İşte savcının iddianamesi iyi okuyun sayın savcıya hak vereceksiniz

fatihsan

New member
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın 'laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği' iddiasıyla AKP hakkında Anayasa Mahkemesi'ne açtığı kapatma davasına ilişkin iddianamede AKP'ye yönelik ağır suçlamalar yer aldı.

İddianamede Anayasa ile YÖK Kanunu'nda değişiklik içeren tekliflerin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel ilkelerini değiştirecek zemini oluşturmak niyetini ortaya koyduğu vurgulandı ve AKP'nin laik sistemlerde dini simgelerin siyasi amaçla kullanılamayacağını göz ardı ettiği kaydedildi.

İddianemede, AKP'nin laik cumhuriyeti yeni bir yaşam ve devlet düzenine dönüştürme kararlılığı içinde olduğu, toplumu dindar olanlar olmayanlar diye ikiye ayırmaya başladığı ifade edildi.

AKP'nin ülkenin laik hukuk yapısını aşamalı olarak yeniden biçimlendirip yönlendirmeye çalıştığı, rejimin ve Cumhuriyet'in geleceğini tartışmaya açtığının belirlendiği öne sürüldü.
AKP'ye açılan kapatma davasının iddianemesinde, siyasi partilerin kapatılabileceğine ilişkin uluslararası ve ulusal yasal dayanaklar ayrıntılı olarak yer aldı.

Anayasa'daki laiklik tanımından yola çıkarak, Türkiye'de olması gereken 'laikliğin' çerçevesinin çizildiği iddianamede "Sınırsız, denetimsiz bir din hürriyeti ve bağımsız bir dini örgütlenme anlayışının ülkemiz için pek ağır tehlikelerle yüklü olduğu uzak ve yakın tarihi tecrübelerle anlaşılmıştır" denildi.

Türbanla üniversitede okuyamadığı için AHİM'ye başvuran Leyla Şahin davasının tüm ayrıntılarının yer aldığı iddianamede, bu davaya ilişkin olarak Şahin'e destek beyanatlarında bulunan AKP'lilerin görüşleri de kapatma davasının dayanakları arasında yer aldı.

İktidar partilerinin kendi kadrolarını devlet birimlerine de taşıyabileceğine dikkat çekilen iddianamede, "Bu noktada, siyasi parti mensuplarına organik anlamda yakın planda çalışan, böylece siyasi partililerle yakın ve/veya yoğun ilişkide bulunan kamu görevlilerinin eylemlerinin, siyasi partiye isnat edilebilir olup olmadığının açıklanması gerekmektedir" denildi. İddianamede buna örnek olarak da AKP milletvekilli olan eski Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer gösterildi.

İddianamede Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ilgili de ayrı bir değerlendirme yer aldı. "Parti üyeliğinden ayrılanların fiil ve söylemleri de partiye isnat edilebilir" denilen iddianamede, Gül'ün, parti kurucusu, başbakan, başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı olarak AKP'de görev yaptığına dikkat çekildi.

İddianamede Başbakan, bakan, partili meclis yöneticileri, grup ve genel merkez yöneticileri ve Belediye Başkanları ve teşkilât yöneticileri de dahil tüm üyelerin beyanlarının partiyi bağlayacağı vurgulandı. İddianamede ayrıca hazırlanan tasarılar ve tekliflerin de 'yasalaşmasa bile' partilerin kapatma yaptırımına konu olabileceği belirtildi.

İddianamede AKP'nin yenilikçi söyleminin gerçeği yansıtmadığı, kapatılan RP ve FP ile bağını koparmadığı da öne sürüldü. RP ve FP'de bulunup bugün AKP'de görev yapanlarla ilgili bilgilere de yer verilen iddianamede, "AKP'nin tüzük ve programı incelendiğinde, soyut metinlerde hedeflenen laiklik karşıtı modele yönelik hükümlerin yer almadığı görülmektedir. Ancak davalı parti, laiklik karşıtı eylem ve söylemleriyle yasalara ve Anayasa'ya aykırı olarak tüzük ve programının ötesine geçmiştir" denildi.

İddianamede AKP'nin nihai amacının hukuk devleti yerine, şeriat sistemini getirmek olduğu, bu amaca ulaşıncaya kadar 'takiyye' yöntemini kullanacakları da kendi ifadeleriyle açıklandığı öne sürüldü. İddianamede, "Bu yolda siyasal İslam'ın ya da Türkiye'ye giydirilmek istenen 'ılımlı İslam' modelinin bir şeriat devletine dönüşmesi ve gerekirse bu yolda İslami terörün de kullanılması uzak bir olasılık değildir" denildi.

AKP'nin 'islama pozitif ayrımcılık' yaptığı ifade edilen iddianamede, şeriata özgü çok hukukluluğun üstü kapalı olarak canlı tutularak yerleştirilmeye çalışıldığı kaydedildi.

İddianamede, "Dinsel bir simge olan türbanın yükseköğretimde ve giderek tüm alanlarda serbestçe takılmasına yönelik politikalar, imam hatip okullarının sayısının artırılması ve katsayı sisteminin kaldırılması gibi uygulamalar genel nüfusun ağırlıklı inanç yapısı gözetildiğinde İslam için bir pozitif ayrımcılıktır" saptaması yapıldı. İddianamede, AKP'nin laikliği yanlış tanımlamasının kamu düzenini bozacak nitelikte olduğu ifade edildi.

İddianamede AKP'nin 22 Temmuz seçim sonuçlarında aldığı oy cüretiyle toplumu İslam devletine dönüştürecek projelerini önce yeni bir anayasa taslağı hazırlamak sonra da türbanı gündeme getirmek suretiyle laiklik ilkesini hedef alarak adım adım gerçekleştirmeye başladığı vurgulandı. İddianamede, "Davalı partinin asıl amacı, türban sayesinde eğitim ve öğretim alanından başlamak üzere, tüm kamusal alanı ve toplumsal yaşamı dinselleştirmek ve giderek laik devleti ortadan kaldırmaktır. Türban davalı parti için dini ve siyasi bir simgedir" denildi. İddianamede kapatmaya dayanak oluşturan eylemlerin büyük bölümünü medyaya yansıyan demeç ve haberlerin oluşturması da dikkat çekti.

