İkİ HoŞ Hİkaye

ali06can

Çǿκ کε√díκ طę ∂طí
Altın Üye
Katılım
24 Ara 2006
Mesajlar
10,800
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
HeLLisHeR
Mafya Babası ve Kurnaz Tercüman



Mafya babası, korkutabildiği kuruluşlardan alacağı haracı toplaması için sağır ve dilsiz bir tetikçi bulmuştu. Tetikçi polisin eline geçtiğinde, onun fazla bir şey anlatamayacağını düşünüyordu.

Mafya babası, bir süre sonra ödemelerde önemli gecikmeler olduğunun farkına vardı ve bunun hesabını sormaları için iki adamını, tetikçiye gönderdi.

Giden adamlar, sağır ve dilsiz tetikçiyle anlaşamayınca, mafya babası onu kendi odasına getirtti ve sağır ve dilsiz alfabesi bilen bir tercüman buldurdu.

Mafya babasının sorusunu tercüman, sağır ve dilsiz tetikçiye işaretlerle sordu:

"Paralar nerede?"

Tetikçi, aynı işaretlerle karşılık verdi:

"Ne parası?.. Benim paradan haberim yok.. Hem neden söz ettiğinizi de anlamıyorum…"

Çevirmen mafya babasına döndü ve tetikçinin yanıtını ona iletti:

"’Benim paradan filan haberim yok… Hem neden söz ettiğinizi de anlamıyorum’ diyor" dedi.

Mafya babası belinden tabancasını çıkardı, namlusunu sağır ve dilsiz tetikçinin kafasına dayadı:

"Şimdi son bir kez daha sor bakalım" dedi çevirmene. "Paralar nerede?.."

Çevirmen, yine el ve parmak işaretleriyle, mafya babasının dediklerini iletti:

"’Şimdi son bir kez daha sor bakalım’ diyor" dedi. "Paralar nerede?."

Sağır ve dilsiz tetikçi, kafasına dayalı silahı görünce daha fazla dayatamadı, paraları sakladığı yeri açıkladı:

"Central Park'ta, Batı 78'inci caddeye açılan kapıdan girince soldan üçüncü ağacın kovuğunda 100 bin doları bulacaktır" dedi işaretle.

Mafya babası, tercümana döndü ve öfkeyle gürledi:

"Çabuk söyle" dedi. "Ne dedi?.."

Tercüman tane tane konuşarak yanıt verdi:

"Dedi ki, ‘Bu adamın ne parasından söz ettiğini bir türlü anlamıyorum…’ Ayrıca bir de şunu söyledi: ‘O tabancayı karşısındakinin kafasına dayamak erkeklik değildir…’ dedi. ‘Ben erkek diye, o tetiği çekebilecek yüreği olan adama derim. Erkekse tetiği çeksin bakalım."






Sedef Çiçeği


Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını... Ve hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim...
"Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...?" Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı... "Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan..."
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından... Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti.. Herkes onu dinliyordu.. Yaşlı kadının gözleri doldu... Ve devam etti...
"Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... O bilmez... 50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm.. Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim... Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım... Her gece güneş açmadan önce bir tas suyla sulayacağım onu diye... İyi gelirmiş dedilerdi... 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi... Ta ki geçen geceye kadar... O gece takatim kesilmiş.. Uyuyakalmışım... Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim... Hayatımı, umudumu her şeyimi verdim... Ondan hiçbir şey göremedim.. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim.... Onsuz daha iyiyim, yemin ederim"
Hakim, yaşlı adama dönerek ; "Diyeceğin bir şey var mı baba" dedi.
Yaşlı adam bastonla zor yürüdü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.
"Askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... Fadime’mi de orada tanıdım... Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim... O çiçeklerle doludur bahçesi... Kokusuna taptığım perişan eder yüreğimi... İlk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm... Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi.. Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi... Hekimi pek dinlemedi, bizim hatun... lafım geçmedi... O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu... Ben ona gece sularsan geçer dedim.. Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım. Ve onu seyrettim... O sevdiğim kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim... Her gece o çiçek ben oldum... Sanki... Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...

"Her gece o yattıktan sonra uyandım... Saksıdaki suyu boşalttım... Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey.. Geçen gece de... Yaşlılık.. Ben de uyanamadım.. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi... Suçlandım.. Sesimi çıkartamadım..."

O an Mahkeme salonunda her şey sustu... Ertesi sabah gazeteler "Sedef susuz kaldı" diye yine yalnızca neticeyi haber yaptılar...

verildiyse özür dilerim...!!
 
Üsteeki hikayeyi ben vermiştim hatırlamak güzel oldu saol!
 
2. hikaye çok güzelmiş ;) teşekkürler
 
Geri
Üst