İbretlik;Çeteler ve Din kötü yöneticiler elinde nasıl kullanılabiliyormuş.

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
ÇETELER

31 Ocak 2008 Perşembe 11:18

Behiç KILIÇ - Tercüman



Adil Serdar SAÇAN bir e-posta ile o ünlü "İdam fermanı"nı hatırlattı... Arşivlerde mevcut, "Ferman" şöyle idi...

"Harbiye-Divan-ı Harp... DOSYA No : 70... Harbiye Nezareti... Adliye-i Askeriye Dairesi... Şube :
Adet : 705


Padişah buyruğu


KUVVA-İ MİLLİYE adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp yıkmaya kalkışmak suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan, 3. Ordu Müfettişliği'nden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal Efendi, Eski Yirmiyedinci Fırka Kumandanı miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, Eski Yirminci Kolordu Kumandanı Mirliva Salacaklı Fuat Paşa ile Eski Vaşington elçisi ve Ankara milletvekili Midillili Rüstem ve Sıhhiye eski Müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile Üniversite Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanım'ın, ayrıntıları 11 Mayıs 1336 (1920) tarihli ve 20 numaralı karar tutanağında yazılı olduğu üzre, Mülkiye Ceza Kanunu'nun kırk beşinci maddesinin birinci fıkrası delaletiyle elli beşinci maddesinin dördüncü fıkrası ve elli altıncı maddesi uyarınca, sahip oldukları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi ünvanlarının kaldırılmasına ve idamlarına, halen firarda bulunmaları dolayısıyla kanun hükümleri gereğince mallarının haczedilerek, usulüne göre idare ettirilmesine dair İstanbul Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından gıyaben verilen hüküm ve karar tasdik edilmiştir. Bu Padişah Buyruğu'nu yürütmeye Harbiye Nazırı görevlidir. Mehmet Vahdettin."




--------------------------------------------------------------------------------



KurtuluŞ Savaşı, bu fermanın yıldıramadığı kahramanların destanıdır...
Evladını eşkıyaya kurban veren Sayın Gülsev Eyüboğlu İrhan, bakın neler yazıyor...
"Samsun'a Ordu Müfettişi olarak gelen Mustafa Kemal Paşa da artık istifa eden ve Hükümet kuvvetlerince aranan isyancı bir askerdir. Kendisinin çok güvendiği ve vatan savunması için herşeyi yapmaya hazır subayları (ki tabii ki onlarda isyancı askerdi), küçük birimler halinde Anadolu'nun değişik bölgelerine gönderdi. Bu isyankar (!) subaylar; şehirlere, kasabalara dağıldılar. Yetkileri olmadığı halde telgraf merkezlerine el koydular. Asker, sivil herkesle temasa geçtiler. İstanbul Hükümeti'nce "ÇETELER" olarak gördüğü Milis güçlerini örgütleyip mücadeleye hazırladılar. Milli Mücadele'yi örgütleyen bu subaylar; büyük ihanetlerle ve tuzaklarla karşılaştılar. Padişah ve Hükümet yanlısı güçlerle ve yabancı ajanlarla boğuştular. Ancak onlar sade ve "Vatanı kurtarmak" adına hayatlarını ortaya koyarak yılmıyor hedeflerinden şaşmıyorlardı. Kastamonu'ya gönderilen Albay Osman Bey tutuklandı ancak hapishanede ilişkiye geçtiği diğer subaylar yardımıyla kurtarıldı. Kendisini tutuklayan Alay Komutanı ve Vali vekilini tutuklattı. Soma'ya gönderilen Yüzbaşı Kemal, Bergama'da tutuklanarak Yunan Kuvvetleri'ne teslim edildi. Akhisar-Manisa Bölgesi'ne giden Albay Kazım (Özalp) ve Albay Bekir Sami'ye yardım edilmediği gibi, Hükümet yetkilileri ve eşraf tarafından "Akhisar ve Manisa işgal edildi. Milletin morali bozuk derhal burayı terk edin" denilerek kovuldular.




