CounTRy
Gülen Manyak
- Katılım
- 5 Haz 2006
- Mesajlar
- 10,687
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Psik. Dan. Selçuk Arıcı'nın Yazısı
Birisini anlatırken belki de o kişiyi tanımlamak için en çok kullandığımız ifadelerden birisi de “Falanca Üniversiteyi bitirmiş veya tahsili çocuk üniversite okumuş, falanca bölümü bitirmiş” deriz. Öyle ki üniversite mezunu olunca akan sular durur. Beklentiler artar ve bu defa da şöyle denilir. Adam o kadar da üniversite bitirmiş, nasıl yapmış bunu ? Ya da koskoca üniversite mezunu adam, o kadar üniversite bitirmiş tahsili görgülü vb. daha birçok ifade kullanılır. Eskiden üniversiteye başlamadan önce bütün bunlardan etkilenir ve sanki üniversite okumanın her şeyi çözdüğünü düşünürdüm. Üniversite okuyanların da tamamının medeni ve rasyonel, akılcı veya mantıklı olduklarını düşünürdüm. Toplum olarak üniversite bitirene öylesine sıfatlar yüklemişiz ki, insan ister istemez tüm bunlara inanıyor veya inanmak zorunda bırakılıyor.
Evet mantıklı olarak üniversite bitirmiş herkesin belirli oranlarda daha insancıl, daha çok ülkesini seven, daha akılcı, daha medeni, daha uzlaşmacı, daha bilinçli vb. olması beklenebilir. Bunu beklemek te hem toplumun, hem ailenin hem de milletin hakkıdır aslında. Hatta o eğitimi alabilmemiz için bizlere fedakarlıklar yapan devletimizin de hakkıdır. Zira ortalama olarak üniversite bitiren bir kişinin ilkokul çağından itibaren devlete maliyeti 100 ila 250 Bin YTL arasında değişmekte. Şimdi bazılarınız devlet o kadar vergi alıyor diyecek. Evet işin o tarafı gerçekten öyle ama devlet en nihayetinde çok uzun süreli olarak size yatırım yapıyor. Çünkü spesifik olarak bir meslek sahibi olan herkes bir gün bu ülkenin birer çalışanı olacak. Bu ülke için üretip, bu ülke için çalışacak. Aslında devletleri devlet yapan en önemli unsurun insan faktörü olduğu düşünülürse bu yatırımı devlet olan tüm ülkeler yapıyorlar ve yapmak zorundalar. İşin kamusal olan kısmını bu şekilde kısaca hatırlattıktan sonra tekrar konuma dönmek istiyorum. Acaba bin bir emekle üniversiteye giren o kadar genç daha sonra aldıkları bu eğitimin hakkını tam ve doğru olarak veriyor mu ? Üniversite bitirmek insanın kendini gerçekleştirmesi için ne kadar önemli ya da başka bir deyişle üniversite tek seçenek mi ? Başka bir deyişle herkes üniversite okumak zorunda mı ?
Özellikle işsizliğin ve üretim yapan işletmelerin yeni yeni arttığı ülkemizde kalifiye insan gücüne duyulan ihtiyacın hızla arttığını biliyorum. Beraber çalıştığımız bir çok üretim işletmesinde duyulan bu ihtiyacı yakinen gören biri olarak kesinlikle herkesin üniversite okumasına gerek olmadığını düşünmekteyim. Zira herkesi müdür, herkesi uzman, herkesi yönetici veya idareci yapamayacağınıza göre insanların bir kısmını da kalifiye insan gücü içerisinde istihdam etmek durumundasınız. Ancak maalesef ülkemizde özellikle sanayi kuruluşlarının geç ortaya çıkması, uzunca bir süre devlet ve kurumlarının var olan istihdamı karşılaması maalesef bizler de geleneksel olarak devlette çalışma alışkanlığı vermiş ve insanlara devlette çalışmak cazip olarak sunulmuştur.
