CAHİT ARF
Ülkemizde matematiğin simgesi haline gelen Cahit ARF 1910 yılında Selanikde doğdu. 1932 yılında Galatasaray lisesinde matematik öğretmenliği 1933 yılında İstanbul Üniversitesi fen fakültesinde profesör yardımcısı (Doçent adayı) olmuştur. Doktorasını 1938 yılında Almanya’da Göttingen üniversitesinde tamamladı. Daha sonra İstanbul üniversitesine dönen ARF, 1943’de profesör, 1955’de Ordineryus Profesör oldu. 1964 – 1965 yılları arasında Fransa’da bulunan Princiton’daki Yüksek Araştırma Enstitüsünde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı.
1938 yılından beri Cahit ARF cebir, sayılar teorisi, elastisite teorisi, analiz, geometri ve mühendislik matematiği gibi çok çeşitli alanlarda yaptığı çalışmalarla matematiğe temel katkılarda bulunmuş, yapısal ve kalıcı sonuçlar elde etmiştir.
Bütün Türk matematikçilerine dolaylı veya dolaysız bir şekilde esin kaynağı olmuş, yaptığı uyarılar ve verdiği fikirlerle çevresindeki tüm matematikçilerin ufuklarını genişletmiş ve çalışmalarını yeni bir bakış açısıyla yönlendirmelerini sağlamıştır.
Cahit ARF’ın ilk çalışması, 1939 yılında Almanya’nın ünlü bir matematik dergisi olan Crelle Journal Dergisi’nde yayınlanmıştır. Cahit ARF çözülebilen cebirsel denklemlerin bir listesini yapmak amacıyla Göttingen’den ünlü matematikçi Hasse’nin doktora öğrencisi oldu. Hasse’nin önerisiyle özel haller problemini çözdü. Cahit ARF bu çalışmasıyla sayısal teorisinde çok özel bir yeri olan lokal cisimlerde dallanma teorisine çok önemli yapısal bir katkıda bulunmuştur. Burada bulunduğu sonuçlardan bir bölümü dünya matematik litaratüründe “Hasse – Arf Teoremi” olarak geçmektedir.
Bundan sonra uğraştığı problem, matematikte “kuadratik formlar” olarak bilinen konudadır. Uzayda konisel yüzey denklemleri buna basit bir örnek olarak gösterilebilir. Bu konudaki temel problem, kuadratik formların bir takım invaryantlar, yani değişmezler yardımıyla sınıflandırılmasıdır. Bu sınıflandırma Witt adında ünlü bir Alman matematikçi tarafından karakteristiği ikiden farklı olan cisimler için 1937’de yapılmıştır. Karakteristik iki olunca problem çok daha zorlaşıyor. Ve Witt’in yöntemi uygulanamıyordu. Cahit ARF bu problemle uğraştı ve karakteristiği iki olan cisimler üzerindeki kuadratik formları çok iyi bir biçimde sınıflandırdı. Bunların invaryantlarını, yani değişmezlerini inşa etti. Bu invaryantlar dünya literatüründe “Arf İnvaryantları” olarak geçmektedir. Bu çalışması 1944 yılında Crelle Dergisi’nde yayınlandı ve Cahit Arf’ı dünyaya tanıttı.
