`Ülkücüler solcudan daha mağdur` !

MintDestek

Banned
Katılım
21 May 2009
Mesajlar
74
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
33
Onlar, 12 Eylül öncesi işledikleri suçlardan dolayı cezaevinde bulunan son ülkücüler. Avukat Hasan İlter`e göre solcu olsalar çoktan çıkmışlardı

12 Eylül mahkumlarından Avukat Hasan İlter, solcularla ülkücülere farklı ceza verildiğini, ülkücülerin daha fazla ceza aldığını savunuyor.


Kimilerine göre onlar birer katil, kimilerinin gözünde ise kahraman. Hepsinde ayrı bir dram, farklı bir hikâye var aslında. Sağ-sol çatışmasının en yoğun olduğu dönemde onlar ülkücü hareket içinde birçok eylem gerçekleştirdi. Komünizme karşı silahlanmış, isimleri birçok cinayete karışmıştı. Gencecik yaşlarda işledikleri suçlardan dolayı demir parmaklıklarla tanıştılar. 12 Eylül darbesinden önce girdikleri cezaevi, belki de bütün ömürlerini geçirecek bir mekân olmuştu. Darbeden sonra hem ülkücülerden hem de solculardan yüzlerce isim cezaevine konulmuştu. Hemen hepsi 1991`de çıkarılan afla tahliye olmuştu. Fakat ülkücülerden bazıları 12 Eylül dönemde güvenlik güçlerinden kaçmıştı. Bazıları ise cezaevinden firar etmişti. Yıllar sonra farklı ülkelerde yakalanarak Türkiye`ye iade edilmişlerdi. Onlar ülkücü hareket için işledikleri suçlardan dolayı bugün cezaevinde olan son `bozkurtlar.` Peki, şimdi hangi cezaevlerinde kalıyorlar? Ailelerine kimler bakıyor? Ülkücü hareketin bugünkü temsilcilerine neden sitem ediyorlar?


Muhsin Kehya, Bünyamin Adanalı, Ünal Osmanağaoğlu, Haluk Kırcı, Mahir Kavalcı, Mehmet Ali Ağca... Bu isimlerin ortak noktaları, 12 Eylül darbesinden önce işledikleri suçlardan dolayı bugün cezaevinde bulunan son ülkücüler olmaları. Hepsi farklı bir cezaevinde yatıyor. Muhsin Kehya Adıyaman, Mahir Kavalcı Mersin, Bünyamin Adanalı Çanakkale, Ünal Osmanağaoğlu Balıkesir, Haluk Kırcı ve Mehmet Ali Ağca ise İstanbul`daki cezaevlerinde bulunuyor. O dönemde davaları için silah sıkan, adam öldüren bu isimler bugün dört duvar arasında yalnızlık ve terk edilmişlik hissiyle yaşıyor. Onları yaralayan en önemli husus ise bugünkü ülkücülerin kendilerine sahip çıkmaması. Bir bakıma unutulduklarını düşünüyorlar. Bu yüzden ülkücü camiaya sitem ediyorlar. Özellikle Miliyetçi Hareket Partisi`nin (MHP) bugünkü yöneticilerine ağır eleştirilerde bulunuyorlar.


`KULLANILMIŞLIK DUYGUSUYLA YAŞIYORUM`


Bu sitemi yapanlardan biri Bünyamin Adanalı. 1978`de Bahçelievler`de 7 TİP`linin öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle 7 kez idam cezasına çarptırıldı. Haluk Kırcı`nın çocukluk arkadaşı. Suç ortağı Kırcı ile birlikte yıllarca güvenlik güçlerinden kaçtı. Ancak 1995 yılında yakalandı. Bu cezası nedeniyle bugün Çanakkale Kapalı Cezaevi`nde yatıyor. Adanalı, 1995`ten bu yana birçok cezaevine sevk edildi. Dört-beş yılda bir farklı ile naklediliyor. Bu durum en çok eşi ve çocukları için sıkıntıya neden oluyor. Çünkü Adanalı hangi ile sevk ediliyorsa ailesi oraya taşınmak zorunda kalıyor. Eşi ve çocukları görüşme günlerinde onu yalnız bırakmıyor. Ancak Adanalı, ülkücü camiaya küskün. Kendilerine sahip çıkmadıkları için onları ağır bir dille eleştiriyor. 12 Eylül darbesinden sonra cezaevine girip çıkan ülkücülerin kurduğu Yusufiyeli Ülkücüler Teşkilatı`na gönderdiği mektupta bu eleştirilerini dile getiriyor.