'İstanbul'un imamıyım', 'İnsan olarak laik değilim', 'Tayming önemli...'
İddianamede AKP'nin Türkiye'de laik düzeni yıkmak için sistemli ve kararlı bir çalışma içinde olduğu savunuluyor.

İddianamede, AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın laiklik ilkesine aykırı eylem ve demeçleri 61 maddede toplandı. Erdoğan'ın, AKP Genel Başkanlığı öncesinde, belediye başkanıyken yaptığı konuşmalar da iddianamede yer aldı. Erdoğan en son 7 Mart'ta Uşak'ta yaptığı konuşmada, iddianameye girdi. İddianamede yer alan Erdoğan'a yönelik suçlamalar arasında şunlar var:

- Avustralya'nın Sydney kentini gezerken, "Herkes kendi kimliğiyle övünebilir. Bu onun en doğal hakkıdır. Kürt Kürtlüğüyle, Türk Türklüğüyle, Çerkez Çerkezliğiyle, Laz Lazlığıyla övünebilir. Etnik kimlik anlamında söylüyorum. Ama bizi üstte birbirimize bağlayan üstkimlik TC vatandaşlığıdır. Bu ortak paydadır"..."Hepimizi yaratan mutlak yaratıcı Allah'tır. Ayrıma ne gerek var. O üst ortak paydada birleşip el ele vereceğiz" dediği,

- 2005 yılı Haziran ayında Amerika'ya giderken uçakta Dünden Bugüne Tercüman gazetesinden Nazlı Ilıcak ile görüşen Erdoğan'ın (...) Ben insan olarak laik değilim; devlet laiktir. Buna mukabil laik düzeni korumakla yükümlüyüm. Ama siz laikliği bir din gibi takdim ederseniz, bu ülkenin halkını üzersiniz. (...) Aslında, 263. maddeye 'Kaçak Kuran Kursu' maddesi demek çok çirkin. Eğitim ve öğretim, suç kapsamına sokulmaz ama, bazı hassasiyetlere saygımız olduğundan, hafifletmekle birlikte, kanuna aykırı eğitim kurumlarına verilen cezayı kaldırmadık." dediği,
- 2005 yılı Haziran ayında Beyrut'tan İstanbul'a dönerken, uçakta gazetecilere (...) "Şu anda Diyanet konu üzerinde çalışıyor. Milli Eğitim de çalışıyor. Birisinde 12 yaş, diğerinde 15 yaş. Diyor ki bu yaşlardan önce öğretemezsin.

Bırakalım kitabını, Kuran'ı öğrensin. Bu durumdan niye rahatsız olalım. Bırakalım rahat rahat öğrensin. Tommiks-Teksas okumaya hiç kimse mani olmuyor ama kendi kitabını öğrenmesine niye mani oluyoruz" dediği,

- (Aynı gezide) Başörtüsü konusunda ise "Toplumda mutabakat olduğuna göre, kurumlar arasındaki, kuruluşlar arasındaki uyumsuzluğu anlamak mümkün değil. Ülkede toplumsal mutabakatı tesis etmişsin. Kurumsal mutabakat da tesis edilsin ki, birbirine şüpheyle bakan bir ülke olmayalım" dediği,

- Başbakan, 'türban sorunu'nu nihai kertede aşmak için referanduma gidilmesi gereğinin de "zaman zaman kendi düşünce dünyasına girdiğini" söylerken, "Tabii, bunun taymingi (zamanlama) önemli. Olayın sosyal boyutu var, siyasal boyutu var. Bütün bunların değerlendirmesini, analizini aramızda hükümet olarak, parti olarak yapmamız lazım. Diğer partilerle bunu değerlendirmemiz lazım. Ben yaptım oldu, şeklinde olmaz" diye söylediği,

- Başbakan Erdoğan'ın basına yansıyan geçmişteki beyanlarında:

"Türkiye'de şu anda birilerinin şeriatı var. Ama bu şeriat tükendi.
Şu an kahrolsun şeriat diyenler, kendi kendilerine kahroluyor."

"Ben İstanbul'un imamıyım."

"Elhamdülillah şeriatçıyım."

"Yılbaşına karşıyım."

"Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok."

"Bizim için günah dosyası hazırlamışlar. Bizim günah dosyamızda ne var, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'ni fatiha ile açmak var. Bir Meclis'i fatihayla açtık. Fatiha ile Meclis'i açmak nedir? Önce bunu açıklayalım... Fatiha'nın manası nedir? Fatiha, karanlığı aydınlığa açmaktır."

"İmamlar da nikâh kıysın."
- RP İstanbul İl Başkanı olduğu 1994 yılında Refah Partisi'nin Ümraniye İlçe Örgütü'nün yeni hizmet binasının açılış töreninde:

"Biz Cezayir gibi olmayız. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz. Allahın izniyle."

"Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman. Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. Niye? Çünkü Müslüman'ın yaratıcısı olan Allah kesin hâkimiyet sahibidir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bak yalan, koskoca bir yalan."

"Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, laiklik elden gidiyor. Yahu, bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu! Sen bunun önüne geçemezsin ki."

- "Belediyelerimiz hastaneler, doğumevleri yapıyor. Doğumevlerinde sadece kadın doktorlar çalışacak. Adil düzenin sağlık anlayışı da görülecek. Psikolojide, çocuk bakımında, öğretmenlikte yetişmiş başörtülü kızlarımız var. Şimdi işe alınmayan bu başörtülü kızlarımız anaokullarında yavrularımızı yetiştirecek..." diye söylediği,

- Davalı parti iktidara geldikten sonra sürekli 'gelişerek değiştiğini' savunan ve Milli Görüş için 'Biz o gömleği çıkardık' biçiminde beyanda bulunan Erdoğan'ın TRT 1 de 21.06.2006 tarihinde yayımlanan 'Enine Boyuna' programında söylem değiştirerek; "Siyasete girerken farklı, siyasetten sonra farklı bir yaşam tarzı mı uygulayacağım, halkımı mı aldatacağım? Dün neysem, bugün de oyum, değişemem, değişmedim" dediği,