1945’lere geleindiğinde düzlem bir eğrinin herhangi bir kolundaki çok kat noktaların çık katlılıklarının yalnız aritmetiğe ait bir yöntem ile nasıl hesaplanacağını herkes iyi bilmekteydi. Düzlem halde algoritmanın başladığı sayılar eğri kolunun parametreli denklemlerinden bilinen bir kanuna göre elde ediliyordu. Genel durumda ise böyle bir sonuç henüz bulunamamıştı. Bu sıralarda İstanbul’da Patrick Du Val adında bir İngiliz matematikçi bulunuyordu. Du Val genel halde algoritmanın başladığı sayılara “karakter” adını vermiş ve eğrinin tüm geometrik özellikleri bilindiği zaman bu karakterlerin nasıl bulunacağını göstermişti. Bunun tersi de doğruydu. Bu karakter bilinirse, eğrinin çok katlılık dizisi, yani geometrik özellikleri de bulunabiliyordu. Burada açık kalan problem ise bir eğrinin denklemleri verildiğinde karakterlerini bulabilmek idi. Cevap düzlem eğrile için bilinmekte, ama yüksek boyutlu uzaylarda buluna tekil eğriler için bilinmemekte idi. Ayrıca, yüksek boyutlu bir uzayda tanımlanmış bir tekil eğrinin çok katlılık özelliklerini, yani geometrik özelliklerini bozmadan en düşük kaç boyutlu bir uzayda tanımlanmış bir tekil eğrinin çok katlılık özelliklerini, yani geometrik özelliklerini bozmadan en düşük kaç boyutlu uzaya sokulabileceği de bu problemle beraber düşünülen bir soru idi. Bu çeşit sorular matematiksel bakış açısının temel problemi olan sınıflandırma probleminin eğrilere uygulanması bakımından son derece önemli ve zor sorulardı. Cahit ARF bu problemi 1945’de tamamı ile çözmüş ve tek boyutlu tekil cebirsel kolların sınıflandırılması problemini kapatmıştır. Bu sonucun zorluğu hakkında fikir elde edebilmek için düzgün varyetelerin sınıflandırılması probleminin bugüne kadar 1,2 ve kısmen 3 boyutlu varyeteler için çözüldüğünü tekilliklerin sınıflandırılması probleminin ise 1 boyutlu varyeteler, eğriler için Cahit ARF bu problemi çözerken önemini gözlediği ve problemin çözümünde en önemli rolü oynadığını fark ettiği bazı halkalara “karakteristik halka” adını vermiş ve daha sonra gelen yabancı araştırmacılar bu halkalara “Arf Halkaları” ve bunların kapanışlarına “ARF Kapanışları” adını vermişlerdir. Cahit ARF’ın bu çalışmaıs 1949’da Proceedings of London Matematical Saciety dergisinde yayınlanmıştır.
Cahit ARF’ın 1940’lı yıllarda yaptığı bu çalışmaların günümüzde hala kullanılıyor olması, onun kalıcılığını ispat etmiştir.
Cahit ARF’ı ilk tanıyan kişi onun sadece matematiğe ilgi duyan bir insan olduğu izlenimini edinebilirdi. Ancak, onu TUBİTAK’ın kurulmasında ve gelişmesinde gösterdiği çabayı ve özeni bilenler Cahit ARF’ın öyle içine kapanık, matematikle uğraşan, dış dünya ile ilgilenmeyen bir kişi olmadığını bilirler. Mühendisliğin günlük hayattan doğan problemlerine her zaman ilgi gösterirdi. Ama, bu probleme mutlaka matematiksel bir model bulmaya çalışırdı. Hele bir de pratikten gelen problemi matematik olarak çözüme kavuşursa pek keyiflenirdi. Mustafa İNAN’la böyle bir işbirliği yapmış ve İNAN’ın köprülerde gözlemleyip, araştırdığı bir sorunun matematiksel kesin çözümünü vermiştir. Bu çalışmaları Cahit ARF’a İnönü Ödülü’nü kazandırmıştır.
Üniversitede rektörlük, dekanlık gibi idari görevler almaktan kaçınmıştır. Araştırmacıların bu gibi görevlerden uzak durmaları gerektiği görüşündeydi. Ama uzun yıllar TUBİTAK Bilim Kurulu Başkanlığı’nı özveriyle yürütmüştür.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde bulunduğu yıllarda yeni ve farklı bir üniversite modelinin ve kültürünün ortaya çıkması için caba göstermiştir. Akademik dünyanın yapay hiyerarsik ayrımlarıyla alay etmiştir. Genç öğretim üyeleri ve öğrencilerle çok güzel, yararlı ve keyifli diyalog içindeydi. Her zaman üniversite içi çekişmelerden ve politikadan özenle uzak durduğu halde, ODTU sistemi tehlikeye düştüğünde duyarlı ve sorumlu bir bilim adamı olarak kendini bir mücadelenin içine atmaktan çekinmemiştir. Bu onurlu mücadele de bile matematiğin aksiyomatik yaklaşımını kimseye fark ettirmeden kullanmıştır.
Cahit ARF 1948’de İnönü Ödülünü, 1974’de TUBİTAK Bilim Ödülünü, 1980’de İstanbul Teknik Üniversitesi Ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Onur Doktorası, 1981’de de Ortadoğu teknik üniversitesi Onur Doktorasını aldı. Genç yaşta Mainz Akademisi Muhabir Üyeliğine seçildi ve Türkiye Bilimler Akademisi Onur üyesi oldu.