Yıllardır çilehanelerde terk edilmişlik ve kullanılma duygusuyla şüpheci bir duruma geldiğini anlatıyor Adanalı. Kendilerini unutan ülkücüleri vefasız olmakla suçluyor: `Bütün teşkilatlarda `körler sağırlar birbirini ağırlar` edebiyatı yapılıyor. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi 12 Eylül döneminde binlerce ülkücü çilehanelere doldurulmuş, onbinlerce insanımız da dışarıda ya aranıyor, ya takibat altındaydı. Teşkilat dağılmış, insanlar çaresiz bırakılmıştı, şartların bu kadar ağır olmasına rağmen o günlerde bile Taşmedreselere yetişilmeye çalışılıyor, az da olsa maddi ve manevi destek olunuyordu. Şimdi görüyorum ki, insanlar vicdanlarını rahatlatmak için -muhayyel kahramanlara- methiye düzme yarışındalar. Peki, kahraman ilan ettikleri insanların ne durumda olduklarından haberleri var mı? Cezaevinde şehit ülküdaşımın emanetini, evladını (tinerci-gaspçı) olarak gördüğümdeki utancımı acaba sizler de duyar mısınız? Kahraman dediklerinizin emanetlerine bile sahip olamazken edebiyatının yapılmasını abesle iştigal olarak görüyorum.`


En çok MHP`li yöneticileri eleştiriyor Bünyamin Adanalı. Ülkücülük davası için bugün cezaevinde yatanların bu duygularının istismar edildiğini vurgulayarak sitemlerini şöyle dile getiriyor: `Ama bizlerden ve hareketin geçmişinden utanarak bizleri yok sayan bu zat-ı muhteremler (hem de içlerinde MHP`li milletvekilleri de olmak üzere) cezaevlerinde yatan hortumcu Hayyam Garipoğlu`nu, rüşvetçi bürokrat Sedat Aban`ı ziyaret ederken hangi teşkilatçılık ölçülerine göre hareket ediyorlardı? Veya bizler; yüzlerce müdahil avukatın bir o kadar vatan haininin doldurduğu mahkeme salonlarında ülkü bayrağını yalnız başımıza taşırken bazı yetkili `başkanların` cezaevlerindeki uyuşturucu baronlarına avukat gönderme nezaketlerini nasıl anlayacaktık? Bu olaylar bu davaya gönül vermiş, ömür vermiş olanları derinden yaraladı ve teşkilatımıza olan inancımızı sarstı.`


MUHSİN KEHYA 19 YILDIR CEZAEVİNDE


Cezaevindeki son bozkurtlardan birisi de Muhsin Kehya. 1960 Elazığ doğumlu Kehya, hayatının baharında demir parmaklıklarla tanıştı. 12 Eylül darbesinden önce Adana`da Sanat Okulu öğrencisiydi. Dönemin Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul ile CHP`nin Kayseri ve Antalya il başkanlarının öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle 1979`da cezaevine girdi. İki kez firar etti. Almanya`da bir yaralama olayına karışınca tutuklandı. Cezası bitince 1996`da Türkiye`ye iade edildi. 12 Eylül suçlamalarından yargılanarak 36 yıla mahkûm edildi. Kehya o dönemde cinayet olaylarına karışınca abisi Tahsin Kehya, çalıştığı emniyetten ihraç edildi. Elazığ ve Malatya`dan sonra Adıyaman Kapalı Cezaevi`ne nakledildi. Geçtiğimiz günlerde Ankara Sincan L Tipi Cezaevi`ne sevki çıktı.


