İktidar aday partilere sesleniş

Dost_54

New member
Katılım
28 Şub 2007
Mesajlar
5
Reaction score
0
Puanları
0
1 - Bugün Türkiye'deki finansal yapı; tamamen sıcak para üstüne kurulmuş 'dışarıdan akan paranın yüksek bir şekilde nemalandığı' ve 'kendi yararına' sistemin patlamasına yani 'cari açık, siyasi risk' gibi unsurların algılanmasına izin vermediği bir dinamik üzerine oturmuş durumda. Son dönemde öne çıkan riskler algılanmıyorsa, bu 'sistemden aşırı getiri sağlayanların' yapının bozulmasından duydukları kaygının 'gerçekleri' örtmesinden-ötelemesinden kaynaklanıyor.
2 - Sıcak para tabanlı sistemlerde 'dalga boyu' düşer ama 'içerideki birikim' yani 'yerli tasarruf sahiplerinin varlıkları veya çalışanların katma değer ve ödedikleri vergileri' yurtiçinden-yurtdışından gelen 'sıcak para' tarafından emilir.
3 - Sistem 'aşırı uçlara' kaymadan tanımlanmış aralıklar içinde salınırken, 'düşük dalga boyunu' istikrar sanan sade vatandaşın 'normalde elde etmesi' gerekenler 'sıcak para' tarafından kendi hesabına transfer edilir.
Bu tespitler sonrası gelelim siyasi partilerimiz gerçeğine ve 'biz daha iyi yaparız' diyenlere bir uzman sorusu soralım. Bu soru bütün partiler için ortaya atılmış bir örnek. Cevabını gönderenlerin çözüm önerilerini de buradan aktaracağım. İlk etapta soruyu detaylandıralım; Dolar-TL grafiğine bir bakın ve lütfen şu soruya cevap verin; Yunanistan'dan gelen bir emeklilik fonu 2003 Mart ayında Türkiye'de '1 milyon dolar' satmış (avro olarak da aynı hesap yapılabilir) ve karşılığında Hazine bonosu almış. Kur 1.30'lara gelince pozisyonunu kapatmış veya hâlâ pozisyonunu koruyor. Kur farkı ile dolar bazında getirisi o günden bugüne yüzde 100 üzerinde. Bu paranın dolar bazında elde ettiği yüzde 100'e yakın getiri nereden geliyor? Ve en önemlisi 'ben yaparım' diyenlerin, bu soruya cevaben 'yabancı sermaye'yi de kaçırmadan, Türkiye'yi Küba'ya çevirmeden verecekleri cevap daha doğrusu çözüm önerileri ne? Bütün partilerin cevaplarını bekliyorum...
Sonuç: Yukarıdaki sadece çok küçük' bir örnekleme yaptım, ölçeği büyüterek detaylandırabilirsiniz. 1999-2007 Şubat arasında bu ülkeye giren sıcak para 'içeride çalışıp, didinen halkımın' sırtından, cebinden 'milyar dolarlar' kazandı. Bu mu ekonomik sistem? Bu mu bu halka biçilen değer? Bu para kimin cebinden çıkıyor?
Son söz: Bu örneklemeler sonrası, iktidar adayı olan bütün siyasi partilere sesleniyorum; varolan düzeni devam ettirmeye mi yoksa dünya ile korelasyonumuzu bozmadan 'Türkiye'yi koruyacak' önlemleri almaya mı geliyorsunuz? Açıklayın 'ekonomik tezlerinizi'. Farkınız ne? Türkiye'yi dünyadan koparmadan veya 'daha da serbest bir ezilme-sağılma' dinamiği içine itmeden 'dünya ile eşzamanlı ama kendini koruyan' bir yapıyı nasıl kuracaksınız? Yukarıda tarif ettiğiniz adamları Türk halkının sırtından nasıl indireceksiniz?

Yiğit Bulut
(radikal gazetesi yazarı)​
 
adam gibi adamlar

Öncelikle yazdıklarının çok doğru olduğu kesin arkadaşım
Ne mevcut hükümet nede gelecek olan başka bir hükümet buna engel olamaz çünkü yeterli ekonomik gücü yok aslında var ama bu seferde yeterli cesaretlerinin olmadığı ortaya çıkacaktır. Türkiyenin ödemiş olduğu faiz çok büyük rakamlardır.
Bir işyerini düşün sürekli çalışıyor ama yanlış idareden dolayı masrafları fazla az kar ediyor ve üstüne üstelik bankalara her ay çok yüklü krediler ödüyor zamanla para açığını kapamak için başka krediler alır ve en sonunda tıkanıp iflas eder.
bence gerçek şudur ki Türkiye biran önce IMF ve bunun gibi borçlarını kapatıp önce ülke sınırlarında onları def etmelidir ki sürekli ekonomik politikalara burunlarını sokmaktadırlar çıkarlarına göre. Memura verilecel maaşa bile karışır olmuşlardır. ayıptır bu ülke bu hallere düşecek basit bir vatan değildir. üreten bir toplumdur (Giderek azalsada)
Sana cevabım şudur bu iş çözülür işi bilenler bulunur ve vardır ama önemli olan bu saydığın nedenlerden ve dış güçlerden çıkarları olan insanların değil cesur adam gibi adamların başa gelip bu cesareti göstermeleri gerekmektedir.
 
Sorunuzun cevabına basitçe hepimizin cebinden çıkıyor diyebilirim.