Cahit ARF matematikte kalıcı izler bırakarak 26 Aralık 1997’de aramızdan ayrılmıştır. Türkiye’de ve dünyada her zaman hatırlanacaktır.
Cahit Arf’ın Çalışmalarının Kısa Bir Tanıtımı
1938 yılından beri Cahit ARF, cebir sayılar teorisi, analiz, geometri ve mühendislik matematiği gibi çeşitli alanlarda matematiğe temel katkılarda bulunmuş, yapısal ve kalıcı sonuçlar elde etmiştir. Bu çalışmalar çok kısa bir şekilde tanıtılmaya çalışılacaktır. Ancak şunu hemen belirtmek gerekir ki böyle bir tanıtma çok yüzeysel olmaya mahkumdur; çünkü Cahit ARF’ın çalışmaları öyle derin, öyle özgün fikirler ve ince hesaplarla doludur ki bunları o alanda uzman olan matematikçilere dahi anlatmak güçtür.
Cahit Arf’ın Almanya’da ünlü bir matematik dergisi olan Crelle Journal’da 1939 yılında yayımlanmış olan ilk çalışması, Göttingen Üniversitesi’nde, 1938 yılında hazırladığı son derece parlak olan doktora tezidir. Cahit Arf’ın Almanya’ya gelmeden önce düşündüğü ve proje haline getirdiği çok kapsamlı bir problem vardı: çözülebilen cebirsel denklemlerin bir problem vardı: çözülebilen cebirsel denklemlerin bir listesini yapmak. Bu amaçla Göttingen’e gitti ve orada ünlü matematikçi Hasse’nin doktora öğrencisi oldu. Hasse’ye projesinden bahsetti. Hasse, problemi önce özel hallerde çözmesi gerektiğini salık verdiğini, bunun üzerine birkaç ay gibi kısa bir süre Cahit Arf’ın hiç gözükmediğini ve o süre sonunda problemi tamamen çözüp kendisine getirdiğini 1974’de Silivri’de bir Cebir ve Sayılar Teorsi toplantısında anlatmıştı. Bu olay Cahit Arf’ın üstün matematik yeteneğinini göstermesinin yanı sıra daha Göttingen’e gelirken matematik bakımından ne kadar olgun olduğunu da göstermektedir. Cahit Arf bu çalışmalarıyla sayılar teorisinde çok önemli bir katkıda bulunmuştur. Burada elde ettiği sonuçların bir kısmı şimdi literatürde “Hasse – Arf Teoermi” olarak geçiyor.
Cahit Arf, doktora tezini 1938’de bitirdikten sonra Hasse, ona bir yıl daha kalmasını teklif etmiş. Bu ise onun için yeni bir çalışma dönemi olmuş: Kuadratik Formlar; Herhangi bir cisim üzerindeki kuadratik formlar teorisi, nispeten yeni geliştirilmiş bir teori olup bu konudaki ilk adımı atan ve kuadratik formların sınıflandırılmasını yapan Alman matematikçi E. Witt idi. Cahit Arf’ın yaptığı çalışma Witt’inkini tamamlayıcı nitelikte olup bu konudaki karakteristiği 2 olan bir cismin üzerindeki kuadratik formların önemli bir invaryantını ortaya atmıştı. Bu invaryantlar bugün dünya litaratüründe “Arf İnvaryantları” olarak geçmektedir. Günümüz cebirsel ve diferansiyel topolojisinde ve geometride hala yerini koruyan bu çalışma 1941 yılında yine Crelle Journal dergisinde yayımlandı ve Cahit Arf’ı dünyaya tanıttı. 1938 yılının sonuda Türkiye’ye dönen Cahit Arf aynı problemi bu kez aritmetik açıdan inceledi, yani problemi bu kez karakteristiği iki olan bir cisim üzerindeki formel seriler halkası üzerinde ele aldı. Bu çalışması 1943’te “İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Mecmuası”ında yayımlandı.