--------------------------------------------------------------------------------



TÜRK Milleti'nin bu yaşamsal direnişi; Padişah, işgal güçleri (ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Avustralya, Yunan vs.) İstanbul Hükümeti'nce yokedilmek için eşkıyalık (ÇETELER) olarak kabul edildi. Milliyetçiler; Devlete ve Allah'a düşman (haşa) inançsız isyankarlar ilan edildi. Şeyhülislam; çok ağır suçlamalar ihtiva eden fetvalar çıkardı. "Halifeliğe karşı gelen, dinden çıkan kafirler in öldürülmelerinin KURAN hükümlerine göre vacib olduğunu bu kafirlerle savaşmaya gönderilen mücahitler, eğer çarpışmaktan imtina ederse yada firar ederse en büyük günahı (günah-ı kebire) işleyeceklerini, ahirettte büyük azap çekeceklerini" bildirdi.
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi son fetvasında, "Tüm bu çetelerin mesulu Mustafa Kemal'dir. Suçlu odur. Sevgili Padişahımız Halife Efendimiz'le sadakatli tebasının arasına giren Mustafa Kemaldir. O olmasa galip devletler de, devlet ve milletimizden merhamet ve lutuflarını esirgemiyeceklerdir. Mustafa Kemal'i yok edin. Eşkıya Milisleri katledin. Bu bir cihattır. Din ve Padişah Halifemiz yolunda ölenler şehit, kalanlar gazidir."

Kurtuluş Savaşı "Ergenekon"a böyle barikatları yıkarak ulaştı.


Notum;Görüldügü gibi fetvalarda çok ucuz olabiliyormuş.Onun için Yaradanla kul arasına hiç kimse girmemeli der dururum hep.Din kisvesi birilerine giydirildimi-şekilde oldugu gibi-o giydirilen kişi kifayetsizse dine o kadar kötülük yapabiliyor ki diger insanların ahiret hayatınıda bu taraftaki yaşamını da negatif etkiliyebiliyor.
 
Yaw ugrasıoruz bu kadar anlatmayı bu insanlara vahim durumumuzu acaba ugraslarımız bosa gidecek mi? gidecekse de vatan sag olsun be !!
 
bu yazıdan sonra başka söze gerek yoktur ...25 kişi bakmış 2 yorum var sanırım diğer 23 kişinin zoruna gitmiş yazı ellerine sağlık
 
Yaradanla kul arasına hiç kimse girmemeli der dururum hep.Din kisvesi birilerine giydirildimi-şekilde oldugu gibi-o giydirilen kişi kifayetsizse dine o kadar kötülük yapabiliyor ki diger insanların ahiret hayatınıda bu taraftaki yaşamını da negatif etkiliyebiliyor.[/COLOR][/SIZE]


Çok dogru demişsin.Kıfayetsizligin yanında dinin bir sömürü aracı olarak kullanılması da var.
 
Bir protesto gösterisi izledim, üzüldüm


PAZAR akşamı geç saatlerde televizyon haberlerinde Pakistan’da yapılan bir gösteriyi izledim.

Gösterinin düzenlenme amacı, Hollanda’da bir faşist manyak tarafından çekilen filmi protesto etmekti.

Bu filmin Hollanda’da da tepkiyle karşılandığını, televizyon kanallarının ve sinemaların filmi göstermeyi reddettiklerini hatırlayacaksınız.

Protesto gösterileri, Doğu coğrafyasında hep olduğu gibi "kukla" yakılması ve yanan kuklanın uzun sopalarla yerde dövülmesi ile tamamlandı.

Bir manyağın hezeyanlarını yansıtan, kamuya açık olarak gösterilemediği için, içinde nelerin olduğunu da pek bilemediğimiz (Hazreti Muhammed’e hakaretler içerdiği bildiriliyor) bir filmi protesto gösterisi, adeta filmi doğrulamak istercesine bir şiddet gösterisine dönüştürüldü.

Adam, Hollanda’da oturup dünyayı karıştırmak için Müslümanları ve İslam Peygamberi’ni şiddet yanlısı olarak gösteren bir film yapıyor, Müslümanların buna verdiği yanıt, yerde yanan kuklayı dövmek!

Bu filmi evlerinin rahat koltuklarında izleyen sıradan insanların gözlerinin önüne "Müslüman" sözünü her duyduklarında bu komik mi, trajik mi olduğuna karar veremediğim şiddet gösterisini yapan gariban kılıklı insanlar gelecek.

Gösteriye katılanların üzerlerinde doğru dürüst giyecek bir şeyler görülmüyor. Pakistan’ın bildik fakirliğinin gösteri alanına yansıması bu.

