- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Ağustos sabahında bazı sorular geliyor aklıma..
Hava sıcak, bahçedeki ağaçların yaprakları kımıldamıyor…
Gerçekten Türkiye çağdaş ve uygar bir toplum mu oluyor?Türkiye giderek gelişiyor mu?
Ben bu sorulara yanıt arıyorum..
Bir ülke düşünün ki doğan bebeklerini yaşatamıyor… Bir ülke düşünün ki Hrant Dink’in katilleri polis sorgusunda gülerek fotoğraf çektiriyor… Bir ülke düşünün ki 60 bin kaçak Kuran kursuna göz yumuyor… Bir ülke düşünün ki trafik teröründe günde en az 20 yurttaşını yitiriyor…
Konya’da kaçak kurs gaz patlaması sonucu çöküyor, 18 kız çocuğu yıkıntı altında kalıp ölüyor…
Yaralı olarak kurtulan12 yaşındaki Şerife Atayer’in babası Ahmet Atayer bakın ne diyor:
“Bizim çocuklarımız bara diskoya gitmiyor, köpük banyosunda ölmüyor… Neden abartılıyor bu çökme olayı? Burada ölenler şehit, yaralananlar gazidir…”
Nasıl bir yorum yaparsınız, haydi söyleyin?
Ölen yavrular bu ülkenin çocukları…
Din baronlarının ve din bezirgânlarının kuşattığı bir Türkiye’de yaşıyoruz…
Çağın neresindeyiz, toplum olarak gerçekten gelişiyor muyuz?
Tuzla Tersaneleri’nde ölen işçiler… Hastanelerde ölen bebekler… Faili meçhul cinayetler… Devlet içinde örgütlü çeteler… Sokaklarda dolaşan kimsesiz çocuklar…
***
Her yıl onlarca insanımız zehirli mantar yedikleri için ölürler… Her yıl yüzlerce insanımız sobadan sızan gaz nedeniyle zehirlenerek uyurken can verirler…
Umursamayız biz bunları…
Sadece Tanrı’ya dua ederiz:
“Allah verdi Allah aldı…”
Türbe ziyaretlerinden umarı olan bir toplum, hastalandığında üfürükçüye gider…
Büyüye, fala inanır!
Muska yazdırır!..
Bu gerçekleri yazdığınız zaman saldırıya uğrarsınız, adınız dinsize çıkar…
Türkiye faili meçhul cinayetleriyle ünlüdür!
Yazarsınız, en ağır suçlamalar dinci faşistlerden gelir:
“Vatan haini satılmışlar..”
Cumhuriyet mitinglerine Ankara, İstanbul ve İzmir’de milyonlar katılır çocuklarıyla…
Bu kez dinci faşistlerle liberal tosuncuklar saldırır:
“Demokrasi düşmanı darbeciler!..”
Bu ülkede aydınlar, yazarlar, sanatçılar, emekçiler, bilim insanları, gençler 12 Mart’larda 12 Eylül’lerde işkencelerden geçer, hapis yatar…
Kitaplar yakılır, gencecik insanlar için darağaçları kurulur…
Ama darbecilerden hesap sorulmaz…
Cumhuriyet gazetesi üç kez bombalanır, bir kez silahlı saldırıya uğrar, Başbakan arayıp “geçmiş olsun” bile demez..
Sıcak bir ağustos sabahındayım…
Hüzünlüyüm…
Bahçedeki zerdali ağacı, güller ve yaseminler…
Tevfik Akdağ’ın “Gülüm” şiirini anımsıyorum birden:
“Bir güldür açılmış esmer bahçemde
nakıştan gözleriyle iri iri
bir güldür hüzünlüyken beyaz
bir güldür severken kırmızı
bir güldür çocuk kahkahalarında
……..
tenha bir kızdır şimdi kalabalık evlerde
ağlar kısık kısık benim için
ağlar küçük elleriyle oynayarak
kaldım diye yağmurlarda yalnız
üşüttüm diye kuru tahtalarında gecelerinin
……..
bir güldür duruşu baştanbaşa İstanbul
bir güldür çırpışır güvercin kanatlarıyla
bir güldür benim gülüm canım gülüm
bu yağmurlar geçer ben kurtulurum
ağlama gülüm ağlama gülüm”
***
Dinci televizyonlar, gazeteler…
Sahi Almanya’daki “Deniz Feneri” davası ne oldu?
Milyonlarca Avro toplayıp, tutuklananlar… Frankfurt savcılığının tutuklama istemiyle polisçe aranırken Türkiye’ye kaçıp saklananlar…
Neden tek kelime yazı yazmazlar bizim tarikat şeyhinin müritleri ve liboşlar?
Kaçak Kuran kursları, tarikat evleri, beyinleri yıkanan çocuklarımız…
Tarihin derinliklerine iniyorum ister istemez…
Sıvas katliamı, Gazi Mahallesi vahşeti, Susurluk, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi…
Gözlerimi kapayıp bir şeyler mırıldanıyorum:
“İşte böyle gülüm!.. İşte böyle gülüm!..”
***
Sevgili Uğur Mumcu’nun ağabeyi Avukat Ceyhan Mumcu bir açıklama yaptı. Ceyhan Mumcu şöyle dedi:
“Ben Akşam gazetesi muhabirine hiçbir açıklama yapmadım. Uğur’un toplantıda İlhan Selçuk’la kavga edip, kapıyı çarpıp gittiğini söylemedim. Haber tümüyle yalandır.”