Yakın zamana kadar devletin toplam istihdamdaki payı özel sektörden büyük iken bugün özel sektördeki toplam istihdamı karşılama oranı neredeyse bu açığı kapatmış ,hatta geçmiştir. Özellikle üretim yapan işletmelerde ihtiyacı duyulan mavi yakalı ihtiyacını karşılamak için hala ülkemizde somut bir adım atılmamış olması, bugün ÖSS sınavında yığılmalara neden olmaktadır. ÖSS’ye girenlerin çoğunluğu 4 yıllık bölümlerde okumayı istemekte, ancak var olan imkanlar (tesis, bölüm yetersizliği, öğretim üyesi yetersizliği vb.) nedenlerle bu sayı oldukça sınırlı olmaktadır. Öyleyse üniversiteye girmeye çalışan gençlerin önemli bölümünün özellikle önlisans bölümlerine teşvik edilmesi bu kalifiye eleman ihtiyacını karşılamada etkili olacaktır. Ayrıca bu bir sınav olduğuna göre hangi liseyi bitirip bitirmediğine bakmadan ÖSS’de alacağı başarı puanının eşit dağıtılması gerektiğini düşünüyorum. Zira şimdiki sistemde farklı türde liseleri bitirenlere farklı katsayı uygulanmakta ve aynı neti yapan öğrenciler arasında puan olarak uçurumlar meydana gelmektedir. Dolayısıyla herkesin eğitim özgürlüğü bulunmakta ve okumak istediği branşı kendi özgür iradesi ile seçebilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira bir insan meslek lisesine veya imam hatip lisesine 14-15 yaşında başlar. Siz o yaşta bir insanın bilinçli bir şekilde, sadece kendi iradesiyle o okullara gidebileceğini düşünebiliyor musunuz ? İnsanlar 14-15 yaşında o liseleri seçtiler diye hangi hakla onların ömürlerinin sonuna kadar başka bir şey seçmelerine engel olunabilir. Bu ancak ülkeme özgü bir tutum olmalı. Zira YÖK denen kurum ülkede üniversite eğitimini düzenleyeceğine daha beter karıştırmakta ve insanları mağdur etmektedir. YÖK kesinlikle yeniden düzenlenmeli veya tamamen kaldırılmalıdır. Zira YÖK’ün görevi sadece koordine etmektir. Karıştırmak değil. Zira bu ülkede YÖK’ü dinozor bir zihniyete sahip olanlar dışında seven ve taraftar olan bir tane insan bulmazsınız.
Peki ne yapılmalı ? Bana göre mesleki eğitim üniversite düzeyinde uzmanlaştırılmalı ve bu 2 yıl ile sınırlı tutulmamalıdır. Zira insanların kafasında 2 yıl, 4 yıldan hep daha düşüktür. Bunun Yerine 2 yıllık meslek yüksek okulları 3 ila 4 yıl yapılmalıdır(Alanına göre) ve Lisans olarak ta Mesleki Lisans olarak isimlendirilmelidir. Yani Ülkedeki bir bölüm öğrenciyi önlisans psikolojisinden kurtarmak gerekli. Onları da lisans psikolojisi içine sokmak gerekmekte. Siz istediğiniz kadar iyi 2 yıllık bölümler oluşturursanız oluşturun bunun adına önlisans dediğiniz zaman insanların psikolojik olarak bu bölümleri düşük görmesine neden olursunuz. Mesleki Lisans ve Lisans olarak bunu ayırmak ve öğretim seviyelerini bölümlerine göre 3-4 yıl şeklinde yeniden düzenlemek meslek yüksek okullarının da meslek fakülteleri olarak yeniden adlandırılması insanların paradigmalarında kendilerinin de lisans meznunu oldukları bilincine kavuşmalarına yardımcı olacaktır.
Peki meslek Fakültelerine nasıl girilmeli ? Bu bölümlere girilirken orta öğretim başarı puanı esası alınmalı ve meslek lisesi mezunları üniversite sınavına sadece başka bir bölümde okumak istiyorlarsa girebilmeliler. Yani eğitim sistemi insanların özgürlüğüne engel olmamalı. Aksine onları seçimleri konusunda serbest bırakmalı. Eğer bir meslek lisesi veya imam hatip mezunu bir genç buraları bitirdikten sonra hukuk okumak isterse bırakın hukuk okusun. Mühendis olmak istediyse de bırakın mühendis olsun. Yeter ki herkesle eşit şartlarda aynı neti yapabiliyor olsun. Yoksa sizin onun önüne koyduğunuz engel ileride mutlaka karşınıza daha da olumsuz bir şekilde çıkacaktır. Eğer adına sınav diyerek bir şey yapıyorsanız o zaman bu sınava giren herkese eşit davranmalısınız.