Konuşmaları yapan dini liderlerin, sakallarının bakımları ve cüppelerinin şıklığı ile meydanı dolduran yüz binlerce insana göre daha refah içinde oldukları da anlaşılıyor.

Yiyecek bir lokma ekmeği olmayanların öfkelerini Pakistan’ın yozlaşmış feodal düzeninden, Hollanda’da bir yerlerde oturan bir geri zekálının üzerine yöneltmek de o cebi dolu, karnı tok "din alimlerine" kalıyor.

Köşküm var internete karşı!

BUGÜN Hürriyet’te yer alan bir habere göre internetin sağladığı olanaklardan yararlanarak Çankaya Köşkü’nü oda oda gezebilecekmişiz.

Habere göre bu sanal köşk turu çalışmasının hazırlanmasının nedeni, Cumhurbaşkanlığı’nın "dışa açılma ve şeffaflaşma" politikası!

"Şeffaflaşma ve dışa açılma" sözlerini okuyunca heyecanlandığımı söylemeliyim.

Aylardır sorduğum bir sorunun yanıtını belki böylece alabilirim diye ümit ediyorum.

Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı’nın yakın çevresi, sorularıma yanıt vermemesinin nedenini "her soru sorana yanıt verilmez ki birader" diye açıklıyorlar. (Milletvekillerinin yazılı soru önergelerine de yanıt vermiyorlar ama onun gerekçesini ben bilmiyorum.)

Böylece şeffaflık da geleceğine göre, bir gazetecinin sorduğu sorunun "her önüne gelenin sorduğu soru olmadığını" da idrak edeceklerdir diye düşünüyorum.

Elbette sorun, Kral’ın değerli hediyeleriyle vedalaşamamakla ilgili. Beyan zamanı geçirildiği için artık "şu tarihte beyan etmiştik" de denilemiyor.

Şimdi internette bu yayın başlayınca oda oda gezip, Kral’ın hediyelerinin izini süreceğim.

Bu arada unutulmasın diye soruyu tekrar hatırlatayım: Suudi Kralı’nın, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine getirdiği değerli armağanlarla ilgili nasıl bir işlem yapıldı? Moskova’da olduğu gibi "hediyedir" denilerek boyunlara takıldı mı?

Yoksa "Bahşiş Arap geleneğidir, ihtiyar Kral’a ayıp olmasın" denilerek gizli çekmecelere mi atıldı? Kim bilir, belki hanım kızımızın düğününde takılanlarla birlikte satılıp parasının yarısı şehit asker ailelerine verilmiştir.

Sahi, o iş ne oldu? Para asker ailelerine nasıl ulaştırıldı? Ne kadar tuttu?

Şeffaflık bunları da açıklamayı gerektirmiyor mu?




Zengin Müslümanlar da var!

AKP Milletvekili Ali Bayramoğlu’nun adının karıştığı çay kaçakçılığıyla ilgili haberleri Hürriyet’te bu hafta sonu okudum.

Bugün de arkadaşımız Saygı Öztürk’ün bununla ilgili ilginç bir haberi var: Milletvekilinin adının karıştığı çay kaçakçılığı olayı için soruşturma emrini veren Gümrük Müsteşarı, Teftiş Kurulu Başkanı ve soruşturmayı yapan Başmüfettiş hakkında Başbakanlıkça soruşturma başlatılmış.

Ali Bayramoğlu, şikáyet etmiş, soruşturma bunun için yapılıyor. Bunun giderek yaygınlaşan bir tutum olduğu görülüyor.

Eğer bir AKP’linin karıştığı bir dalavereli işe burnunuzu sokma cesareti gösteren bir bürokrat iseniz, başınıza gelebilecek en hafif şey böyle bir soruşturma geçirmek.

Sürgün, terfi edememek gibi yan etkileri de olabiliyor tabii.

AKP iktidarı da "akım, akım" dedikçe, giderek çamura batıyor. Geçen gün bir arkadaşımın özel arşivinde AKP’nin bazı yöneticilerinin ve eşlerinin, bundan 10-15 yıl önce çekilmiş fotoğraflarına baktım.

İktidarın insanı nasıl şaşırtıcı bir şekilde değiştirip zenginleştirebileceğine tanıklık eden fotoğraflar.

Boşuna dememişler: Her iktidar insanı bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar!


Mehmet Y. YILMAZ
 
Geri
Üst