HİKMET ÇETİNKAYA
Hava sıcak, bahçedeki ağaçların yaprakları kımıldamıyor…
Gerçekten Türkiye çağdaş ve uygar bir toplum mu oluyor?Türkiye giderek gelişiyor mu?
Ben bu sorulara yanıt arıyorum..
Bir ülke düşünün ki doğan bebeklerini yaşatamıyor… Bir ülke düşünün ki Hrant Dink’in katilleri polis sorgusunda gülerek fotoğraf çektiriyor… Bir ülke düşünün ki 60 bin kaçak Kuran kursuna göz yumuyor… Bir ülke düşünün ki trafik teröründe günde en az 20 yurttaşını yitiriyor…
Konya’da kaçak kurs gaz patlaması sonucu çöküyor, 18 kız çocuğu yıkıntı altında kalıp ölüyor…
Yaralı olarak kurtulan12 yaşındaki Şerife Atayer’in babası Ahmet Atayer bakın ne diyor:
“Bizim çocuklarımız bara diskoya gitmiyor, köpük banyosunda ölmüyor… Neden abartılıyor bu çökme olayı? Burada ölenler şehit, yaralananlar gazidir…”
Nasıl bir yorum yaparsınız, haydi söyleyin?
Ölen yavrular bu ülkenin çocukları…
Din baronlarının ve din bezirgânlarının kuşattığı bir Türkiye’de yaşıyoruz…
Çağın neresindeyiz, toplum olarak gerçekten gelişiyor muyuz?
Tuzla Tersaneleri’nde ölen işçiler… Hastanelerde ölen bebekler… Faili meçhul cinayetler… Devlet içinde örgütlü çeteler… Sokaklarda dolaşan kimsesiz çocuklar…
***
Her yıl onlarca insanımız zehirli mantar yedikleri için ölürler… Her yıl yüzlerce insanımız sobadan sızan gaz nedeniyle zehirlenerek uyurken can verirler…
Umursamayız biz bunları…
Sadece Tanrı’ya dua ederiz:
“Allah verdi Allah aldı…”
Türbe ziyaretlerinden umarı olan bir toplum, hastalandığında üfürükçüye gider…
Büyüye, fala inanır!
Muska yazdırır!..
Bu gerçekleri yazdığınız zaman saldırıya uğrarsınız, adınız dinsize çıkar…
Türkiye faili meçhul cinayetleriyle ünlüdür!
Yazarsınız, en ağır suçlamalar dinci faşistlerden gelir:
“Vatan haini satılmışlar..”
Cumhuriyet mitinglerine Ankara, İstanbul ve İzmir’de milyonlar katılır çocuklarıyla…
Bu kez dinci faşistlerle liberal tosuncuklar saldırır:
“Demokrasi düşmanı darbeciler!..”
Bu ülkede aydınlar, yazarlar, sanatçılar, emekçiler, bilim insanları, gençler 12 Mart’larda 12 Eylül’lerde işkencelerden geçer, hapis yatar…
Kitaplar yakılır, gencecik insanlar için darağaçları kurulur…
Ama darbecilerden hesap sorulmaz…
Cumhuriyet gazetesi üç kez bombalanır, bir kez silahlı saldırıya uğrar, Başbakan arayıp “geçmiş olsun” bile demez..
Sıcak bir ağustos sabahındayım…
Hüzünlüyüm…
Bahçedeki zerdali ağacı, güller ve yaseminler…
Tevfik Akdağ’ın “Gülüm” şiirini anımsıyorum birden:
“Bir güldür açılmış esmer bahçemde
nakıştan gözleriyle iri iri
bir güldür hüzünlüyken beyaz
bir güldür severken kırmızı
bir güldür çocuk kahkahalarında
……..
tenha bir kızdır şimdi kalabalık evlerde
ağlar kısık kısık benim için
ağlar küçük elleriyle oynayarak
kaldım diye yağmurlarda yalnız
üşüttüm diye kuru tahtalarında gecelerinin
……..
bir güldür duruşu baştanbaşa İstanbul
bir güldür çırpışır güvercin kanatlarıyla
bir güldür benim gülüm canım gülüm
bu yağmurlar geçer ben kurtulurum
ağlama gülüm ağlama gülüm”
***
Dinci televizyonlar, gazeteler…
Sahi Almanya’daki “Deniz Feneri” davası ne oldu?
Milyonlarca Avro toplayıp, tutuklananlar… Frankfurt savcılığının tutuklama istemiyle polisçe aranırken Türkiye’ye kaçıp saklananlar…
Neden tek kelime yazı yazmazlar bizim tarikat şeyhinin müritleri ve liboşlar?
Kaçak Kuran kursları, tarikat evleri, beyinleri yıkanan çocuklarımız…
Tarihin derinliklerine iniyorum ister istemez…
Sıvas katliamı, Gazi Mahallesi vahşeti, Susurluk, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi…
Gözlerimi kapayıp bir şeyler mırıldanıyorum:
“İşte böyle gülüm!.. İşte böyle gülüm!..”
***
Sevgili Uğur Mumcu’nun ağabeyi Avukat Ceyhan Mumcu bir açıklama yaptı. Ceyhan Mumcu şöyle dedi:
“Ben Akşam gazetesi muhabirine hiçbir açıklama yapmadım. Uğur’un toplantıda İlhan Selçuk’la kavga edip, kapıyı çarpıp gittiğini söylemedim. Haber tümüyle yalandır.”
HİKMET ÇETİNKAYA