1938’de Türkiye’ye dönen Arf İstanbul Üniversitesi’nde görevini sürdürüyor. Savaş yılarlı sırasında İstanbul Üniversitesi’ne gelen Oda Patrick du Val adında bir İngiliz matematikçi bir konuşması sırasında “bir cebrik eğrinin bir noktası civarındaki singularitelerin özelliklerini belirten teoriden” bahsetmişti. Du Val bulgularını anlatırken, dinleyicilerin arasında bulunan Cahit Arf, bu geometrik argümanların arkasında etkin cebirsel kavramların barlığını iddia etmiş ve 1945 yılında bu problemi tamamen çözmüş ve tek boyutlu tekil cebirsel kolların sınıflandırılması problemini kapatmıştır. Bu sonucun zorluğu hakkında fikir elde edebilmek için düzgün varyetelerin sınıflandırılması problemin bugüne kadar yalnız 1,2 ve kısmen 3 boyutlu varyeteler için çözüldüğünü, tekilliklerin sınıflandırılması probleminin ise 1 boyutlu varyeteler, eğriler için Cahit Arf’ın bu problemi çözerken önemin gözlediği ve problemin çözümünde en önemli rolü oynadığını fark ettiği bazı halkalar daha sonra gelen yabancı araştırmacılar tarafından “Arf Halkaları” ve bunları kapanışları “Arf Kapanışları” olarak anılmıştır. Bugün matematik literatüründe bu halkalar bu adları taşımaktadır.
Cahit Arf 1943’de profesör ünvanını almıştır. Daha sonra yakın arkadaşı Mustafa İnan’ın doktora tez çalışması sırasında Cahit Arf’a yönelttiği bir soru, onun yapı desteklenmeleri için “optimal profil tasarımı” üzerine eğilmesini sağlamıştır. İnan, soruna fotoelastisiteye dayandırılmış deneysel yöntemlerle yaklaşırken Arf da onun profilleri için teorik, formüllere dayalı matematiksel modeller gerçekleştirmiştir. Bu çalışmasını 1947 – 1954 arasında, İstanbul ve Maryland Üniversitelerinde yazdığı altı makaleyle tamamlanmıştır.
1955 yılında Ordinaryuz Profesör olan Cahit Arf 1962 yılına kadar İstanbul Üniversitesi’ndeki görevini sürdürmüştür. Bu arada bir yıllığına misafir profesör olarak Mryland Üniversitesi’ne gitmilş; ayrıca Maınz Akademisi muhabir üyeliğine seçilmiştir. İstanbul Üniversitesi’nden ayrıldıktan sonra da bir yıl kadar Robert Kolej’de öğretim üyeliği yapmış, 1960’da Çekmece Nükleer Merkezini kurmak için görevlendirilmiştir.
1964 – 1966 yılları Cahit Arf’ın Princeton’da INstitute for Advanced Study (İleri Araştırmalar Enstitüsü)’de araştırmalarına devam ettiği dönemi kapsar. Daha sonra California Üniversitesinde misafir öğretim üyeliği yapan Cahit Arf, 1967’de Türkiye’ye dönerek Ortadoğu Teknik Üniversitesi matematik bölümünde çalışmaya başlamıştır.
Cahit Arf gibi idealist bir bilimcinin bilimsel etkinlikleri, yalnızca araştırmalarıyla sınırlı değildir elbette. 1963’te kurulan TUBİTAK’ın kuruluş ve gelişmesinde büyük emeği olan Cahit Arf, yıllarca bu kurumun bilim kurulu bakanlığında da bulunmuştur. 1985 – 1989 yılları arasında ise Türk Matematik Derneği Başkanlığı yapmıştır. Kendisi istesin veya istemesin, beklesin veya beklemesin gerçekten de çok alkış almıştır. 1974’de TUBİTAK Bilim Ödülü; 1980’de İTÜ ve KATÜ den, 1981’ODTÜ’den aldığı onur doktoraları daha çok kısa bir süre önce, Aralık 1993’de Türkiye Bilimler Akademisi Şeref Üyeliği ve 4 Şubat 1994’de Fransa’dan aldığı Commandeurdes Palmes Academiues bu alışkanlıklar içerisinde en çok duyulanları
Bundan önce, bir dönem Cahit Arf mühendislik problemleri ile ilgilenmiştir. Bütünlüğü bozmamak için onların ayrıca ele alınması uygun olacaktır.