Ülkedeki kalifiye eleman sorununa en akılcı yaklaşımın Meslek yüksek okullarının 2 yıldan 3 veya 4 yıla çıkarılması ve Meslek Fakültesi olarak adlandırılması ve mezunlarının da Mesleki Lisans mezunu olmaları gerektiğine inanıyorum. Bu Meslek Yüksek okullarının var olan kötü imajlarının düzeltilmesi yönünde çok faydalı olacaktır. Ayrıca buralara gidecek gençlerin meslek liselerinden aldıkları başarılarla ve kendi branşına göre sınavsız bir şekilde Meslek Fakültelerine gitmeleri gerektiğine inanıyorum. Zira hali hazırdaki bu sistem doğru ise o zaman 2 yıllık bölüm bitirenler neden yatay geçiş yaparak 4 yıllık lisans bölümüne geçmeye çalışmaktalar. İnsanları 2 yıllıktan 4 yıllığa geçmek için zorlayan nedir ? Siz belirttiğim gibi bir sistem oturtsanız ve insanları branş olarak ve mezuniyet olarak, ünvan olarak tatmin edici bir kimliğe büründürseniz kim böyle bir çaba içine girebilir ki. Zira deneyimler göstermiş ki 2 yıllık okuyanların çoğu 4 yıllık başka bir bölüme geçmek veya yatay geçiş yapmak için çaba sarf etmekteler. Demek ki insanlar 2 yıllık bölümleri kendi paradigmalarında tersiz bulmaktalar.Eğer siz meslek liselerinin ve meslek okullarının bir işlev kazanmasını istiyorsanız bunları da düşünmelisiniz.
Bütün bu düzenlemeler yapılabilse özellikle üretim sektörüne çok sayıda kalifiye eleman katılacağına inanıyorum. Bu da yıllardır özlemi duyulan ve üretimde istihdam edilecek genç bir nüfusun oluşmasında önemli katkı sağlayacaktır. Öyleyse eğitim sistemini düzenlemek istiyorsanız öncelikle insanların kafasına hitap etmelisiniz. Onların paradigmalarında alt benlik oluşturan kavramları kaldırmalı ve onlara da hak ettikleri uzmanlaşmayı sağlamalısınız.
Birisini anlatırken belki de o kişiyi tanımlamak için en çok kullandığımız ifadelerden birisi de “Falanca Üniversiteyi bitirmiş veya tahsili çocuk üniversite okumuş, falanca bölümü bitirmiş” deriz. Öyle ki üniversite mezunu olunca akan sular durur. Beklentiler artar ve bu defa da şöyle denilir. Adam o kadar da üniversite bitirmiş, nasıl yapmış bunu ? Ya da koskoca üniversite mezunu adam, o kadar üniversite bitirmiş tahsili görgülü vb. daha birçok ifade kullanılır. Eskiden üniversiteye başlamadan önce bütün bunlardan etkilenir ve sanki üniversite okumanın her şeyi çözdüğünü düşünürdüm. Üniversite okuyanların da tamamının medeni ve rasyonel, akılcı veya mantıklı olduklarını düşünürdüm. Toplum olarak üniversite bitirene öylesine sıfatlar yüklemişiz ki, insan ister istemez tüm bunlara inanıyor veya inanmak zorunda bırakılıyor.
Evet mantıklı olarak üniversite bitirmiş herkesin belirli oranlarda daha insancıl, daha çok ülkesini seven, daha akılcı, daha medeni, daha uzlaşmacı, daha bilinçli vb. olması beklenebilir. Bunu beklemek te hem toplumun, hem ailenin hem de milletin hakkıdır aslında. Hatta o eğitimi alabilmemiz için bizlere fedakarlıklar yapan devletimizin de hakkıdır. Zira ortalama olarak üniversite bitiren bir kişinin ilkokul çağından itibaren devlete maliyeti 100 ila 250 Bin YTL arasında değişmekte. Şimdi bazılarınız devlet o kadar vergi alıyor diyecek. Evet işin o tarafı gerçekten öyle ama devlet en nihayetinde çok uzun süreli olarak size yatırım yapıyor. Çünkü spesifik olarak bir meslek sahibi olan herkes bir gün bu ülkenin birer çalışanı olacak. Bu ülke için üretip, bu ülke için çalışacak. Aslında devletleri devlet yapan en önemli unsurun insan faktörü olduğu düşünülürse bu yatırımı devlet olan tüm ülkeler yapıyorlar ve yapmak zorundalar. İşin kamusal olan kısmını bu şekilde kısaca hatırlattıktan sonra tekrar konuma dönmek istiyorum. Acaba bin bir emekle üniversiteye giren o kadar genç daha sonra aldıkları bu eğitimin hakkını tam ve doğru olarak veriyor mu ? Üniversite bitirmek insanın kendini gerçekleştirmesi için ne kadar önemli ya da başka bir deyişle üniversite tek seçenek mi ? Başka bir deyişle herkes üniversite okumak zorunda mı ?