19 yıldır hapis hayatı yaşayan Kehya, cezaevinde tasavvufa ilgi duydu. Zamanını kitap okuyarak geçiriyor. Aynı zamanda iyi karikatür çiziyor. İçerdeyken babasını kaybetti. Bekâr olan Kehya ile şoförlük yapan abisi ilgileniyor, bütün ihtiyaçlarını gideriyor. Her hafta görüşmek için Elazığ`dan Adıyaman`a gidiyor. Ancak yakın bir zamanda Muhsin Kehya Ankara Sincan Cezaevi`ne sevk edilecek. Bu durum en çok abisini üzmüş. Çünkü her hafta gelip görmesi imkânsız. Abi Tahsin Kehya`yı en çok yaralayan husus ise geçmişte ülkücülük için mücadele ettiğine inandığı kardeşine bugün hiç kimsenin sahip çıkmaması. Hiç kimsenin kardeşini arayıp sormadığını, kaderleriyle baş başa bırakıldığını söylüyor. Kardeşinin 19 yıldır hapiste olması onun hayatını da altüst etmiş durumda. Çalmadık avukat kapısı bırakmamış Tahsin bey. Kardeşinin cezasının yanlış hesaplandığını düşünüyor. Halen Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi`nde devam eden davada 36 yıla mahkûm edilen kardeşinin cezasının yanlış infaz edildiğini söylüyor. Büyük bir umutla bu işin peşine düşmüş.


Firar hayatı yaşayan ülkücülerden biri de 1956 Ağrı doğumlu Ünal Osmanağaoğlu. Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı`nın yakın arkadaşı. DYP eski Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan`ın kayınbiraderi. 22 Ağustos 1980`de DİSK Başkanı Kemal Türkler`in, 1978`de 7 TİP`linin öldürülmesi ile Mamak`ta bir kişinin öldüğü, 21 kişinin de yaralandığı belediye otobüsünün taranması hadiselerine karıştığı iddiasıyla yıllarca arandı. Darbeden sonra kaçtı. İsveç ve Almanya`da çeşitli olaylara karıştığı için cezaevinde yattı. 1992`de iade edildi; ancak yanlışlıkla salıverildi. 11 Nisan 1999`da Kuşadası`nda yakalandı. Üstünden kardeşi Tamer Osmanağaoğlu`nun kimliği çıktı. Aslında yıllarca bu kimlikle yaşamıştı. Ayrıca Güzelçamlı Millî Parkı`nın işletmecisi olduğu ortaya çıktı. Susurluk kazasında kısa bir süre önce Çatlı ile görüştüğü iddia edildi.


Osmanağaoğlu, Kemal Türker davasından beraat etti. Ancak 7 TİP`linin öldürüldüğü olayla ilgili davada 7 kez idam cezasına çarptırıldı. Bugün Balıkesir Kapalı Cezaevi`nde kalıyor. Eşi ve 4 çocuğu ise İstanbul`da yaşıyor. Kardeşi Tamer Osmanağaoğlu petrol istasyonu işletiyor. Daha önce Akşam gazetesine verdiği bir mülakatta kardeşinin suçsuz olduğuna inandığını söylüyor: `Ünal, 12 Eylül ortamından korkup kaçmasaydı şimdi Türkiye`nin gündeminde olmazdı. Askerî darbeden korktu. O dönemde ne olacağı belli olmadığı için 1978`den sonra yurtdışına çıktı. Muhtemelen Avusturya`da kaldı. Nedenini bilmiyoruz ama olaya adı karıştırıldı. Onu herhangi radikal bir örgüt içinde değerlendirmek doğru değil. Ben ülkücüyüm ama onun adına böyle bir şey söyleyemem. Suçsuz olduğuna o kadar inanıyordu ki, `Yoruldum, çocuklarımı büyütmek istiyorum. Çocuklarımla rahat dolaşmak istiyorum` derdi.`


