мєяωєм
New member
- Katılım
- 17 Mar 2006
- Mesajlar
- 3,640
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
Ne kadar uzak olduğunu düşünsek de, ne kadar kendimize konduramasak da,
hayatımızın belki de en gerçek ve en ciddi anı ölüm..
Ölüm uzun zamandır benim kafamı kurcalayıp duruyordu, sadece kavram olarak değil;
ölüm anı, ölümle ilgili çaprazlamalar, ve de özellikle ölüm sonrası..
Hayır ruhsal bir problemim yok, ya da sadece ölümü düşünerek yaşamıyorum..
Günlük hayatta aklıma bile çoğu zaman gelmiyo ama bunu inkar da edemiyorum..
Ölüm anı kafamı kurcalar, yani hangi birimiz "acaba ben ne şekilde ölücem" diye düşünmüştür ki!?!?
Hayatta son kez gözlerimizi kaparken hissedeceiğimiz "acı" mı olucak, yoksa "rahatlama" mı!?
Pişmanlık mı duyucaz, yoksa itaat mi edicez; kadere mi isyan edicez, yoksa kaderden çok kaderci mi olucaz!?
Peki ya ölümü bir umut olarak görebilmek, yani kimisi için korku veren bir gerçek;
lakin göreceli olarak da kimisi için bir çıkış noktası..
Yatağa mahkum ve ötenazi isteyen bir felçli için ölüm tam anlamıyla bir çıkış, tam anlamıyla bir umut değil mi!?
Bknz: Alejandro Amenabar'ın çok beğendiğim filmi olan Mar Adentro (İçimdeki Deniz)
Ya da fakir ve hayattan sadece acı alan, hayatta verebileceği en son canı kalmış bir hüzün sahibi için;
ölüm bir umut mudur, yoksa bu acı dolu dünyadan sadece bir kaçış mı!?
Ölümü belki de "hayatta kalmak" için bir zorunluluk olarak mı görür bu kişi!?
Ölümü bir kavuşma olarak da nitelendirebilir mi insan!?
50 küsür seni evli kaldığı eşinin ölümü üzerine, zaten hayata bunca zamandır verdiği uğraşlar yüzünden yaşlanmış,
ve de yıpranmış bir kalp sahibi, kendi ölümünü sevdiği kişiyle tekrardan "kavuşma" olarak görebilir mi!?
Sırf bu hayal yüzünden ölümü gerçekten gönülden isteyebilir mi!?
Ya ölüm süresi!? Bu kavramı nasıl açıklamalı insan..
"Ölüm" denilen süreç ne kadar uzun sürebilir ki; bikaç saniye, bikaç dakika, bikaç gün, bikaç yıl.....
Hiç "ne kadar sürede ölücem" diye düşünen oldu mu, bence olmamıştır..
Bu da unutulmaması gereken bir konu bence, hayattan ölüme geçiş yaparkenki süremiz,
o anki çekeceğimiz acıyla veya duyduğumuz hissiyatla doğru orantılıdır..
İnsan ne olup bittiğini anlamadan mı, yoksa herşeyin farkında olup da son kez derin derin düşünenek mi ölmek ister!?
Yukardaki sorunsallarımdan sonra belki de en önemlisi "ölüm zamanı"mızdır...
Ne zaman ölücez, ya da daha mantıklı bir soru olarak, ne kadar daha yaşayabileceğiz..
Hz Muhammed "Hiç ölmeyecekmişsin gibi çalış, yarın ölecekmişsin gibi ibadet et." demiştir..
Peki gerçekten biz ne zaman ölücez!?!?
Bu düşünceler kafamda oldupu zaman sanki 5dk sonra ölecekmişim gibi davranmaya başlıyorum,
bu da benim sorunsuzca kararlar vermemi ve bazen hata yapmamı sağlıyo, en iyi ölümü düşünmemek...
İnsanoğlunun ağzındaki asıl yutulmayan lokma ise, "ölüm sonrası"..
Hepimiz, ya da çoğumuz inanan insanlarız. Hangi dine inanmaktan çok, kudretli bir yaradan inancı ön plana çıkıyo..
"Cennet ve cehennem" çoğu insan tarafından kabullenilmiş bir olgu.
Peki ya ölümden sonrası diye bişey yoksa!? Ya ne cennet ne de cehennem varsa??
Ne olduğunu, ne de olmadığını ispatlayabiliyoruz, sadece bize yakın gelen olguya inanıyoruz..
(amacım din konusuna girmek değil, sadece ölüm sonrası ile ilgili kafamdaki soru işaretlerini tartışmak)
Sorguladığım bir diğer olgu da "ruh" kavramı..
Öldüğümüz an ruhumuz bedenimizi terk mi edicek,
klasik bir bahis olan "kendini yukardan görmek" olayına mı erişicez öldüğümüz an...
Gerçekten de bi ışık bizi içine mi çekecek, yoksa bu bazılarının da idaa ettiği gibi bir saçmalıktan mı ibaret!?
Gerçekten de "21 gram" hafifleyecek miyim öldüğüm an, peki herkesin ruhu aynı ağırlakta mı!?
Yani yeni doğan bir bebeğin ruhu ile 50 yaşında ve 150 kilo olan adamın ruhu da aynı mı çeker!?
Bunlar ölümle ilgili kafamda olan sorular,
bize düşen bu kavramı sonun kadar, belki de bir cevabını bulana kadar sorgulamak değil midir!?....
"Ölüm; yaşam denilen rüyadan uyanmaktır..." demişti Barış Manço bir zamanlar...