Özellikle işsizliğin ve üretim yapan işletmelerin yeni yeni arttığı ülkemizde kalifiye insan gücüne duyulan ihtiyacın hızla arttığını biliyorum. Beraber çalıştığımız bir çok üretim işletmesinde duyulan bu ihtiyacı yakinen gören biri olarak kesinlikle herkesin üniversite okumasına gerek olmadığını düşünmekteyim. Zira herkesi müdür, herkesi uzman, herkesi yönetici veya idareci yapamayacağınıza göre insanların bir kısmını da kalifiye insan gücü içerisinde istihdam etmek durumundasınız. Ancak maalesef ülkemizde özellikle sanayi kuruluşlarının geç ortaya çıkması, uzunca bir süre devlet ve kurumlarının var olan istihdamı karşılaması maalesef bizler de geleneksel olarak devlette çalışma alışkanlığı vermiş ve insanlara devlette çalışmak cazip olarak sunulmuştur.
Yakın zamana kadar devletin toplam istihdamdaki payı özel sektörden büyük iken bugün özel sektördeki toplam istihdamı karşılama oranı neredeyse bu açığı kapatmış ,hatta geçmiştir. Özellikle üretim yapan işletmelerde ihtiyacı duyulan mavi yakalı ihtiyacını karşılamak için hala ülkemizde somut bir adım atılmamış olması, bugün ÖSS sınavında yığılmalara neden olmaktadır. ÖSS’ye girenlerin çoğunluğu 4 yıllık bölümlerde okumayı istemekte, ancak var olan imkanlar (tesis, bölüm yetersizliği, öğretim üyesi yetersizliği vb.) nedenlerle bu sayı oldukça sınırlı olmaktadır. Öyleyse üniversiteye girmeye çalışan gençlerin önemli bölümünün özellikle önlisans bölümlerine teşvik edilmesi bu kalifiye eleman ihtiyacını karşılamada etkili olacaktır. Ayrıca bu bir sınav olduğuna göre hangi liseyi bitirip bitirmediğine bakmadan ÖSS’de alacağı başarı puanının eşit dağıtılması gerektiğini düşünüyorum. Zira şimdiki sistemde farklı türde liseleri bitirenlere farklı katsayı uygulanmakta ve aynı neti yapan öğrenciler arasında puan olarak uçurumlar meydana gelmektedir. Dolayısıyla herkesin eğitim özgürlüğü bulunmakta ve okumak istediği branşı kendi özgür iradesi ile seçebilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira bir insan meslek lisesine veya imam hatip lisesine 14-15 yaşında başlar. Siz o yaşta bir insanın bilinçli bir şekilde, sadece kendi iradesiyle o okullara gidebileceğini düşünebiliyor musunuz ? İnsanlar 14-15 yaşında o liseleri seçtiler diye hangi hakla onların ömürlerinin sonuna kadar başka bir şey seçmelerine engel olunabilir. Bu ancak ülkeme özgü bir tutum olmalı. Zira YÖK denen kurum ülkede üniversite eğitimini düzenleyeceğine daha beter karıştırmakta ve insanları mağdur etmektedir. YÖK kesinlikle yeniden düzenlenmeli veya tamamen kaldırılmalıdır. Zira YÖK’ün görevi sadece koordine etmektir. Karıştırmak değil. Zira bu ülkede YÖK’ü dinozor bir zihniyete sahip olanlar dışında seven ve taraftar olan bir tane insan bulmazsınız.