`İDİ AMİN`İN DOSYASI KABARIK


Haluk Kırcı, Ülkücü çevrede `İdi Amin` ve `Esmeray` lakaplarıyla tanınıyor. 24 Mart 1978`de Ankara`da savcı Doğan Öz ile 9 Ekim 1978 günü Bahçelievler semtinde 7 TİP`li öğrencinin öldürülme hadiselerine karıştı. Bahçelievler katliamından iki yıl sonra yakalandı. 12 Nisan 1988`de idama mahkûm oldu. Bir yıl sonra şartlı tahliye yasasından yararlanarak `yanlışlıkla` tahliye edildi ve tekrar aranmaya başladı. 1 Ağustos 1992`de evlenirken nikâh şahidi dönemin Erzurum Valisi Mehmet Ağar`dı. 25 Ocak 1996`da Küçükçekmece`de yakalandıktan sonra 1 Şubat`ta Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı`na teslim edildi. Başsavcılığın, Ankara Sıkıyönetim Askerî Mahkemesi`nin ilamı gelene kadar nezarette tutulmasını istediği Kırcı, aynı gün firar etti. Sedat Demir ve Mehmet Ağar`ın baskılarıyla serbest bırakıldığı için Komiser Servet Atan ve polis memuru Celal Yanar`la Nihat Demiray hakkında soruşturma açıldı. Yanar, ifadesinde dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar`ın `Nezarete atmayın, polislerle otursun` talimatı verdiğini söyledi.


Uzun süre ortadan kaybolan Kırcı, 11 Ocak 1999`da Pendik Kurtköy`deki arkadaşının evinde yakalandı. Operasyonda Kırcı`nın üzerinde Sedat Fidan adına düzenlenmiş sahte kimlik çıktı. Kırcı`yla birlikte eşi Vesile Erzincanlı, Bahçelievler katliamı sanıklarından, tekstilci arkadaşı Bünyamin Adanalı ve eşi Sibel gözaltına alındı. Tutuklandıktan sonra ölüm orucuna başladığını söyleyen Kırcı, emniyetteki sorgulamasında 1996`da gıyabi tutuklama kararıyla aranırken gözaltına alınması sırasında serbest bırakılması için devreye giren kişinin Mehmet Ağar değil Korkut Eken olduğunu öne sürdü. Bu arada Kırcı`nın 1991`de Çatlı`nın kardeşi ile Promesse tıbbi malzeme şirketini kurduğu ve Sağlık Bakanlığı ihalelerine girdiği saptandı.


Kırcı, yakalandıktan üç gün sonra tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi`ne kondu. Daha sonra Eskişehir E Tipi Cezaevi`ne nakledildi. Kırcı hakkında Susurluk olayına ilişkin açılan dava, DYP Milletvekili Sedat Bucak, Özel Harekât Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin`in de aralarında bulunduğu 14 sanıklı Susurluk ana davasıyla birleştirildi. Haluk Kırcı, çıktığı ilk duruşmada 1980 öncesinde olaylara katıldığını ve cinayet işlediğini kabul etti. Bu davadan 4 yıl ceza aldı. Korkut Eken`i `vatansever`, Çatlı`yı da `devlet adına hareket eden biri` olarak tanımlayan Kırcı, Çatlı`nın önce MİT, sonra emniyet tarafından kullanıldığını, 1991`den itibaren MİT`in Çatlı`yı tekrar kullanmak istediğini savundu. 18 Mart 2004`te yine `yanlışlıkla` tahliye edilen Kırcı, Ukrayna`da yakalandı ve iade edildi. Şu an İstanbul Kartal Kapalı Cezaevi`nde.