- Alman Welt am Sonntag gazetesine 2005 yılı Şubat ayında verdiği demeçte, kızlarının neden türban taktığı sorusunu, kızları Sümeyye Erdoğan ve Esra Albayrak'ın Kuran'a uyduğunu dile getirerek "İnançlı Müslümanlarız. Kuran'da kadının toplum içinde türban takması gerektiği yazıyor." ...Yüksekokullardaki türban yasağını hata olarak görüyorum. Bir demokratik ülke din özgürlüğünü sağlamalı. Buna, vatandaşların dinlerini yasalara saygı koşuluyla semboller vasıtasıyla ifade etmesi de dâhildir. Türban yasağı liberal değildir." biçiminde yanıtladığı, (..) daha sonra bu röportajın 'aslı astarı' olmadığını açıklamış, röportajı yapan gazetecinin ses kaydının olduğunu söylemesi üzerine ise basın danışmanı Ahmet Tezcan'ın, yazının doğru, ancak eksik olduğunu, yazıda Başbakan'ın 'toplumsal mutabakat şartıyla' sözlerine yer verilmediğini açıkladığı,


- 2005 yılı Nisan ayında Zaman Gazetesi yayın yöneticilerini kabul eden Erdoğan'ın; 'imam-hatip liseleri ve başörtüsü sorunu ne zaman çözülecek?' sorusuna "Başörtüsü sorunu konuşulmaz, yaşanır... Halk nezdinde bir mutabakatı kastetmiyorum. Orada zaten mutabakat var. Parlamento içi mutabakat gerekir. Parlamento halkın iradesini yansıtmıyor. Sıkıntı burada." dediği

- 2005 yılı Haziran ayında Lübnan seyahati dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan'ın; "Başörtüsü ülkenin bir gerçeği. Ortadaki gerginlikleri kaldırmakla yükümlülüğümüz olduğuna göre bu sorun çözülmeli. Referandum anayasal bir süreçtir. Gerekirse o da düşünülebilir, gerekirse bu yönde gidilebilir. Tabii taymingi önemli " diye beyanda bulunduğu,

- 2005 yılı Haziran ayında AB büyükelçileri onuruna Başbakanlık Konutu'nda verdiği yemekte Belçika Büyükelçisi Mark Van Rysselberghe'nin Türkiye'de dini azınlıkların özgürlükleri kapsamında Fener Rum Patrikhanesi'nin statüsü ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın misyonerlik faaliyetlerine yönelik eleştirilerini anımsatması üzerine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Bu sorunu sadece azınlıktaki gayrimüslümler değil çoğunluktaki Müslüman kesim de çekiyor. Bu konu bizim için de zor" demiş, türban yasağı konusundaki rahatsızlığını da "Bu sorunu bizzat ben yaşıyorum. Eşim başörtülü. Eşim Başbakanlık Konutu'nda takabiliyor, karşıda (Cumhurbaşkanlığı'nı işaret ederek) takamıyor. Bu konularda bir toplumsal ve kurumsal mutabakat henüz sağlanmadı" diye konuştuğu,

- Katar'a gidişinde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın; "Emredici bir hüküm getirseydi, tüm AB ülkelerinde uygulanması gerekirdi. Avrupa'da ve dünyada genel olarak üniversitelerde başörtüsü yasağı yok. AİHM'nin Türkiye'ye özgü şartlar nedeniyle böyle bir karar aldığını düşünüyorum. Böyle bir yasak Anayasa'da yok. Sadece Anayasa Mahkemesi'nin bir yorumu var. Yasama yeni bir yasa çıkarırsa, Anayasa Mahkemesi durumu gözden geçirmek zorundadır, bu yorum da kalıcı değildir. Yasa çıkarabiliriz. Ama arzumuz bu sorun toplumsal gerilime yol açmasın ve özgürlükler noktasında çözülsün" şeklinde konuştuğu,

- 2005 yılı Kasım ayında Danimarka Avrupa Hareketi tarafından Kopenhag'da düzenlenen 'Medeniyetler arası ittifak: Türkiye'nin rolü' konulu toplantıya katılan Erdoğan'ın "AİHM'nin verdiği bu karara ben yargı kararı olarak uyarım, ama haklar, özgürlükler noktasında doğru bakmam. (..) Niye? İnancı böyle olduğu için başını örtüyor, o halde saygı duymak lazım. Mahkemenin de bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır. Açarsın o dinin mensubuna, Musevi ise o dinin mensubuna, Hıristiyansa o dinin mensubuna sorarsın, bunun dinde gerçekten emredici bir hükmü var mı? Varsa saygı duymak zorundasınız" diye konuştuğu,

- Açılışlara katılmak üzere gittiği Denizli'de 'ulema' tartışmalarına değinen Erdoğan'ın, "Cehalet içinde konuşuyorlar. (..) AİHM'nin Müslümanlara ait örtü ile ilgili karar verirken bu konuda bilirkişi olarak İslam'ın din bilginlerine sorması gerekirdi. Bu örtü ideolojik mi, sosyolojik mi, dinin gereği mi? Sorduktan sonra kararını yine orası versin. Biz onların kararına uyarız. Türkiye'de de kimse bunu saptırma yoluna gitmesin" dediği,

- 2007 yılı Aralık ayı başlarında Adana/Kozan ilçesinde bir kompozisyon yarışmasında ödül alan Tevhide Kütük isimli lise öğrencisinin, resmi ödül töreninde türbanı ile yer almak isteyince kürsüden indirilmesine tepki gösterdiği, aynı tarihlerde benzer bir olayın Rize'de meydana geldiği, Emine Elif Azder isimli bir ilköğretim öğrencisinin birincisi olduğu bir kompozisyon yarışmasının resmi ödül törenine başı açık katıldığında, öğrencinin babasının kızının başının zorla açıldığı iddiasında bulunduğu, Erdoğan'ın her iki öğrencinin ailelerine telefon ederek üzüntülerini bildirdiği, bu haksızlıkların bir gün mutlaka biteceğini, başörtüsü ile resmi toplantılara katılmalarına izin vermeyen kamu görevlileri hakkında inceleme talimatı verdiğini belirttiği,

-Başbakan'ın kamuoyuna yansıtılan 'aileleri arama' eyleminden hemen sonra 12.12.007 tarihinde, TUBİTAK tarafından Milli Eğitim Bakanlığı Şûra Salonu'nda düzenlenen ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in de katıldığı ödül töreninde, lise 1. sınıf öğrencisi türbanlı Elif Büşra Doğan'a ödülünü Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mehmet Temel'in verdiği, aynı törende bulunan AKP Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev Kutlu'nun, ödül alan türbanlı öğrenci ile birlikte basın fotoğrafçılarına poz verdiği,