1955 yılında Almanya’da yayımlanan bir çalışması lokal cisimlerle ilgili çok önemli bir inşa problemidir. Şunu belirtmek gerekir ki bu çalışması onun hedeflediği ve tutku haline getirdiği birkaç problemden birisi olan ‘Abelyen olmayan sınıf cisimleri; teorisi’ için bir çıkış noktası olmuştur. ve bu problem hala açık bir problemdir. 1957 yılında yine Almanya'da "Riemann-Roch Teoremi" adlı çalışması yayımlanmıştır. Riemann'ın doktora tezinden çıkan bu teorem "Kompleks Analizin" temel teoremlerinden^iridir. 1938 yılında Weil bu teoremi fonksiyon cisimleri yönünden, 1957 yılında Cahit Arf^sayı cisimleri yönünden inşa etmiştir.
Bu arada, şunu hatırlatmak gerekir: Matematiğe her konuda temel katkılarıyla unutulmaz bir 19. yüzyıl matematikçisi olan Riemann'ın 1859'da bıraktığı ve bütün matematikçileri heyecanlandıran bir problem hala çözüm beklemektedir. "Riemann Hipotezi" olarak bilinen bu problem, yine Riemann'ın tanımladığı ve "zeta fonksiyonu" adıyla bilinen bir fonksiyonun bütün sıfırlarının reel kısımlarının 1/2 olup olmadığı problemidir. Cahit Arf 1980 yılından sonra çok geniş kapsamlı bir problem üzerinde çalışıyordu. Bu problem çözüldüğü takdirde yan ürün olarak Riemann hipotezi de çözülmüş olacaktı. Benim bildiğim kadarıyla sonlu cisim üzerinde inşa ettiği ve bizim "Arf Zeta Fonksiyonu" olarak adlandırdığımız bir fonksiyon Riemann hipotezini sağlamakta idi, yani sıfırlarının reel kısımları 1/2 oluyordu. Cahit Arf bu projenin diğer basamakları üzerinde çalışmalarım sürdürdü, ancak hangi aşamaya kadar geldiğini bilemiyorum. Keşke bu görkemli projeyi tamamlayabilseydi
FEZA GÜRSEY
Feza Gürsey'in 7 Nisan 1921'de başlayan yaşamının kazandığı böylesine zengin bilimsel ve kültürel niteliğin kaynaklarını, İstanbul, Anadolu Hisarı'nda geçen çocukluk yıllarında aramak herhalde yanlış olmaz; iki katlı, meyve ağaçlarıyla çevrili, yüksek bahçe duvarlı, ahşap bir İstanbul evinin aydın ortamında aramak... Prof. Saçlıoğlu'nun anlatımına göre "olağanüstü bir çiftin olağanüstü bir çocuğu" idi Feza Gür-sey. Babası Ahmet Reşit Gürsey, gördüğü tıp eğitimine ve sürdürdüğü askeri doktorluk mesleğine rağmen çok yönlü kişiliği onu bu kadarıyla sınırlı bırakmamıştı; doğaya, bilime ve sanata oldukça düşkün, gerçek bir aydın kişiydi. Kendisinden üç ay sonra vefat eden ve 1991 TÜBİTAK Hizmet Ödülü'nü almış olan annesi Remziye Hisar ise 1920'lerde Sorbonne'dan Devlet Kimya Doktorası almış, Türkiye'nin öncü bilim kadınlarından biri durumunda. Feza Gürsey'in çocukluk ve ilk gençlik yıllarının, bu iki değerli insanın yarattığı ortamda geçmesi; onun İstanbul'un aydın çevreleriyle haşır neşir olmasını sağlamış, çok yönlü kişiliğinin, sanata olan düşkünlüğünün gelişmesine yol açmış önemli bir etken olsa gerek.
