yusuf_66
New member
- Katılım
- 28 Ocak 2006
- Mesajlar
- 235
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Usuyordum
Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde... Sıradanlığımın üzerime kurşun misali çöktüğü gecelerde, sensizliğe türküler söylerdim. Çıkmaz sokaklardaki asudeliğim, asabımın gereğidir. Hükmünde şafaklara yazdım, gün ötesi bölünen uykularımın tedirginliğini... Ne bıraktığın solgun bir buse, ne de kucağında harmanladığın amade sarılışın koydu, sırtını dönüp giderken suratıma astığın zoraki tebessümün kadar! Sahi, bu kadar uzaklaşmış mıydık? Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde... Nabzınla gelip giden hayallerim yarınlara süzülürken, mısraların en güzelini toplardım, o günahına sarıldığım gözlerinden... Güneşinde erir, nefesinde ruhumu verirdim. Bir bardak demli çayına efkâr satardım, huysuzluğumun yangınlarında... Gözlerim, gözlerine hapsolur, sıkılgan yüzsüzlüğüm kapına vururdu. Benliğim, bir serseri sarhoşluğunda kudururdu... Sen, yine kendi bildiğini okuyor olsan da ben hâlâ seni okuyorum; anlamsız şiirlerimin anlamlı hecelerinde... Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde... Bir kum saati telaşına yenik düşerken savrulmuş gençliğim, bir gül nezaketinde umutsuzluğum, çorak bedenime yağmur olur, bulut bulut... Kurumuş bir daldan arta kalan gözyaşlarım, gühahkâr rüzgarında uçuşurken, nice ömre sığmayan huzuru kucaklarım, dolu dolu boş aldığım keşmekeşliğinde... Başak başak saçlarından topladığım fidanlar, dağ misali geniş omuzlarıma örtün olsun, şifa niyetine... Melekler utanır ey sevgili, ettiğine! Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde... Mum titrekliğine muhtaç olan bu şehrin her karanlığına, hüznünden uzak çığlıklarım yazılırken, sen beni yine yalnızlığıma bağışlıyordun... Sahiller boyu kum tanelerine saklanan utangaçlığım, çocukluğumun ve çocukluğunun yaşanmamışlıklarının ızdırabını resimlerdi. Hırçınlığın, nefsimi uçurumlara yürütür, sarmaşıklara bürünen ruhsuzluğun ve duygusuzluğun kıskanç avareliğimi yerlerde sürütürdü, medlere tezat tutarsız gelip gitmelerimde... Yine sabır tazeliyorum! Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde... Şimdilerde mutluluğun pençesinde kıvranırken bedenin, en güzel tebbessümü ben uğurluyorum sana, yine kalemsizliğimde... Sessizliğe açılan pencerelerde, çekilmiş perdelere sinmiş dik başlılığım, senin meçhûle râmın ile nezaketimi kanat kanat mavi göğe yükseltir, yaşadıklamızdan sonra... Muhabbet kuşları yoldaşın olsun, kahrımı adımladığın, sonu gelmez yollarında! Malumundur, bu şehir yine bana emanet... Bari sen kurtul, git buralardan! .. Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...
Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde... Sıradanlığımın üzerime kurşun misali çöktüğü gecelerde, sensizliğe türküler söylerdim. Çıkmaz sokaklardaki asudeliğim, asabımın gereğidir. Hükmünde şafaklara yazdım, gün ötesi bölünen uykularımın tedirginliğini... Ne bıraktığın solgun bir buse, ne de kucağında harmanladığın amade sarılışın koydu, sırtını dönüp giderken suratıma astığın zoraki tebessümün kadar! Sahi, bu kadar uzaklaşmış mıydık? Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde... Nabzınla gelip giden hayallerim yarınlara süzülürken, mısraların en güzelini toplardım, o günahına sarıldığım gözlerinden... Güneşinde erir, nefesinde ruhumu verirdim. Bir bardak demli çayına efkâr satardım, huysuzluğumun yangınlarında... Gözlerim, gözlerine hapsolur, sıkılgan yüzsüzlüğüm kapına vururdu. Benliğim, bir serseri sarhoşluğunda kudururdu... Sen, yine kendi bildiğini okuyor olsan da ben hâlâ seni okuyorum; anlamsız şiirlerimin anlamlı hecelerinde... Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde... Bir kum saati telaşına yenik düşerken savrulmuş gençliğim, bir gül nezaketinde umutsuzluğum, çorak bedenime yağmur olur, bulut bulut... Kurumuş bir daldan arta kalan gözyaşlarım, gühahkâr rüzgarında uçuşurken, nice ömre sığmayan huzuru kucaklarım, dolu dolu boş aldığım keşmekeşliğinde... Başak başak saçlarından topladığım fidanlar, dağ misali geniş omuzlarıma örtün olsun, şifa niyetine... Melekler utanır ey sevgili, ettiğine! Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde... Mum titrekliğine muhtaç olan bu şehrin her karanlığına, hüznünden uzak çığlıklarım yazılırken, sen beni yine yalnızlığıma bağışlıyordun... Sahiller boyu kum tanelerine saklanan utangaçlığım, çocukluğumun ve çocukluğunun yaşanmamışlıklarının ızdırabını resimlerdi. Hırçınlığın, nefsimi uçurumlara yürütür, sarmaşıklara bürünen ruhsuzluğun ve duygusuzluğun kıskanç avareliğimi yerlerde sürütürdü, medlere tezat tutarsız gelip gitmelerimde... Yine sabır tazeliyorum! Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde... Şimdilerde mutluluğun pençesinde kıvranırken bedenin, en güzel tebbessümü ben uğurluyorum sana, yine kalemsizliğimde... Sessizliğe açılan pencerelerde, çekilmiş perdelere sinmiş dik başlılığım, senin meçhûle râmın ile nezaketimi kanat kanat mavi göğe yükseltir, yaşadıklamızdan sonra... Muhabbet kuşları yoldaşın olsun, kahrımı adımladığın, sonu gelmez yollarında! Malumundur, bu şehir yine bana emanet... Bari sen kurtul, git buralardan! .. Zaman, geceyi okşuyordu; bense, üşüyordum kimsesizliğimde...