- 2008 yılı Ocak ayında 'Medeniyetler İttifakı Forumu' için gittiği İspanya'da Europa Press'in konuğu olarak katıldığı kahvaltılı toplantıda, "Türban sorununu yeni anayasa ile çözecek misiniz?" sorusunu; "Semboller dediniz, benim partim içinde nasıl başörtülü varsa diğer partiler içinde de var. Hepsinin siyasi tercihidir bu. Bu onların siyasi tercihine, dinin bir gereği olarak başını örttüğüne inanan ve bunu bu şekilde uygulayana zorla şu söyleniyor; 'sen bunu siyasi simge olarak takıyorsun 'deniyor. Hayır ben bunu siyasi simge olarak takmıyorum, diyor. Velev ki (türbanı) bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı da suç kabul edebilir misiniz? Simgelere, sembollere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var?" şeklinde cevapladığı,

- 24.11.2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 'Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik' ile ilköğretimi bitirmiş veya ilköğretim çağını geçmiş, gündüz çalışmak zorunda olan ve kursa devam edemeyenlerden 10 kişinin müracaatı üzerine, müftülüğün teklifi ve mülki amirin onayı ile kurs binaları ve müftülükçe uygun görülen yerlerde 'akşam Kuran kursları', okulların yaz tatiline girmesinden bir hafta sonra, ilköğretimin 5. sınıfını tamamlayan öğrenciler için kanuni temsilcilerinin talebine bağlı olarak Kuranı Kerim'i ve mealini öğrenebilmeleri ve dini bilgilerini geliştirebilmeleri amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetim ve gözetiminde 'yaz Kuran kursları' açılabileceği, kadrolu öğretici bulunmadığı takdirde imam-hatip lisesi mezunlarının öğretici olabilecekleri, okulların tatil olduğu zamanlarda iki ayrı ve haftada 5 günü geçmeyecek şekilde sınırlanan yaz Kuran kursları için bu sınırlamanın kaldırılması, önceden eğitim öğretim yılı devamınca açık olan yurt ve pansiyonların, kurslarda eğitim öğretim yapıldığı sürece açık olması hükmünün getirildiği,

- Oluşan tepkiler ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 9.12.2003 günü Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ile Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ı ayrı ayrı kabullerinde yaptıkları görüşmesi sonrasında, Diyanet İşleri Başkanlığı değişiklik üzerinde yeniden çalışma yaparak 23.12.2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik uyarınca 24.11.2003 tarihinde yapılan değişiklik ile getirilen düzenlemelerin kaldırıldığı,

-Erdoğan'ın; "öğrencilerin önündeki eğitim engellerinin kaldırılması gerektiğini" söyleyerek, önceki değişikliğin destekçisi oldukları mesajını verdiği,

- 03.12.2004 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 'Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği'nin 51. maddesi ile 13.1.1989 tarih ve 89/13715 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Öğrenci Yurtları ile Benzeri Kurumların Açılması, İşletilmesi ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik'in yürürlükten kaldırıldığı, yeni düzenleme ile eski yönetmeliğin 51/c maddesinde yer alan özel öğrenci yurtlarında, dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes sayılan şeyleri alet ederek faaliyette bulunmak hükmünün, kapatma nedeni olmaktan çıkarıldığı,

- 54-23.6.2005 günü Nizip'te halka hitap eden Erdoğan'ın, "İmamhatip ve meslek liseleriyle diğer düz liseler arasında üniversiteye girişte uygulanan katsayı farkını doğru bulmuyorum. YÖK'ün bu tavrını tasvip etmemiz mümkün değil. YÖK şu anda, düz liselerle meslek liseleri arasında ayrımcılık yapar durumda. YÖK bu ayrımcılığı yapma hakkına sahip değil. (..)Bu yanlıştan vazgeçmelisiniz. Eninde sonunda bu ülke bunu halledecektir" dediği,

- 2006 yılı Nisan ayında Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Kurulu'na katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "irticanın siyasete, eğitime ve devlete sistemli bir şekilde sızmaya çalıştığını" söyleyen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e tepki göstererek, "Eğer irtica dini siyasete alet etmekse, Türkiye'de dini siyasete kimlerin alet ettiği bellidir. Ama eğer siz dindar insanları siyasetten alıkoymak için bunu konuşuyorsanız, bu millet de sizi affetmez. Bunu böyle bilin. Bu ülkede dindar insanların da siyaset yapma hakkı vardır" şeklinde konuştuğu,

-12.02.2008 tarihinde AKP TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmada, kendisini ve partisini eleştiren Doğan Medya Grubu'na hitaben "Bunların derdi laiklik değil, menfaat hesabı. Bunlar köşeye sıkıştırma metotları. Tehditle bizden bir şey alamazsınız. Bunların istediği düzen demokrasi değil, diktatoryal düzen" dediği, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a yönelik olarak da "İdam sehpasının yolunu gösteriyor. Biz bu yola çıkarken daha önce de demokrasiye inanmış insanların söylediğini söylüyoruz. Biz o beyaz çarşaflarla beraber yola çıktık. Biz bu konuda bedel ödemeye hazırız. Bu konuda rahatız" diye söylediği


- 28 Şubat 2008 tarihinde Vakıf Üniversiteleri Birliği üyelerini kabulden sonra Başbakanlık koridorunda bazı üniversite yöneticileriyle yaptığı sohbette türban konusunun gündeme gelmesi üzerine Erdoğan'ın, "Sizin üniversitelerinizin rektörleri de ÜAK Üyesi. Ancak bildiriye imza atanlar oldu. Bu konuda daha ilkeli tavır bekliyoruz. Bu bildiriye niye karşı çıkmıyorsunuz? Tavır göstermenizi beklerdik" dediği,

- NTV'de katıldığı canlı yayında Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını yanıtlayan Erdoğan'ın, Anayasa Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olarak verdiği karar hakkında; "Halk üç kurumun değil iki kurumun seçimini yapıyor. Meclis Başkanı'nı halk seçmiyor. Bu beton bariyerler koymaktır. Biz anayasal olarak ne gerekiyorsa, bugüne kadar uygulama neyse bunu yaptık. Bunun dışına çıkmadık. Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karar çok konuşulacak. Bitmedi. Bu yargı için talihsizliktir, yüzkarasıdır. Açık, net, her şey ortada. Bizim adayımızın ülkemizi temsil noktasında neyi eksikti. Kariyerinden karizmasına kadar neyi eksikti. Her şey art niyetli" dediği,

-Erdoğan'ın 7 Mart 2008 tarihinde partisinin Uşak ilinde düzenlediği bir toplantıda kendisine "Af yok mu?" diye seslenen bir vatandaşa, "..Af yok, suç işleyen cezasını çeker, devlet katili affetme yetkisine sahip değildir. Katili affetme yetkisi maktulün vârislerine aittir. Öyle olması lazım" diye yanıt verdiği.