Farzedelim babayiğit bir iktidar geldi ülkemizin başına. Şöyle bir durum değerlendirmesi yapalım.

Bir yandan vergi ödeyen manavlar, marketler, alışveriş mağzaları, bir yandan vergi ödemeyen seyyar satıcılar, işportacılar, korsancılar...

Bir yandan vergi ödeyen tam fatura kesen dürüst tüccarlar, bir yandan maliye kaydı bile olmayan, olsada eksik fatura kesen veya hiç kesmeyen vergi yüzsüzleri...

Bir yandan tahsil ettiği kirayı maliyeye beyan eden dürüst ev sahipleri, bir yandan kira beyanını eksik yada hiç bildirmeyen ev sahipleri...

Soruyorum size hal böyle olduğunda en kral demokrat, en kral komünist, en kral ekonomist, en kral parti lideri de gelse ne yapabilir.

Ödenen vergi sanki sokağa atılan paraymış gibi düşünmeye artık son vermeliyiz.
Avrupada faturalar matbaalarda basılmıyor, her firma bir A4 kağıdına print ediyor faturasını, çünkü orda vergi kaçırma diye bir şey yok. Gelişmiş ülkelerin halkları da gelişmiş ve bilinçli oluyor.

Ülkemizi sevmek, öyle eline bayrağı alıp meydanlarda sallamakla veya biz sizden daha kalabalığız daha çok ülkemizi seviyoruz demeyle olmuyor. Somut ve gerçekci adım atmak halka düşüyor. Halkımızın artık taşın altına elini atması gerekiyor.
 
1980'li yılların sonunda Rahmetli Özal zamanında yabancı sermayeyi ülkeye sokmak için yapılan kanunların sonucudur bu yaşananlar.. o zaman iyi niyetle konulan bu kanunlar ülkemizi hep hüsrana, bunalımlara sokmuştur. Daha öncede çok yazdım, dünyanın çok az ülkesinde yabancı sermaye bu kadar rahat hareket edebiliyor. Reel faiz'in (nominal faiz-enflasyon oranı=reel faiz) bu kadar yüksek olduğu ülke çok az.(1994 krizinde ülkedeki faiz oranı %120 civarında olmasına rağmen devlet %480'lerle iç borç yapmıştır. Bu akla mantığa uygun değildir.)
Maalesef arkadaşın dediği gibi şuanda ekonomiyi sıcak para ayakta tutuyor, birden çekilirse bu paralar, ekonomik buhranla karşılaşmamız kaçınılmazdır. Her ne kadar millet meclisimiz bağımsız, ülkemiz bağımsız diyorsak da gerçek öyle değil. maalesef istediğimiz kanunları, kuralları koyamıyoruz. Seçimle başa kim gelirse gelsin AKP olsun, CHP olsun, DP olsun hatta Kominist Parti gelsin hiçbir şey değişmez. Çünki devletin organları ve çıkar grupları onları bekliyor olacak. Üzülerek söylüyorumki (bu birçok ülke için geçerlidir) ülkemizi milletin seçtiği kişiler değil çıkar grupları yönetiyor ve bu gerçek uzun bir süre değişmeyecektir.
 
K£ĿWΪNAТǾЯ' Alıntı:
Sorunuzun cevabına basitçe hepimizin cebinden çıkıyor diyebilirim.

Farzedelim babayiğit bir iktidar geldi ülkemizin başına. Şöyle bir durum değerlendirmesi yapalım.

Bir yandan vergi ödeyen manavlar, marketler, alışveriş mağzaları, bir yandan vergi ödemeyen seyyar satıcılar, işportacılar, korsancılar...

Bir yandan vergi ödeyen tam fatura kesen dürüst tüccarlar, bir yandan maliye kaydı bile olmayan, olsada eksik fatura kesen veya hiç kesmeyen vergi yüzsüzleri...

Bir yandan tahsil ettiği kirayı maliyeye beyan eden dürüst ev sahipleri, bir yandan kira beyanını eksik yada hiç bildirmeyen ev sahipleri...

Soruyorum size hal böyle olduğunda en kral demokrat, en kral komünist, en kral ekonomist, en kral parti lideri de gelse ne yapabilir.

Ödenen vergi sanki sokağa atılan paraymış gibi düşünmeye artık son vermeliyiz.
Avrupada faturalar matbaalarda basılmıyor, her firma bir A4 kağıdına print ediyor faturasını, çünkü orda vergi kaçırma diye bir şey yok. Gelişmiş ülkelerin halkları da gelişmiş ve bilinçli oluyor.

Ülkemizi sevmek, öyle eline bayrağı alıp meydanlarda sallamakla veya biz sizden daha kalabalığız daha çok ülkemizi seviyoruz demeyle olmuyor. Somut ve gerçekci adım atmak halka düşüyor. Halkımızın artık taşın altına elini atması gerekiyor.


halk ve vergiler konusunda çok haklısın gerçektende
ancak hiçbir hükümet bunun peşinden koşmuyor!
belki de koşamıyor!
unutmayalım ki kurnaz tüccarlar için en iyi devlet onları sıkmayan zorlamayan devlettir.
şimdi burda katılmadığım nokta şu; birisi ekonomik diğeri siyasi bir olay karıştırmamak lazım ama yaptığın benzetmede haklılık payı var tabi çünkü
" vatanı sevmek vatan için birşeyler yapmaktır. "
 
Geri
Üst