biosx
New member
"İlker Başbuğ Suç İşliyor!"
Taraf yazarı Yasemin Çongar, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Hürriyet'e verdiği mülakat ile Anayasa'yı ihlal ettiğini iddia etti.
Yasmin Çonkar/Taraf
Başbuğ suç işliyor Başbakan susmamalı
Cesur general" ya da "gözü pek komutan" deyince sizin aklınıza gelen bu mudur bilmem ama şurası kesin ki, gazetelerin manşetinden suç işlemeyi göze alacak kadar cüretkâr bir genelkurmay başkanı var bu ülkenin.
Anayasa'nın 138. maddesi açık: "Hiçbir organ, makam, merci ve kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz." Keza Anayasa'nın 288. maddesi de: "Açılan ve yürüyen bir dava hakkında açıklama yapmak, ağır suç kapsamına girer."
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu'na verdiği mülakatta Anayasa'nın 138. ve 288. maddelerini açıkça ihlal etmiştir. Ne diyor Başbuğ?
"Üçüncü Ordu Komutanı Ergenekon Terör Örgütü'nün Erzincan yapılanmasının yöneticisi olarak suçlanmaktadır. Bu çok ağır ve ciddi suçlamadır. Çok özel bir durum yaratmaktadır. Suçlanan Ordu Komutanı, Genelkurmay Başkanı olarak bana ve Kara Kuvvetleri Komutanı'na karşı sorumlu ve bağlı olan en üst seviyedeki bir komutandır."
Buraya kadar hepsi doğru... Orgeneral Saldıray Berk hakkında "Ergenekon terör örgütü üyesi olmak, tehdit, resmî belgede sahtecilik, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek" suçlarından açılmış bir dava var. İddianameyi kabul eden Erzurum İkinci Ağır Ceza Mahkemesi, 4 mayısta yapılacak ilk duruşmaya katılsın diye Berk için tebligat çıkardı; adlî makamlara ifade vermeyi reddeden Berk, mazeret bildirmeksizin duruşmaya gitmezse hakkında polis zoruyla getirilme kararı çıkarılabileceği kendisine bildirildi.
Berk hakkında isnat olunan "silahlı terör örgütüne üye olma" suçu, tek başına, 5 yıldan 10 yıla kadar ağır hapis cezasını gerektiriyor. Velhasıl, Başbuğ'un da teslim ettiği gibi "çok ağır ve ciddi bir suçlama" söz konusu...
Bu suçlama konusundaki kararın adil bir yargı süreci sonunda Erzurum İkinci Ağır Ceza Mahkemesi hâkimince verilmesi gerekiyor. Ve Anayasa'nın 138. maddesi, hiçbir makamın bu hâkime tavsiye ve telkinde bulunamayacağını söylüyor. 288. madde ise "açılan dava hakkında konuşmak ağır suçtur" diyor. Peki, Başbuğ ne yapıyor? Sanık Berk'le konuştuğunu anlatıyor: "Ordu Komutanı ile yaptığımız görüşmelerde, konuya ilişkin olarak kendisinin görüşleri sorulmuştur. Ordu Komutanı çeşitli defalar bizlere iddia edilen olaylarla hiçbir ilgisinin bulunmadığını ifade etmiştir." Yetmiyor, yanındaki Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner'i de suça ortak etmek istercesine ona dönüp soruyor: "Hiçbir tereddüt var mı?" "Hayır yok" diyor Koşaner.
Tereddüt olmayan nedir? Henüz adlî makamlara ifade verme görevini bile yerine getirmemiş bir komutanın üstlerine söylediği "İddia edilen olaylarla hiçbir ilgim yok" lafının doğruluğu mu?
Başbuğ, hakikaten cüretkâr; nitekim, bu soruyu doğuran açıklamasını daha da ileri götürüyor: "Şimdi bu durumda Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı olarak bizim sorumluluklarımız var. Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk'e karşı olan özel sorumluluklarımız var. Astlarımızın karşı karşıya kaldığı sorunlarla yakinen ilgilenmek mecburiyetindeyiz."
Efendim? Başbuğ'un "astlarımızın karşı karşıya kaldığı sorun" deyip "yakinen ilgilendiği" şey, Orgeneral Berk hakkındaki "çok ağır ve ciddi suçlama" değil mi?
Bu suçlama, Başbuğ'un Anayasa gereği saygı duymak, işine karışmamak, telkin ya da tavsiye niteliğinde hiçbir söz söylememekle yükümlü olduğu bağımsız bir mahkeme tarafından dava konusu olarak kabul edilmedi mi?
Başbuğ madem kendini Berk'le "yakinen ilgilenmek mecburiyetinde" hissediyor; astı olan komutana, mahkemeye saygılı davranmasını, ifadeye çağrılınca bu çağrıya uymasını, duruşmalara katılmasını telkin edebilir. Ayrıca bildiği iyi bir avukat varsa, Berk'e onunla anlaşmasını da tavsiye edebilir. Ama Başbuğ, Berk'e telkin ve tavsiyede bulunmanın kat be kat ötesinde bir iş yapıyor; yargıya müdahale ediyor, savcının karşısına dikiliyor, sanığın avukatlığını üstleniyor; Hürriyet gazetesine söylediği şu sözlerle iddianameyi karalıyor:
"Üçüncü Ordu Komutanı'na yönelik suçlamalar, esas itibarıyla bir gizli tanığın ifadesine dayanmaktadır. Bu konuya, özellikle Üçüncü Ordu Komutanı'nın durumuna ilişkin yazı yazanlar ve görüş ileri sürenlerin öncelikle iddianamede Üçüncü Ordu Komutanı'na ilişkin yer alan bölümü, ki esas itibarıyla bir sayfadır, okumalarını öneririm."
Bu suçtur. Ve Hürriyet, dünkü manşetinde Başbuğ'un suçunu ifşa ediyor: "Gerçeğin ve Saldıray Berk'in arkasındayız." Demek ki, "Başhâkim" Başbuğ, gerçeği saptamıştır; sanığı dinlemiştir, kararını vermiştir; Erzurum'daki dava gereksizdir; hâkim fuzulidir; Berk'in beraati Başbuğ'un ağzından manşetten ilan edilmiştir.
Şimdi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın çıkıp şu soruları cevaplaması gerek:
Siz dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde, hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş herhangi bir rejimde böyle rezalet gördünüz mü? Ve bu rezaletin Türkiye'de yaşanması içinize siniyor mu?
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tepesindeki komutanın yargıya açıkça müdahale etmesine göz yumacak mısınız? 2005'te Şemdinli'de Yaşar Büyükanıt'ın kitapçı bombalayan astsubaya "Tanırım, iyi çocuktur" diye sahip çıkması karşısında susmuştunuz; beş yıl sonra hâlâ aynı yanlış yerde misiniz? Terör örgütü üyeliğinden hakkında açılmış dava bulunan bir komutana "Tanırım, iyi paşadır" dercesine sahip çıkan genelkurmay başkanını seyretmekle mi yetineceksiniz?
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 65. maddesi, Saldıray Berk gibi "beş yıl ve daha fazla ceza gerektiren suçlardan yargılananların açığa alınması" yetkisini Milli Savunma Bakanı'na veriyor; peki siz, bakanınıza Berk'i açığa alması talimatını niçin vermediniz? Bu kadar ağır bir suçlamayla yargılanacak bir komutanın emrinde yaklaşık yüz bin asker bırakmanız akıl kârı mı?
Berk'in "arkasında" olduğunu ilan eden Başbuğ'un karşısında Başbakan olarak susup oturacak mısınız? Hakikaten, siz iktidar mısınız?