Yerel örgütler savcıya bol malzeme verdi
AKP'li belediye başkanları, teşkilat üyeleri icraatlarıyla iddianamenin önemli bir kısmını işgal etti. Savcının 'laiklik karşıtı' gördüğü eylemler şöyle:

Ulukışla'da '84 yıllık karanlığa son' yazılı araçla propaganda yapılması, Seydişehir Belediye Başkanı'nın 'İnşallah bütün okullar imam-hatip olacak' demesi

İnsanların şeriat hükümlerine göre yaşamalarını ve bunun için cihat yapmaları önerilen kitabın Tuzla Belediyesi tarafından evlenen çiftlere dağıtılması

Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz'ın otobüs-mescidi de iddianamede yer aldı.

Yargıtay Başsavcısı'nın açtığı kapatma davasının dilekçesinde (g) başlığı altında Adalet ve Kalkınma Partili yerel yöneticiler ile partinin il, ilçe ve belde teşkilatı yöneticilerinin laik devlet ilkesine aykırı eylem ve demeçleri de 18 madde halinde yeraldı:

1) 2004 yılında yapılan mahalli idareler seçimi sırasında Niğde Ulukışla İlçe teşkilatı il genel meclisi üye adayları Ali Uğurlu, Kamil Ünal, Mustafa Burna ile belediye başkan adayı Ali Tekin, Cumhuriyet dönemi kastedilerek üzerine "İktidarla el ele-84 yıllık karanlığa son' yazılan araçla seçim propagandası yaptıkları,

2) Samsun ili Gazi Beldesi Belediye Başkanı Adalet ve Kalkınma Partili Süleyman Kaldırım'ın önsöz yazdığı 'Muhtasar İlmihal-Resimli Namaz Hocası' adlı "gözleri ve ayakları sağlam olmayanların cuma namazı kılamayacağı, insan pisliğinin 3.2 gramdan fazlasının namaza mani olduğu, 'ah' diye inlemenin, saç ve sakal taramanın da namazı bozduğu" gibi dini kuralların anlatıldığı 190 sayfalık kitabın ilköğretim okulu öğrencilerine 2005 yılı Eylül ayında bedava dağıtıldığı,

3) Dinar İlçesi'nin ilahiyat kökenli Belediye Başkanı Adalet ve Kalkınma Partili Mustafa Tarlacı'nın, 2005 yılı Ramazan ayı boyunca sekiz camide teravih namazı kıldırdığının öne sürülmesi üzerine Valiliğin, buna izin veren sekiz cami imamı hakkında soruşturma açtırdığı,

4) Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Ayşe Yüreklitürk'ün İzmir İl Genel Meclisi'nin 2005 yılı Aralık ayında yapılan toplantısına türbanla gelerek, Adalet ve Kalkınma Partili meclis üyelerinin arasına oturduğu, bu tutumunun ağır tartışmalara sebebiyet verdiği,

5) Başkanlığını AKP'li Ahmet Genç'in yaptığı Eyüp Belediyesi'nce, 2005 yılında ÖSYM'nin yaptığı Kamu Personeli Seçme Sınavı'yla alacağı zabıta memurları için imam-hatip mezunu olma şartı getirdiği,

6) Adalet ve Kalkınma Partili Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç'in, 2006 yılında 10 bin adet bastırdığı "...Örtünmemek elbette dinden çıkmak değildir. Sadece günahkâr olmaktır. Ancak başörtülüye eğitim ve sosyal sahalarda reva görülen muamele, sadece zulüm ve haksızlık olarak değerlendirilemez. Aynı zamanda İslam dinini hatırlatan her şeye düşmanlıktır. Din ve vicdan özgürlüğüne açık bir müdahaledir" görüşlerini içeren 'Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed' başlıklı broşür ile Diyanet İşleri Başkanlığının 'Hz. Peygamberin Örnek Hayatı' isimli kitabını okullarda izinsiz olarak dağıttığı,

7) Adalet ve Kalkınma Partili Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç'in 2006 yılı ramazan ayında Eyüp Sultan Camii bahçesine kurulan ramazan çadırına 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın 87. maddesine aykırı olarak ismini ve sıfatını içeren afişler astırttığı, tutanak tutulduğu,

8) Başkanlığını AKP'li Mehmet Demirci'nin yaptığı Tuzla Belediyesi'nce, 2006 yılında evlenen çiftlere üzerinde belediyenin ambleminin de yer aldığı şeriat hükümlerine göre yaşamalarını ve bunun için cihat yapmalarını öneren Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof Dr Hamdi Döndüren tarafından yazılan 'Delilleriyle Aile İlmihali' isimli kitabın dağıtıldığı,

9) Başkanlığını AKP'li Ahmet Misbah Demircan'ın yaptığı Beyoğlu Belediyesi'nin, 2006 yılında ilköğretim öğrencilerine trafik kurallarını öğrenmesi amacıyla dağıtmak için kendisini 'hoca' ve 'ilahiyatçı' olarak isimlendiren Halis Ece'ye hazırlattığı ve önsözünü Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın yazdığı 'Çocuklara Trafik Bilgileri ve Eğitimi' adlı trafik rehberinde, kazaların 'takdir-i ilahi' olduğu belirtilerek, "Trafik kazaları kader değildir teraneleri, bizim tevhid, birlik esası üzerine kurulu inançlarımıza aykırı" denildiği,

