Zavallı bir din algısı ile azgın teke snedromu arasına sıkışmış bir ahlâksızlığın kılıfı:
“imam nikahı..”.
Fatih ve Eyüp belediyesinin muhafazakâr(!) aile danışmanı Sibel Üresin’in açıklamaları düştü gündeme..
Fatih, Ümraniye, Bahçelievler, Eyüp gibi birçok belediye ve kurumlar için aile içi iletişim seminerleri veren Sibel Üresin, hem “yaşam koçluğu” hem de aile ve evlilik danışmanlığı yapıyormuş ve özellikle muhafazakâr(!) kesim tarafından iyi tanınıyormuş. Başakşehir’de bir ofisi varmış, sivri çıkışlarıyla da dikkat çekiyormuş. Kendi adına bir internet sitesi de bulunun bu kadının sitesindeki fotografı da oldukça dikkat çekiciymiş..
Evet..
Haberi okuyunca, malûm şahsın “hayat atölyesi” isimli sitesine bir göz attım.. Başörtülü bir fotografı da var.. Kamyon arkası yazısı gibi de bir veciz söz(!) var sitede:
“Ya İslâm’da yükselirsin, ya inkarda çürürsün, yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürüsün”.
Çok etkileyiciydi doğrusu.. sitenin tamamına bakamadım, istifrâ edecek raddede midem bulandığı için..
Bu kadın, “yaşam koçu” olduğu kadar aynı zamanda âllâme de anlaşıldığı kadarıyla...
Cehâletinden şöyle bir herze sâdır olmuş,
“Erkek, bir başkasıyla imam nikâhı yapacağı zaman karısından izin almak zorunda değil. 4’üncü kadına kadar imam nikâhıyla evlenebilir. Ancak 2., 3. ve 4. eşler suiistimal ediliyor. ‘Boş ol’ dendiği zaman kadın ortada kalıyor. Bu nedenle çokeşlilik yasalaşmalı. Yasanın çıkması demek, erkeğin malvarlığına ortak gelmesi demek. Çokeşlilik dinimizde var. Herkes yapamaz ama yapana ‘Niye yaptın?’ diyemezsiniz, şirke girer. Kuran’da var.”
Zavallı müslümanlar.. Düşmanlarından çekmedi bu din, ahmaklarından çektiği kadar.. İmam nikahı ile azgın teke sendromu arasına sıkışmış bir ahlâksızlığın üstelik bir kadın ağzından itirafı.. “Yaşam koçu”ymuş.. Mesleğinin terkîbi bozuk: “Yaşam koçu”.. İnsanın heceleyesi gelmiyor kadının mesleğini, terkîbi bozuk.. “yaşam koçu”..
Neler oluyor bize?.. Nasıl bir topluma doğru gidiyoruz?
“Komşusu açken yok yatan bizden değildir” gibi hayatı kuşatan bir ölçüyü veren Peygamber’in, “müslüman asla yalan söylemez” diyen bir Peygamber’in bu altın ölçüleri durup dururken, hayatı belirlemezken, kuşatmazken, yalnızca çok eşliliğin üzerinde yoğunlaşan bu “sünnet titizliği”nin(!!!) bu toplumu götüreceği yer neresidir?
En hassas değeri aile olan bu toplumun, tecviz edilmiş(!) çok eşlilik ile varacağı yer hangi cennettir?
Tamamen örfî sebeplere istinâden gerçekleşmiş ve dinin de bir ruhsat ile ancak sınırlayabildiği “çok eşliliğin” bizim toplumumuzda ne işi var? Dinin hiçbir imânî ve itikâdî bahsinde esâmisi okunmayan
“çok eşliliğin” neredeyse bir dinî vecibe gibi algılanmasının bizim toplumumuzda ne işi var?
Bir evliliğin bütün sıkıntılarını çeken, bütün fedâkârlıklarını üstlenen, bütün çilelerini sırtlayan ve çocuklarına annelik eden kadının, erkeğin orta yaşlardaki azgınlıklarına kurban edilmesini meşrûlaştıran ve bizim kültürümüzde hiçbir altyapısı, hiçbir karşılığı olmayan bu “çok eşlilik” denen ahlâksızlığın bu kadar yaygınlaşmasının müsebbipleri kimlerdir?
“Yaşam koçluğu” yapan bu zavallı kadına İstanbul gibi en büyük şehrimizin muhafazakâr(!) belediyelerinde, bazı devlet kurumlarında kürsü veren yetkililer kimlerdir?
“Zengin, kariyerli, parası olan ve cinsel gücü fazla olan erkek çokeşliliği seçebiliyor. Hiçbir kadın fakir bir adamın ikinci karısı olmaz. Erkek, daha cilveli, daha çok gülen, cinsel anlamda kendisini mutlu eden kadına koşuyor. Erkek olsam, çokeşli olurdum.”
Böyle zırvalamış muhafazakâr belediyelerimizin aile seminercisi(!) kadın…
Pekâla, zengin, kariyerli, parası olan ve cinsel gücü daha fazla olan kadın ne yapacak?
Nereye varacak bu ahmaklığın sonu?
Bu nasıl bir din algısıdır?
Bu nasıl bir dinî anlayıştır?
Bu nasıl bir imandır?
Bu nasıl bir ahlâktır?
Bu nasıl bir sosyal yapıdır?
Bu nasıl bir aile modeldir?
“Yaşam koçu” bu kadını çok da fazla ciddiye aldığımdan değil, bahse konu zavallı bir din algısı ile azgın tekelik arasına sıkışmış bir ahlâksızlığın kılıfı hâline gelen “imam nikahı..”nın aile ve toplum yapımızda sebep olduğu tahribâtın giderek yaygınlaşmasıdır ciddiye aldığım...
Diyânet İşleri Başkanlığı’nın da konuyu ciddiye alması gerektiğini düşünüyorum. Diyânet İşleri Başkanlığı’nın yapacağı tek açıklama şu olmalıdır:
“Resmî nikahla birlikte kıyılan dinî nikahın hâricindeki bütün nikahlar gayrı meşrûdur, o evlilikler de gayrı meşrûdur, ilk eş ile boşanma gerçekleşmediği sürece nesebleri de gayrı sahihtir…”.
Ne işe yarar bu, bilmiyorum, ama kaç aile kurtarırsak kârdır diye düşünüyorum..
Gazali’nin “İhyâ”sının çok eski baskılarında bir giriş cümlesi vardır, bizim tercümelerimizde ne
hikmetse yer almaz. Cümle şudur.
“Bu din düşmanlarından çekmedi, kendisini yanlış anlayanlardan çektiği kadar…”
ADNAN İSLAMOĞULLARI
not: nizamialem.org sitesinden iktibas edilmiştir.