
Yaban atları artık “Vahşi Batı”da kendilerine yer bulamıyor.
2005 kışında Peru’dan Kuzey Amerika’ya yeni gelmiş olan Nelson Quispe, Wyoming’deki Kızıl Çöl’de koyun gütmek üzere işe alındı. Patronu Pat O’Toole, kar yığınları ve yabani otlarla kaplı uzun kilometreleri aşıp açık araziye ulaşabilmesi için ona altı yaşında bir mustang atı verdi. At, soyundaki Appaloosa kanını ortaya koyan sağrısındaki koyu noktalar dışında bembeyazdı, ama tabak büyüklüğündeki toynakları, kanına bir noktada yük beygirleri türü bir atın da karışmış olabileceğini düşündürüyordu. Yabanıl ortamda doğan –ve beş yaşında yakalanan– bu ata, Riverton yakınlarında eğitildiği Honor Çiftliği’ndeki mahkûmlar Dot (Benek) adını vermişti. Sonuç olarak bu mustang hem doğal içgüdülere, hem de ıslahevi terbiyesine sahipti. Ve bu sayılanlar bir at için hiç de fena nitelikler değildi.
O’Toole, Perulu’ya, “Rüzgâr şiddetlenir ve koyunlar dağılırsa hemen kampa geri dön. Ne yaparsan yap ama onların peşinden gitmeye kalkışma” demişti. Bunu hem İngilizce, hem İspanyolca, hem de emin olmak için, el işaretleriyle anlatmıştı. (Çünkü Wyoming’de hava öyle çabuk döner ki, insan bildiği her dilde bu gerçeği anlatmak zorunda hisseder kendini.) Ardından araziyi iyi bilen, yine Perulu, bir diğer çoban da genç adama İspanyolca olarak kısacık ama çok önemli bir nasihatte bulundu ve Quispe de Dot’a binip koyunlarla birlikte açık araziye doğru yola koyuldu.
Kısa sürede rüzgâr, bıçak gibi keskin darbeler atan bir hıza erişti ve sıcaklık eksi 37 dereceye düştü. Quispe, gençliğin kendini kanıtlama hevesiyle sürü ile kalmaya çalıştı. Sonra koyunlar araziye yayıldı ve sonra gece indi ve rüzgâr daha da ivme kazandı. Genç çoban kaybolmuş, donmuş ve atına yapışıp kalmıştı; öleceğinden emindi. Ama o anda, deneyimli çobanın ona verdiği o önemli nasihat geliverdi aklına. Ve Quispe öne eğildi, Dot’un yularını çıkarıp atın boynuna sarıldı. Gözlerini kapatıp dua etmeye başladı.
Ataları yaklaşık bir buçuk milyon yıl önce de bu arazide gezinen ve henüz altı yıl önce bu topraklarda bir yaban atı olarak doğduğu için araziyi bu dünya üzerinde yaşayan her türlü canlıdan kat kat iyi bilen Dot, takılıp düşmemek için çayır köpeği ve Amerika porsuğu deliklerinin kokusunu alabilsin diye başı öne eğik, güzelliğinden eksik kalan bölümleri aklı ve cesaretiyle telafi ederek, ödü kopmuş genci dosdoğru kampa geri götürdü.
Wyoming havası kafayı cinayete taktığında ve çobanlar burunlarının ucunu göremediği zamanlarda, yaşamla ölüm arasındaki fark –aynen yüzyıl önce de olduğu gibi– yörede doğup büyümüş, sağlam, kırsalı toynağının içi gibi bilen bir attır. Ancak rüzgâr dinip de cep telefonları yeniden çekmeye başladığında, modern çağın gürültüsü ortasında yaban atları, ABD’nin giderek daralan “Vahşi Batı”sına ait değilmiş gibi görünürler.
Ve ben de mustang atlarını ilk kez 2007’de, güz sonlarına doğru, Rock Springs yakınlarında tek bir aygırı izleyen kısraklarla birkaç taydan oluşan bir sürü, dikenli tellerin, elektrik direklerinin yanından koşar ve petrol sahasının bir kamyonu onları izlerken gördüm.
Billings’teki, yaban hayvanları için doğum kontrol yöntemleri geliştiren ZooMontana adlı merkezin bilim ve doğa koruma biyolojisi müdürü Jay Kirkpatrick, “Yaban atları, onları hiç istemeyen bir kültürün ortasında” diyor. Bu hayvanları 30 yılı aşkın bir süredir inceleyen Kirkpatrick, beyaz adamın Batı’ya gelişinden bu yana yaban atlarından nefret edildiğini, otlaklarla kaplı bu topraklarda yolunda gitmeyen her şey için onların suçlandığını söylüyor.
Sonuçta, 1800’lü yılların ortalarında hayvancılık yapan insanlar –atların yüzyıllardır tahrip etmeksizin yaşadığı– ovalara 40 milyon sığır salıverdiğinde, otlakların birdenbire tükenmesinden de sayıları en çok iki milyonu bulan mustang sorumlu tutuldu.
Öte yandan, araziye dayanıklı yaban atları, hızla üreyen yenilenebilir bir kaynak olarak ilk yerleşimciler için vazgeçilmezdi. Sayılarını kontrol altında tutmak için zaman zaman avlanan atlar, aynı zamanda yakalanıp ehlileştirilerek çiftlik işinde ve ulaşımda ya da büyüyen bir ülkenin topraklarını fethetmek ve sınırlarını genişletmek için kullanılmıştı. Mart 1846’da General Zachary Taylor’un ordusuyla, yeni yakalanmış bir mustang (bu kelime, “başıboş” anlamına gelen mestengo kelimesinden geliyor) sırtında Meksika’yı istila eden Teğmen Ulysses S. Grant, şöyle yazmıştı:
“Sürü, sağ tarafta bakabildiğimiz en uç noktaya kadar uzanıyordu. Sol tarafta da durum aynıydı. Sürüde kaç hayvan olduğunu tahmin etmek ise olanaksızdı”
Ama sonra demiryolları ve yollar, arabalar ve traktörler, tanklar ve biçerdöverler geldi. Ve, ölü atlar İngiliz anahtarıyla tamir edilemediği için, mustangler bir ulaşım aracı olarak değerini yitirip, köpek mamasına dönüştü. Yalnızca 1930’lu yıllarda milyonlarca kilo yaban atı eti, kedi–köpek maması ve tavuk yemi haline geldi. Pat O’Toole’un da söylediği gibi, “Yaban atlarının doğal avcısı, insandı”.
NationaL Geographic