10) Başkanlığını AKP'li Hüseyin Turan'ın yaptığı Silivri Belediyesi'nce 2006 yılında belediye adına özel olarak bastırılan ve M.Ertuğrul Düzdağ tarafından yazılan önsözünde Atatürk'ün kişiliğine, ilke ve devrimlerine ağır saldırılar yapılan Mehmet Akif Ersoy'un 'Safahat' isimli kitabın ilçedeki tüm lise öğrencilerine bedava dağıtmak üzere belediyeye ait taşıtlarla okullara getirildiği ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nce dağıtım izni bulunmayan kitapların bir kısmının lisedeki öğrencilere dağıtımının yapıldığı,

11) AKP'li Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu'nun, 2006 tarihinde üzerinde kartviziti ve AKP logosu bulunan 5.000 adet Kuran-ı Kerim'i Büyükşehir amb-lemini taşıyan çantalar içerisinde belediye personeli aracılığıyla kentte dağıttırdığı,

12) AKP'li Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz'ın 2004 yılı Kasım ve Aralık aylarında belediyenin görevleri içerisinde bulunmadığı halde belediye ait otobüsü seyyar mescit haline dö-nüştürdüğü ve bu eylemi nedeniyle hakkında soruşturma izni verildiği,

13) Adalet ve Kalkınma Partisi Gençlik Kolları Ankara İl Başkanlığı tarafından 2006 yılında Kurtuluş semtinde, üzerinde 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 87. maddesine aykırı olarak 'Hoş geldin Ya Şehr-i ramazan', 'Adalet ve Kalkınma Partisi', 'Gençlik Kolları', 'Her şey Türkiye için', 'Adalet ve Kalkınma Partisi Gençlik Kolları Ankara İl Başkanlığı İftar Çadırı' yazıları ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin amblemi ve genel başkanının dört ayrı fotoğrafı bulunan iftar çadırı açıldığının belirlendiği,

14) Konya'nın Seydişehir ilçesinde, 18 Mart Çanakkale Şehitleri'ni Anma Günü nedeniyle düzenlenen şiir ve müzik yarışmasında birinci olan imam-hatip lisesi öğrencilerine ödüllerinin verilmesi için okul bahçesinde düzenlenen törende konuşma yapan AKP'li Belediye Başkanı İbrahim Halıcı'nın 'Ben de bu okulda okudum. O dönem okul çok kalabalıktı, şimdi azalmış. İnşallah bütün okullar imam-hatip olacak' dediği,

15) Denizli Endüstri Meslek Lisesi'nde sınıf tahtasına "şeriat gelecek, zulüm bitecek" diye yazan ve namaz kıldığı için derslere geç giren öğrencisi İmdat Niyaz'ı uyardığı için öldürülen öğretmen Yusuf Batur'un bir caddeye verilen ismi AKP'li Denizli Belediye'si tarafından 'Meclis Caddesi' olarak değiştirildiği, adının yazılı olduğu tabelaların yerinden söküldüğü,
Yusuf Batur'un eşi Ümmühan Batur'un söz konusu idari, işlemin iptali için Denizli İdare Mahkemesine açılan dava sonucunda hukuka aykırı meclis kararının iptaline karar verildiği,

16) Adalet ve Kalkınma Partisi Konya Milletvekili Halil Ürün'ün danışmanlığını yürüten Ahmet Şükrü Kılıç'ın; türbanlı olduğu için 28 Şubat döneminde görevine son verildiği bildirilen eşi Nilgün Kılıç'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2003 Yılı Kasım ayında yapılan büyük kongresinde MKYK üyeliğine seçilmesini "işte 28 Şubat'ın rövanşı diye ben buna derim" şeklinde değerlendirdiği,


17) "Türbanlı Belediye Başkanı da olmalı" çıkışıyla adı sıkça gündeme gelen AKP'li Isparta Belediye Başkanı Hasan Balaman'ın İlköğretim öğrencilerine içinde Said-i Nursi propagandası yapılan bir kitap dağıttığı, 'Küçük Gezgin, Güller Ve Halılar Diyarı Isparta'da' adlı kitapta Said-i Nursi için 'keskin zekâsı, harikulade hafızası yüzyılın mütefekkiri' gibi övücü ifadeler kullanıldığı, belediye tarafından Bahattin Atak'a hazırlatılan kitabın Ülkü İlköğretim Okulu'nda 200 öğrenciye verildiği,

18) AKP'li Isparta Belediye Başkanı Hasan Balaman'ın Isparta Müftülüğü tarafından düzenlenen 'Hafızlık Taç Giyme Töreninde' yaptığı konuşmada; "...böyle bir şey olmaz. Yasak her yerden kalkmalı... başörtülü bir kadın da belediye başkanı, daire başkanı olabilmeli... imam hatipli bir kişinin hırsız veya uğursuz olduğu görülmemiştir." dediği, tespit edilmiştir.

Gül'ün Gülen genelgesi, Arınç'ın laiklik tanımı iddianamede
Cumhurbaşkanı Gül ve eski TBMM Başkanı Arınç'a beş yıl siyaset yasağı isteniyor. Gül, 'Fethullah Gülen okulları genelgesi, türban ve katsayı'yla ilgili sözleriyle iddianamade.

Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın iddianamesine göre, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün laik devlet ilkesine aykırı eylem ve demeçleri şöyle:

Genelgeler: Gül'ün Dışişleri Bakanı olduğu dönemde yayımladığı genelgede yurtdışındaki Fetullah Gülen okulları ile Milli Görüş teşkilatlarıyla temasa geçilerek işbirliği yapılması şeklindeki genelgesi

Raporu Eleştirmesi: Abdullah Gül'ün AB İlerleme Raporu'nun demokrasi ve insan hakları alanlarındaki sorunlar listesinde türban yasağının dâhil edilmemesini eleştirmesi

Ulema Tartışması: Gül'ün AHİM'nin 2005 yılında verdiği kararla ilgili olarak Erdoğan'ın "ulemaya sormak lazım" şeklindeki sözlerinin hatırlatılması üzerine "Başbakan'ın söylediği gayet açık.Bunu farklı mecralara çekmenin bir anlamı yok. Buradaki tuzağı da gayet iyi görüyoruz biz." demesi