Peki ne yapılmalı ? Bana göre mesleki eğitim üniversite düzeyinde uzmanlaştırılmalı ve bu 2 yıl ile sınırlı tutulmamalıdır. Zira insanların kafasında 2 yıl, 4 yıldan hep daha düşüktür. Bunun Yerine 2 yıllık meslek yüksek okulları 3 ila 4 yıl yapılmalıdır(Alanına göre) ve Lisans olarak ta Mesleki Lisans olarak isimlendirilmelidir. Yani Ülkedeki bir bölüm öğrenciyi önlisans psikolojisinden kurtarmak gerekli. Onları da lisans psikolojisi içine sokmak gerekmekte. Siz istediğiniz kadar iyi 2 yıllık bölümler oluşturursanız oluşturun bunun adına önlisans dediğiniz zaman insanların psikolojik olarak bu bölümleri düşük görmesine neden olursunuz. Mesleki Lisans ve Lisans olarak bunu ayırmak ve öğretim seviyelerini bölümlerine göre 3-4 yıl şeklinde yeniden düzenlemek meslek yüksek okullarının da meslek fakülteleri olarak yeniden adlandırılması insanların paradigmalarında kendilerinin de lisans meznunu oldukları bilincine kavuşmalarına yardımcı olacaktır.
Peki meslek Fakültelerine nasıl girilmeli ? Bu bölümlere girilirken orta öğretim başarı puanı esası alınmalı ve meslek lisesi mezunları üniversite sınavına sadece başka bir bölümde okumak istiyorlarsa girebilmeliler. Yani eğitim sistemi insanların özgürlüğüne engel olmamalı. Aksine onları seçimleri konusunda serbest bırakmalı. Eğer bir meslek lisesi veya imam hatip mezunu bir genç buraları bitirdikten sonra hukuk okumak isterse bırakın hukuk okusun. Mühendis olmak istediyse de bırakın mühendis olsun. Yeter ki herkesle eşit şartlarda aynı neti yapabiliyor olsun. Yoksa sizin onun önüne koyduğunuz engel ileride mutlaka karşınıza daha da olumsuz bir şekilde çıkacaktır. Eğer adına sınav diyerek bir şey yapıyorsanız o zaman bu sınava giren herkese eşit davranmalısınız.
Ülkedeki kalifiye eleman sorununa en akılcı yaklaşımın Meslek yüksek okullarının 2 yıldan 3 veya 4 yıla çıkarılması ve Meslek Fakültesi olarak adlandırılması ve mezunlarının da Mesleki Lisans mezunu olmaları gerektiğine inanıyorum. Bu Meslek Yüksek okullarının var olan kötü imajlarının düzeltilmesi yönünde çok faydalı olacaktır. Ayrıca buralara gidecek gençlerin meslek liselerinden aldıkları başarılarla ve kendi branşına göre sınavsız bir şekilde Meslek Fakültelerine gitmeleri gerektiğine inanıyorum. Zira hali hazırdaki bu sistem doğru ise o zaman 2 yıllık bölüm bitirenler neden yatay geçiş yaparak 4 yıllık lisans bölümüne geçmeye çalışmaktalar. İnsanları 2 yıllıktan 4 yıllığa geçmek için zorlayan nedir ? Siz belirttiğim gibi bir sistem oturtsanız ve insanları branş olarak ve mezuniyet olarak, ünvan olarak tatmin edici bir kimliğe büründürseniz kim böyle bir çaba içine girebilir ki. Zira deneyimler göstermiş ki 2 yıllık okuyanların çoğu 4 yıllık başka bir bölüme geçmek veya yatay geçiş yapmak için çaba sarf etmekteler. Demek ki insanlar 2 yıllık bölümleri kendi paradigmalarında tersiz bulmaktalar.Eğer siz meslek liselerinin ve meslek okullarının bir işlev kazanmasını istiyorsanız bunları da düşünmelisiniz.
Bütün bu düzenlemeler yapılabilse özellikle üretim sektörüne çok sayıda kalifiye eleman katılacağına inanıyorum. Bu da yıllardır özlemi duyulan ve üretimde istihdam edilecek genç bir nüfusun oluşmasında önemli katkı sağlayacaktır. Öyleyse eğitim sistemini düzenlemek istiyorsanız öncelikle insanların kafasına hitap etmelisiniz. Onların paradigmalarında alt benlik oluşturan kavramları kaldırmalı ve onlara da hak ettikleri uzmanlaşmayı sağlamalısınız.