1958 yılında Erzurum`da doğan Kırcı yedinci kitabını yazdı. Firar Zamanı adlı kitabında özellikle MHP`yi eleştiriyor. Ülkü Ocakları`na olan kırgınlığını şöyle dile getiriyor: `Haluk Kırcı sendromuyla harekete geçecek olanlara karşı yapayalnız olacağımı biliyordum. Şairin dediği gibi, dün benimle gülenlerin yalnız hatıraları kalmıştı yanımda!... Ülkü Ocağı`na, daha doğrusu onu çekip çevirenlere kırgınlığım vardı. Ocak`a yıllarını vermiş ve her kademesinde şerefli görevler yapmış olan Abdullah Çatlı`nın o malum kazada vefat etmesinden sonra ona yapılan haksız, çirkin ve mesnetsiz saldırılar karşısında suskun kalmalarını içime sindiremiyordum.` Kırcı, `Rahşan Affı` olarak bilinen Af Kanunu nedeniyle MHP`li birçok milletvekiliyle birlikte Devlet Bahçeli`ye de çok kırgın. Bu af kanunundan kendisinin de faydalanması için uğraşan ülküdaşları olduğunun altını çiziyor fakat o dönem Meclis`te olan MHP`nin geri çekildiğini düşünüyor. Kendisiyle bağlantı kuran bazı MHP`li milletvekillerinin umut verdiğini, bazılarının da `sabırlı ol` diye telkinde bulunduğunu yazıyor Kırcı ve MHP`nin tavrını şöyle özetliyor: `Sebeplerini, detaylarını ve hikmetini (?) yalnızca Devlet Bey ve Faruk Bey`in (Af Komisyonu`na MHP adına katılan Faruk Bal) bildiği şekilde MHP geri adım attı.`


MAHKUM ÜLKÜCÜLER ÖRGÜTLENİYOR


12 Eylül öncesinde işledikleri suçlardan dolayı bugün cezaevinde bulunan son bozkurtlar sadece bu isimler değil. Ayrıca Mahir Kavalcı, Caner Erdinç de var. Yeni tahliye olan İsa Armağan, Recep Doğan, Önder Ersoy ve Taylan Çoklar`ı da saymak lazım.


Aslında darbe mağduru olanlar sadece ülkücüler değil. Solcular da aynı sıkıntıları yaşadı. Ancak onlar çok daha hızlı bir şekilde örgütlenerek yitirilmiş hakları için dernek ve vakıflar kurdu. Arkalarına aldıkları medya desteği sayesinde pek çoğu normal hayata dönmüş durumda. Ülkücüler ise yeni yeni örgütleniyor. Bugün genel merkezi Samsun`da olan Yusufiye Ülkücüler Teşkilatı ile Ankara`da Yusufiyeliler Derneği bulunuyor. Her ikisinde de `Yusufiye` ismi var. Mısır zindanlarında yatan Hz. Yusuf`tan esinlenerek bu ismi kullanıyorlar. Yusufiyeliler daha önceki yıllarda kendi mağduriyetlerini kamuoyuna duyurmak için bir internet sitesi kurmuştu. Sitede 12 Eylül sonrası yaşanan mahkeme ve cezaevi dönemlerine ait fotoğraf ve belgelerini sergileyen mağdur ülkücüler şimdi de dernek ve teşkilatlarla mağdur ülkücüleri bir araya getirmeye çalışıyor. Mağdur ve sahipsiz ülkücülere maddi ve manevi açıdan destek olmak istiyorlar. Samsun`daki Yusufiyeli Ülkücüler teşkilat binasının bir bölümü tam bir cezaevi koğuşu gibi. Ranzalar ve demir parmaklıklar bir bölümde; koğuştaki ranzalar aynı zamanda şehir dışından gelen üyelerin yatakhanesi olarak kullanılıyor. Bir nevi eski hatıralar canlandırılıyor burada.


Teşkilat Başkanı Ahmet Yıldız, mağdur olan dava arkadaşlarına yardım etmeye çalıştıklarını söylüyor. 2003 yılında faal olan teşkilatın çok sayıda üyesi var. Çeşitli illerde şubesi bulunuyor. Ahmet Yıldız da 13 yıl cezaevinde yatmış bir isim. Bugünkü MHP yöneticilerine sitem ediyor. Ülkücü hareket için mücadele eden arkadaşlarının unutulduğunu söylüyor. Bu konudaki eleştirilerini şöyle dile getiriyor: `Türkiye`nin her bölgesinde mağdur arkadaşlarımız var. Sakat bırakıldılar, yıllarca cezaevinde işkence gördüler. 200 kaçak ülkücü var. Türkiye`ye gelemiyor. 5 bin 300`e yakın ülkücü, koalisyon hükümeti (MHP-DSP-ANAP) zamanında cezaevine konuldu. Mafya, çete suçlamaları ile… O dönemde af çıkarıldı. Ama ülkücü dava arkadaşlarımız bundan mahrum bırakıldı.`


