İletişimsizlik Hakkı /Can Dündar

Vampirella

New member
Katılım
20 Nis 2006
Mesajlar
125
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
44
İletişimsizlik Hakkı




Ben, fotoğrafları siyahbeyaz çekilen son kuşağa mensubum. "Radyo tiyatrosu" neslindenim.
Dolayısıyla o siyahbeyaz camlar evlere girmeden öncesini de hayal meyal de olsa hatırlayabilecek yaştayım. Aile içi sıcak pişti seanslarının, dost misafir sohbetlerinin ve insanların birbirlerine hal hatır sormak için reklam aralarını beklemedikleri dünyanın yabancısı değilim.
Radyo tiyatrolarının çocuk ruhumuzun hayallerini boyadığı, duyduğumuz seslerin peşine takılıp esrarengiz dünyalara gittiğimiz, Ertuğrul İmer'in efektleriyle düşler kurduğumuz yılların tadı hala damağımda. Henüz ev gezmeleri, sevilen program saatlerine endekslenmemişti o yıllarda. Evin en güzel köşesi hala en saygıdeğer misafire aitti ve ajans dinleyenlerin sinirleri bu kadar sık bozulmazdı.
Komşu misafirhanenin camına burnumuzu dayayıp, içerdeki sihirli kutuda "Casper" adlı o sevimli hayaleti keşfettiğimiz gün değişti herşey.
Bir süre sonra sihirli kutu bizim eve de geldi ve hepimizi esir aldı. Baş köşeye oturdu ve annemin çeyizinin en güzel dantelleriyle taçlandırıldı. Çocukluğumun en güzel saatlerini çaldı. Giderek evde daha az dertleşir, daha az söyleşir olduk. Artık akşamları ailece sabit gözlerle aynı noktaya bakıyor, sihirli kutunun buyruğuna göre hüzünleniyor ya da seviniyorduk.
"Bizim Ev"in pazar ayinleri, komşunun kedisinin doğurmasından daha önemliydi artık. Tatlı Cadı'yı sevdik, ev sahibemiz Faize Hanım'dan çok... Top oynayacağımız saatleri, top oynayanları seyrederek tükettik.
Sonraları o renklendi, dünyamız renklerini yitirirken... "Pilli Bebek"ler doğurup önüne oturttuk, yaramazlık yapmasınlar diye. Çocuklarımız konuşmayı reklamlardan öğrendiler. He-Man gibi kılıç sallar oldular, çişlerini söylemeden daha.
Sabah, otobüs sohbetlerimizi belirledi. Akşamı iple çektik gönüllü bir esaret şöleni için. O, zamanla sıkılmayalım diye bize yeni seçenekler sundu. Çok kanalı, "çok seslilik" zannettik, yanıldık. Elimizdeki cihazla O'nu uzaktan kumanda ettiğimizi zannettik. Aslında uzaktan kumanda edilen bizdik. Her düğmede yeni bir dünyaya gittiğimizi sandık. Sandığımız için de hiç gidemedik oralara... "miş gibi" yaptık: Gitmişiz gibi, yapmışız gibi, görmüşüz gibi...
Zamanla çerez yerken savaşlar izleme şansı verdi bize. Duyarsızlaştık. "Hayırlı kısmet" için önceleri mahallenin parkına ya da falcıya giden yaşlı dullar, "Yalnız Kalpler" programını bekler oldu. Yalnız gecelerimizde eşlerimizi uyutup, beyaz saçlı prensimizle sohbet ettik.
Yaşlandıkça anladık ki yalanmış çoğu... Gitmemiş, görmemiş, yapmamışız. Diğer ucu beyaz bir cama bağlı prangamızın zincirleri sıkmış ayağımızı. O hükmetmiş hayatımıza. O konuşmuş, biz susmuşuz. O anlatmış, inanmışız verdiği haberlere. Yalanlar söylemiş, yutmuşuz. Sahte hüzünlere, samimi gözyaşları dökmüşüz. Dışarıya kapanmış, onun dört köşe çerçevesinden görmüşüz dünyayı. Beyaz camdaki gibi hep iyiler kazanmazmış dışarda. Yanılmışız.

* * *

Şimdi de o süslü kutu, dahasını istiyor.
Yakalıyor, sorguluyor, yargılıyor bizi. İnfazımızı zevkle seyrediyor. Özel hayatımıza girip, didik didik ediyor. Acılarımızda burnumuzun dibinde bitiyor. Bizi mikrofonlarına zorla konuşmaya, şakalarında gönülsüz oyuncu olmaya, gizli kameralarında rol almaya zorluyor.
Yarıştırıyor bizi. Paralar vaat edip kandırıyor. Yalvartıyor kendine, "hediyeli kutu"yu açsınlar diye. Sosyal sorunlarımızdan, cinsel açlığımızdan para kazanıyor. Gözümüzü "pembe"ye boyuyor, oyalıyor. "Kan"atıyor sükunetimizi, kırıp döküyor, dövüşüyor salonlarımızda...

* * *

Yıllar yılı bizler O'nun özgürlüğü için savaştık. Üniversite yıllarımızda "Basın hür olmalı" sloganıyla yetiştik. "İletişim özgürlüğü"nü şiar edindik.
Ama artık hissediyorum ki şimdi zaman, "iletişimsizlik hakkı"nı savunma zamanıdır.
Bu hak şunları içerir:
"Hiç kimse rızası olmadıkça iletişime zorlanamaz. Gizlice görüntülenemez. Soğuk televizyon şakalarında aptal yerine konamaz. İsteği dışında özel hayatına girilemez. Televizyon tarafından yargılanıp mahkum edilemez."
Yarın birgün, yolda yürürken, ağlarken, gülerken, eğlenirken, içerken veya öpüşürken hiç tanımadığınız bir kamera size yaklaşır ve niye bunları yaptığınızı inatla sorarsa bilin ki, "hiç konuşmama hakkınız vardır." Konuşacaksanız da "size ne" demeniz yeterlidir.

* * *

Son zamanlarda, kanlar içinde hastaneye getirilirken kameramanlar ordusu çekim yapabilisin diye kapıda bekletilen yaralılar, iyi görüntü versin diye yüzükoyun çevrilen ölüler, ilgi çeksin diye alenen teşhir edilen küçük fahişeler, ölüsüne ağlarken "neler hissettiği" sorulan anaları gördükçe radyo tiyatrolarımı özlüyorum.
İletişimsizlik hakkımı kullanıyorum.
Televizyon... Seni sevmiyorum...
 
bütün yazılarını zevkle okudugum nadir yazarlardan birisi olan can dündarın bu yazısınıda zevkle okudum ve hak vermemeq mümkün değil...

paylaşımın için tşk'ler...
 
Geri
Üst