Peki herşey bu kadar basit mi!?...
ALINTI
hayatımızın belki de en gerçek ve en ciddi anı ölüm..
Ölüm uzun zamandır benim kafamı kurcalayıp duruyordu, sadece kavram olarak değil;
ölüm anı, ölümle ilgili çaprazlamalar, ve de özellikle ölüm sonrası..
Hayır ruhsal bir problemim yok, ya da sadece ölümü düşünerek yaşamıyorum..
Günlük hayatta aklıma bile çoğu zaman gelmiyo ama bunu inkar da edemiyorum..
Ölüm anı kafamı kurcalar, yani hangi birimiz "acaba ben ne şekilde ölücem" diye düşünmüştür ki!?!?
Hayatta son kez gözlerimizi kaparken hissedeceiğimiz "acı" mı olucak, yoksa "rahatlama" mı!?
Pişmanlık mı duyucaz, yoksa itaat mi edicez; kadere mi isyan edicez, yoksa kaderden çok kaderci mi olucaz!?
Peki ya ölümü bir umut olarak görebilmek, yani kimisi için korku veren bir gerçek;
lakin göreceli olarak da kimisi için bir çıkış noktası..
Yatağa mahkum ve ötenazi isteyen bir felçli için ölüm tam anlamıyla bir çıkış, tam anlamıyla bir umut değil mi!?
Bknz: Alejandro Amenabar'ın çok beğendiğim filmi olan Mar Adentro (İçimdeki Deniz)
Ya da fakir ve hayattan sadece acı alan, hayatta verebileceği en son canı kalmış bir hüzün sahibi için;
ölüm bir umut mudur, yoksa bu acı dolu dünyadan sadece bir kaçış mı!?
Ölümü belki de "hayatta kalmak" için bir zorunluluk olarak mı görür bu kişi!?
Ölümü bir kavuşma olarak da nitelendirebilir mi insan!?
50 küsür seni evli kaldığı eşinin ölümü üzerine, zaten hayata bunca zamandır verdiği uğraşlar yüzünden yaşlanmış,
ve de yıpranmış bir kalp sahibi, kendi ölümünü sevdiği kişiyle tekrardan "kavuşma" olarak görebilir mi!?
Sırf bu hayal yüzünden ölümü gerçekten gönülden isteyebilir mi!?
Ya ölüm süresi!? Bu kavramı nasıl açıklamalı insan..
"Ölüm" denilen süreç ne kadar uzun sürebilir ki; bikaç saniye, bikaç dakika, bikaç gün, bikaç yıl.....
Hiç "ne kadar sürede ölücem" diye düşünen oldu mu, bence olmamıştır..
Bu da unutulmaması gereken bir konu bence, hayattan ölüme geçiş yaparkenki süremiz,
o anki çekeceğimiz acıyla veya duyduğumuz hissiyatla doğru orantılıdır..
İnsan ne olup bittiğini anlamadan mı, yoksa herşeyin farkında olup da son kez derin derin düşünenek mi ölmek ister!?
Yukardaki sorunsallarımdan sonra belki de en önemlisi "ölüm zamanı"mızdır...
Ne zaman ölücez, ya da daha mantıklı bir soru olarak, ne kadar daha yaşayabileceğiz..
Hz Muhammed "Hiç ölmeyecekmişsin gibi çalış, yarın ölecekmişsin gibi ibadet et." demiştir..
Peki gerçekten biz ne zaman ölücez!?!?
Bu düşünceler kafamda oldupu zaman sanki 5dk sonra ölecekmişim gibi davranmaya başlıyorum,
bu da benim sorunsuzca kararlar vermemi ve bazen hata yapmamı sağlıyo, en iyi ölümü düşünmemek...
İnsanoğlunun ağzındaki asıl yutulmayan lokma ise, "ölüm sonrası"..
Hepimiz, ya da çoğumuz inanan insanlarız. Hangi dine inanmaktan çok, kudretli bir yaradan inancı ön plana çıkıyo..
"Cennet ve cehennem" çoğu insan tarafından kabullenilmiş bir olgu.
Peki ya ölümden sonrası diye bişey yoksa!? Ya ne cennet ne de cehennem varsa??
Ne olduğunu, ne de olmadığını ispatlayabiliyoruz, sadece bize yakın gelen olguya inanıyoruz..
(amacım din konusuna girmek değil, sadece ölüm sonrası ile ilgili kafamdaki soru işaretlerini tartışmak)
Sorguladığım bir diğer olgu da "ruh" kavramı..
Öldüğümüz an ruhumuz bedenimizi terk mi edicek,
klasik bir bahis olan "kendini yukardan görmek" olayına mı erişicez öldüğümüz an...
Gerçekten de bi ışık bizi içine mi çekecek, yoksa bu bazılarının da idaa ettiği gibi bir saçmalıktan mı ibaret!?
Gerçekten de "21 gram" hafifleyecek miyim öldüğüm an, peki herkesin ruhu aynı ağırlakta mı!?
Yani yeni doğan bir bebeğin ruhu ile 50 yaşında ve 150 kilo olan adamın ruhu da aynı mı çeker!?
Bunlar ölümle ilgili kafamda olan sorular,
bize düşen bu kavramı sonun kadar, belki de bir cevabını bulana kadar sorgulamak değil midir!?....
"Ölüm; yaşam denilen rüyadan uyanmaktır..." demişti Barış Manço bir zamanlar...
Peki herşey bu kadar basit mi!?...
ALINTI