1940 yılında Galatasaray Lisesi, 1944'te de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik-Fizik Dalı'ndan mezun olan Feza Gürsey, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde fizik asistanlığı sırasında Milli Eğitim Bakanlığı'nın açtığı bir sınavı kazanarak doktora yapmak üzere İngiltere'deki Imperial College'e gönderildi. "Kuaterniyonlarm alan, teorisine uygulanmaları" konusunda yaptığı ve 1950'de tamamladığı çalışması, bilim dünyasında uyandırdığı yankıların yanısıra, onun için de yaşam boyu sürecek bir araştırma ilgisinin odak noktası oluyordu. Feza Gürsey 1950-51 yılları arasında Cambridge Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmalar yaptıktan sonra 1951'de İstanbul Üniversitesi'ne fizik asistanı olarak tayin edildi; 1952'de kendisiyle birlikte fizik asistanlığı yapmakta olan Süha Pamir ile evlenerek hayatının sonuna kadar sürecek olan mutlu ve verimli bir beraberliğin temelini attı. 1953'te ise İstanbul Üniversitesi'nden doçentlik unvanını aldı. Prof. Ahmet Yüksel Özemre'nin onunla ilgili olarak Bilim Tarihi Dergisi'ne yazmış olduğu bir yazısında belirttiği üzere Feza
Gürsey, bu üniversitede 1954-61 yılları arasında süren öğretim üyeliği süresince "Türk bilim tarihinin ilk ve son Teorik Fizik Kürsüsü'nün temelini oluşturan iki öğretim üyesinden biri olarak kürsünün geleceğini hazırlamıştı." Bu arada 1957-61 yılları arasında Brookhaven Ulusal Laboratuvarı'nda, Princeton'da İleri Araştırma Enstitüsü'nde ve Colum-bia Üniversitesi'nde araştırmalar yapmış olan Feza Gürsey'in bu dönemi onun bilimsel açıdan en verimli dönemlerinden biri olmuş; bu
sırada ona hayatının sonuna kadar hayranlık duyan ve onu destekleyen Nobel Fizik Ödülü sahibi Wolfgang Pauli ile, atom bombasının babası olarak bilinen J.R. Oppenheimer ile, yine Nobel Ödüllü fizikçiler olan E. Wigner, T.D. Lee ve C.N. Yang ile tanışmış, onlarla dostluklar kurmuştu.
1961'de Feza Gürsey, Prof. Saç-hoğlu'nun anlatımına göre "tam böyle milletlerarası şöhret sağlamışken ve önünde prestijli yurtdışı iş imkanları açıkken Türkiye'ye döndü." Gürsey, ODTÜ'nün kendisine sunduğu profesörlük unvanını kabul etmiş ve ODTÜ Teorik Fizik Bölü-mü'nün kurulmasında belki de en önemli rolü üstlenmişti. 1974 yılına kadar burada öğretim üyeliğine devam eden Feza Gürsey, sayısız öğrenci yetiştirmiş, etkin bir araştırma grubunun oluşmasına büyük katkıda bulunmuştu/Prof. Metin Gürses, Feza Gürsey 1965'te, OD-TÜ'deki kadrosunu da koruyarak A.B.D. Yale Üniversitesi'ne profesör olarak atandı. Dönüşümlü olarak hem Yale, hem de ODTÜ'de görev yapıyordu. Ancak 1974'te, ODTÜ'de bir süredir görev yapmakta olan yeni yönetimin kendisine bu esnekliği tanımayı reddetmesi sonucu ODTÜ'den tamamen ayrılarak Yale Üniversitesi'ne geçti. 1992 yılına kadar kaldığı Yale'de işgal ettiği kürsüyü ise Gibbs, Onsager ve
Böylesine aktif bir bilimsel yaşam elbette Feza Gürsey'e birçok ödül de kazandıracaktı: 1969 - TÜBİTAK Bilim Ödülü; 1977 - S. Glas-how ile birlikte J.R. Oppenheimer Ödülü, R. Griffiths ile Doğa Bilimlerinde A. Cressey Morrison Ödülü; 1979 - Einstein Madalyası; 1981 -College de France'da Konuk Profesörlük ve College de France Madalyası, İstanbul Üniversitesi Madalyası ve Onur Doktorluğu; 1984 - İtalya Cumhuriyeti'nce verilen "Gömmendatore" Unvanı; 1986 - Academia dei Lincei (Roma)'de Konuk Profesörlük, Grup Kuramı ve Temel Fizik Kurumu'nun Wigner Madalyası (Philadelphia); 1989 - Türk-Amerikan Bilimcileri ve Mühendisler Derneği'nin Seçkin Bilimci Ödülü, ODTÜ Prof. Dr. Mustafa N. Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı Bilim, Hizmet ve Onur Ödülü; 1990 - Galatasaray Eğitim Vakfı Madalyası.