Türban Yasağı: 2004 yılı Ekim ayında bir televizyon programında Dışişleri Bakanı Gül'ün, türban yasağının AB insan hakları standartları içinde bulunmayan bir yasak olduğunu ve günü geldiğinde bu yasağın Türkiye'de kalkacağından şüphe duymadığını belirtmesi 2005 yılı Aralık ayında Gül'ün Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut ile yaptığı mülakatta; "İsteyen başını örter, isteyen de örtmez, örten de nasıl örteceğine karar verir. Meselenin benim için özeti budur" sözleri

İfade Özgürlüğü: Gül'ün, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin kabulünün 55. yıldönümü nedeniyle özel gündemle toplanan TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu toplantısında, "ifade ve inanç özgürlüğünde kararlıyız; herkes inandığını yaşayabilmeli. Herkes güven içinde, korkudan, endişeden uzak olmalıdır. Düşündüğünü inandığını rahatlıkla ifade etmeli, inandığını rahatlıkla yaşayabilmelidir. İfade ve inanç özgürlüğü, işkenceden ve terörden tamamen arınmak, bizim hedefimizdir. Bununla ilgili yasal düzenlemelerin hepsi, kararlı şekilde gerçekleştirilmeye devam edilecektir." demesi

Leyla Şahin Kararı: Gül'ün AHİM'deki Leyla Şahin davasında kendisini ve partisini zor durumda bırakır kaygısı ile ek savunmanın geri çekilmesini istemesi. Gül'ün, 2005 yılı Kasım ayında karara ilişkin olarak "Bu tip yasaklarla Türkiye'nin bir yere gitmesi mümkün değildir. Türkiye'de azınlıkların dini hakları, özgürlükleri söz konusu olurken, çoğunluğun hak ve hukukuyla ilgili konularda eğer kısıtlamalar varsa, bunlar savunulacak işler değildir. Ama bunlar kendi meselelerimizdir. Kendi sorunlarımızı kendimizin çözeceğimize inanıyorum" demesi.

Katsayı ile ilgili sözleri: Gül'ün 2005 yılı Kasım ayında; "Türkiye'de kadınların yüzde 70'e yakını başörtüsü kullanırken, hâlâ üniversitelerde, birçok yerlerde ne yazık ki sıkıntılar var. Ama bunları kesinlikle unutmuş değiliz, Bunlar Türkiye'ye yakışmayan yasaklardır. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bir meselesi olarak da görmüyorum. Bütün Türkiye'nin meselesidir. İsteyen başını açar, isteyen örter bu bireysel bir özgürlüktür. Milli Eğitim Bakanlığımızın bu adaletsizlikleri (katsayı) gidermeye yönelik çalışmaları var, tahmin ediyorum bu uygulamalar bu yıl geçerli olacak" sözleri

Danıştay Kararı: Gül'ün Danıştay'ın 2005 yılında Aytaç Kılınç'la ilgili kararına yönelik "Doğrusu bunu kaygıyla karşılıyorum ve hayretler içinde kaldık. Türkiye'nin giderek demok-ratikleşme eğilimine ters bir davranıştır bu" demesi.


Arınç'ın listesi uzun
Eski TBMM Başkanı Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın laik devlet ilkesine aykırı eylem ve demeçlerinin yer aldığı iddianamede şu tespitler bulundu:

İletişim Danışmanının yazıları: Girişim dergisinde Mir Mahmut Rıza adıyla Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı yazılar yazan Kemal Öztürk'ün TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın danışmanlığına getirilmesi yeraldı.

Dolmabahçe Konuşması: Arınç'ın Dolmabahçe Sarayı'nın açılışında "Anayasa ve kanunlarda kamusal alan diye açıkça tarif edilmiş hiçbir şeyin bulunmadığını Anayasa'da olmayan, bir kanun içerisinde yer almayan bir kavramı kimse kendi düşüncesiyle böyle olmalıdır diye kural olarak koyamaz ve dayatamaz" şeklindeki sözleri.

Bikini yanıtı: Arınç'ın Milliyet Gazetesi Temsilcisi Fikret Bila ve Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Nur Batur'a, "Sözümü sakınmam. Konumum engellemese hiçbir haksızlığa tahammül etmem. Espri yapmış olabilirim. O hanımefendi bikiniyle gelsem ne olur dedi. Kendimce cevap verdim. O da kendine yakışır bir cevap verdi. Alacağımız, vereceğimiz kalmadı." biçimindeki sözleri.

'Anayasa Mahkemesi'nin kaldıralım': Arınç'ın "Bu Anayasa Mahkemesi'ni Meclis'te yapacağım bir anayasa değişikliğiyle kaldırabilir miyim? Kaldırabilirim. Avrupa ülkelerinin hiçbirinde Anayasa Mahkemesi'ne benzer bir kurum yok. Tartışmaya açmıyorum, bir şikâyetim yok" şeklindeki sözleri.

Meclis Kuran Kursu: Arınç'ın başkanlık yaptığı dönemde TBMM'nin mescidinde Kuran kursu açıldığına ilişkin haberler.

23 Nisan konuşması: Arınç'ın TBMM'nin açılışının 86. yıldönümünde yaptığı konuşma da delil oldu. Arınç'ın "Devlet dini inançların yaşamasını teminat altına alması gerekirken, tam tersine kamusal alanda bazı inançların yaşam hakkını, ifade hürriyetini kısıtlamaktadır. Bunu da laiklik adına yapmaktadır ki, siyaset bilimi açısından büyük bir çelişkidir" sözleri de yeraldı.

Laiklik tanımı: Arınç'ın ATV'teki Teke Tek programında, "Anayasa'nın hiçbir yerinde laiklik şu anlama gelir şeklinde bir madde yok. Laiklik, devletin Cumuriyet'in bir vasfı insanların laiklik vasfı yok" şeklindeki sözleri yeraldı. Yine Arınç'ın CNN Türk'deki konuşmasında Anayasa'da laikliğin tarif edilmediğine ilişkin sözleri.

Kamusal alan tanımı: Arınç'ın Yeni Şafak'ın eski Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu'na yaptığı mülakatta, laiklikle ilgili sözleri ve kamusal alana ilişkin açıklaması.

Takkiye yapmaya mecburuz: Bülent Arınç'ın, 2003 Eylül ayında Armada Otel'de düzenlenen toplantıda, "Kapatılmamak için, önümüze engeller çıkmasın diye, iktidara giderken bir takoza ayağınız takılıp da düşmemek için yalan söylemeye, samimiyetsiz davranmaya, takiyye yapmaya mecbursunuz" sözleri.

Arınç'ın 'dindar cumhurbaşkanı' sözleri: Arınç'ın 2007 Nisan ayında "Sivil, dindar, demokrat cumhurbaşkanı" sözleri de iddianamede yer aldı.

Dondan, zekât mağazalarına...
AKP'nin kurucu üyesi Cüneyt Zapsu'nun "Türbanını çıkar demek, sokaktaki kadına donunu çıkar demekten farksızdır. Türkiye'de her zaman din istismarı yapan partiler olmuştur. Hatta bizimkiler bile yapmıştır" şeklindeki sözleri,

İstanbul Milletvekili Egemen Bağış'ın milletvekillerinin türbanla genel kurula katılabileceklerini ima eden sözleri,

Siyasi iktidarın kurumların başına atadığı dünya görüşlerine yakın baştabip, okul müdürü vb. idarecilerin soruşturmaları göstermelik, sudan gerekçelerle savsaklamaları, adeta kamu kurumlarında türbanlı görevlilerin çalışmasını teşvik etmesi,

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mir Dengir Mehmet Fırat'ın Anayasa değişikliğinin ardından yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcılarına kuvvetler ayrılığına aykırı davranmaları konusunda telkini,

Parti toplantılarındaki harem-selamlık uygulaması; tarikat şeyhlerinin cenazelerine topluca katılım; köktendinici derneklerin toplantılarında topluca görünmek, kadın eli sıkmamak,

AKP'den cesaret alan kamu görevlilerinin, çeşme açılışlarından, orman yangınlarına kadar her konuda dinsel motiflerle süslü demeçler verip genelgeler yayımlaması,

YÖK Başkanı'nın atandığı gün mahkeme kararlarına uymayacağını açıklaması, bir bilim adamı kimliği ve bağımsızlığıyla değil, belirlenmiş bir düşünce yönünde çalıştığı gerçeği, kendisi ile TBMM Başkanı ve Maliye Bakanı ile bir bürokratı arasında geçen ve basına yansıyan diyaloglar,

MEB İlköğretim Müfettişleri Başkanlıkları Yönetmeliği'nin değiştirilerek Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Kuran kursları ile vakıf yurtlarının denetiminin ilköğretim müfettişlerinin görev alanından çıkarılması, Kuran kursu denetleme görevinin Diyanet'e bağlı murakıplara bırakılması,

MEB'in, açık lise yönetmeliğinde 2006-2007 öğretim yılından itibaren geçerli olmak üzere imam-hatip lisesi öğrencileriyle ilgili önemli bir düzenleme yaparak İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencileri ya da mezunlarının, açık lisede bir dönem öğrenim görüp ÖSS'de istedikleri alandan sınava girmelerine olanak tanıması,


MEB, Merkezi Sistem Sınav Yönergesi'ni yenileyerek mevcut yönergede MEB'in yaptığı merkezi sınavlara adayların girebilmesi için 'baş açık' olması gerektiği belirtilirken, Mayıs 2006-2584 sayılı Tebliğler dergisinde yayımlanan 19.4.2006 gün ve 5855 sayılı Merkezi Sistem Sınav Yönergesi'nde bu ifadenin kaldırılması,

DPT'nin 9. Kalkınma Planı hazırlıkları kapsamında oluşturulan Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele Özel İhtisas Komisyonun taslak raporunda, 'Zekât Mağazalar Zinciri' oluşturulması önerisi,

13.6.2006 tarihli Kurumlar Vergisi Kanunu'na yapılan eklemelerle, cemaat kavramının yasalara girmesi,

2008 yılı ocak ayı içinde yapılan açık öğretim lisesi sınavlarına başta Ankara olmak üzere, Erzurum, Edirne, Denizli, Konya ve İzmir' de çok sayıda öğrencinin sınavlara türbanla girmesinin sağlandığı, hatta bu öğrenciler arasında çarşaflı kişilerin de sınava alındığı, bu hususta herhangi bir işlem yapılmadığı, okul ya da milli eğitim müdürlüğü yetkililerinin duruma herhangi bir müdahalesinin olmaması,

Milli Eğitim Temel Yasası'nın hedeflerinden sapılması; tarih, sosyal bilgiler, din kültürü ve ahlak bilgisi gibi kitaplarda Cumhuriyet devrimleri görmezden gelinmesi, kitaplarda din kültüründen çok, İslam'ın dinsel öğretisine ve hurafelere yer verilmesi, Atatürk'ün sıradan bir devlet adamı gibi tanıtılması, bazı ders kitaplarında ve sınavlarda sorulan sorularda Atatürk hakkında küçümseyici ve aşağılayıcı ifadeler kullanılması, milli eğitimdeki bu dinselleştirme sürecinden dünya klâsiklerinin bile nasibini alması, MEB tarafından okullara tavsiye edilen bazı çevirilerinde orijinal metinlerin değiştirilerek roman kahramanlarının İslami söylemlerle konuşturulması,

Milli eğitimdeki dinselleştirme süreci birçok okulun internet sitelerine ve hatta ilan panolarına kadar yansıması, davalı partinin Milli Eğitim Temel Yasası'na aykırı tutum ve söyleminden güç alan yönetici ve öğretmenlerin kurumlarının internet sitelerinde şeriat propagandası yapan yayınevlerinin sitelerine bağlantı vermesi,

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, soru önergesine verdiği yanıtta, öğrencilerinin çoğunluğunun türbanlı olduğu öne sürülen Özel Şefkat Koleji'nde yönetmeliğe aykırı bir durum olmadığını açıklaması.

Çelik'in "Türkiye'de iyi saatte olsunları çağırmayı düşünen insanların her defasında Atatürkçülüğü çıkış noktası yapmaları da düşündürücüdür" demesi.
(Radikal)



SAYIN SAVCIM EMEĞİNE SAĞLIK İYİ ARAŞTIRMIŞSIN BUNLARIN KAPISINA KİLİTİ VUR BİRDAHA AÇILMASIN:clap:clap:clap:clap:clap:clap
 

HTML

Üst