Fiziğe Katkıları
American Physical Society (Amerikan Fizik Derneği)'nin çıkardığı Physics Today dergisinin Mart 1993 sayısında, Feza Gürsey'in Yale Üniversitesi Fizik Bölümü'nden çalışma arkadaşları Prof. S.W. MacDo-well ve Prof. C.M. Sommerfield'in yazdıkları ve Türkçe'ye Prof. Cihan Saçlıoğlu tarafından çevrilmiş anma yazısından kısaltarak aldığımız bu bölüm, onun fiziğe olan katkılarını özetlemenin yamsıra yurtdışında gördüğü saygınlığın da çok iyi bir örneği:
"Yale Üniversitesi'nde J. Willard Gibbs Emeritus Profesörü Feza Gürsey 13 Nisan 1992'de 71 yaşında öldü. Kendisi fiziksel problemlerde kullandığı matematiksel yöntemlerin (özellikle grup teorisi) özgünlüğü, zerafeti ve etkililiği ile, hem de çok sayıdaki öğrencisi ile gayet yakından ilgilenen olağanüstü bir hoca olarak hatırlanacak...
Feza'nın temel parçacıkların grup teoretik özellikleri ve kuvvetli ve zayıf etkileşmelerin simetrileri hakkındaki ilk çalışmaları hemen ilgi çekti. Bunlarda kuvvetli etkileşmelerin 'chiraP adı verilen yeni bir simetrisi bulunduğu ilk defa öneriliyordu: bu simetri son ve tam şeklini daha sonra meşhur non-lineer sigma modeli çerçevesinde buldu. 1962 yazında Brookhaven Ulusal Labora-tuvarı'nda Luigi Radicati ile beraber kuvvetli etkileşmelerin spin ve üni-ter spin'den bağımsızlıkları hakkında bir makale yazdı. Bunda SU(6) grubunun kuarklar için alçak enerjilerde geçerli bir yaklaşık simetri grubu olduğu ortaya konuyordu. Bu makalenin temel parçacıklar fiziğinde çok büyük ve kalıcı bir etkisi oldu.
Feza bütün temel parçacık etkileşmelerini birleştirmeye aday teorilerin kurulmasına, E(6) ve E(7) gruplarına dayanan simetrileri önererek çok önemli bir katkı yaptı. Bu, istisnai Lie gruplarının fizikte ilk kullanılışları oluyordu.
Feza'nın matematiksel fiziğe katkıları derin ve yenilik getirici cinstendi. Mesela savunduğu ku-aterniyonlara dayalı analitik fonksiyonların ayar teorilerinde kullanılması fikri, multi-instanton probleminin çözümünde daha sonra uygulandı. Derin ve geniş matematik bilgisini, fizikçiler ve matematikçilerin arasındaki iletişim kopukluğunu gidermek için kullandı. Özellikle Ya-le'de Fizik ve Matematik Bölümleri arasında canlı bir alışveriş kurulmasında kuvvetli etkisi oldu.
Fizik ve matematik Feza'nın ilk aşkları idi; fakat o aslında çok daha geniş ilgileri olan bir insandı. Engin tarih bilgisi hem fizik ve matematiğin tarihini, hem de Orta Doğu'nun geçmişini ve geleneklerini kapsıyordu. Merakları edebiyat ve sanat dallarına, dünya olaylarına ve üçüncü dünya ülkelerinin adalet ve kalkınma arayışlarında çektikleri zorluklara kadar uzanıyordu... Ölümü bütün fizik camiası için çok büyük bir kayıp oldu; fakat Feza'nın bıraktığı miras dostları ve gelecek fizikçi nesilleri arasında yaşamaya devam edecek."
120'den fazla yayın yapmış olan Gürsey'in her bir makalesi teorik fizik dünyasında geniş yankılar uyandırmış ve yeni araştırma ufukları açmıştı. Teorik fiziğin birçok dalına (gruplar teorisi, spinörler teorisi, teorik fiziğin matematiksel metodları, istatistiksel mekanik, özel ve genel rölativite teorileri, kozmoloji, çekirdek teorisi, temel tanecikler teorisi... ) gösterdiği ilgi, onu dünyada bu özelliği taşıyan yalnızca birkaç kişinin araşma dahil etmişti. Grup teorisi üzerine yazdığı ders notları, Rusya’da standart ders kitabı olarak kullanılmıştı.
http://www.badongo.com/file/2038239