Ahmet Yılmaz, mağdur olan ülkücüler için teşkilat bünyesinde hukuk masası kurduklarını söylüyor. Özellikle 12 Eylül mağduru ülkücülere yardım etmeye çalıştıklarını anlatıyor. Onlar için iade-i itibar istediklerini ancak savcılığın bunu reddettiğini kaydediyor. Bugün cezaevindeki yatan arkadaşları için ise şunları söylüyor: `MHP`den destek istedik; ama hiç oralı bile olmuyorlar. Ama biz cezaevindeki arkadaşlara elimizden geldiği kadar yardım etmeye, onlarla ilgilenmeye çalışıyoruz. Aile ziyaretlerine gidiyoruz.`


DARBE MAĞDURU ÜLKÜCÜLER TESPİT EDİLDİ


Ankara`da bulunan Yusufiyeli Ülkücüler Derneği`nin başkanlığını ise yine bir darbe mağduru olan Avukat Hasan İlter yapıyor. 1958 Kayseri doğumlu İlter, darbeden sonra 11 yıl cezaevinde yattı. O dönemde kendilerini savunacak avukat bulamadıkları için hukukçu olmaya karar verdi. İlter bugün zor durumdaki dava arkadaşlarına yardımcı oluyor. Hasan İlter, her yıl bayramlarda darbe öncesi ve sonrasında hayatını kaybeden ülkücülerin ailelerine yardım yapıldığını, ölüm yıldönümlerinde mevlit okutulduğunu, çatışmalarda ve cezaevi işkencelerinde sakatlananlara ayni ve nakti katkıda bulunulduğunu söylüyor.


`DARBECİLER ÜLKÜCÜLERE DAHA FAZLA CEZA VERDİ`


Avukat İlter, 12 Eylül darbecilerinin solcularla ülkücülere farklı ceza sistemi uyguladığını, ülkücülerin daha fazla ceza aldığını savunuyor. Bunun gerekçesini ise şöyle anlatıyor: `Örnek olarak, kasıtlı adam öldürme suçundan yargılanan bir sol grup üyesi, 24 yıl ceza alıp o zamanki infaz kanunu uyarınca 5 yıl yatıp çıkarken; aynı suçtan yargılanan sağ siyasi gruptan biri, 24 yıl kasıtlı adam öldürmekten, 7 yıl 10 ay örgütten, 315. maddenin uygulanmasıyla bu cezaların toplamı 2/3 oranında artırılarak neticeten 44 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılıyordu. İdam cezası almış bir sağ siyasinin ise cezaevinden çıkabilmesi mümkün değildi. Solcular eski TCK`nın 125 ve 146. maddelerinden, ülkücüler ise 313 ve 315. maddelerinden yargılandılar.`



Kaynak ; http://www.tumgazeteler.com/?a=4121025
 
Hücre arkadaşı onu anlattı

1980 darbesinde Muhsin Yazıcıoğlu ile aynı hücrede kalan Nasuh Mitap, hücre günlerini anlattı. Bakın Yazıcıoğlu hücrede neler yapmış?

1980 darbesinde Muhsin Yazıcıoğlu ile aynı hücrede kalan Dev Yol liderlerinden Nasuh Mitap, Yazıcıoğlu'nun hayatını bu şekilde kaybetmesinden üzüldüğünü söyledi.

Zıt kutuplarda mücadele veren Mitap ile Yazıcıoğlu, 2.5 metrekarelik bir hücreyi paylaşmıştı. Daha sonra Yazıcıoğlu, “Sokakları, şehirleri bölüşemeyenler 2.5 metrekareyi paylaştı” demişti.

İşte Mitap da hücre günlerini şöyle anlattı: “Ben Devrimci Yol davasından yargılanıyordum. Mamak Askeri Cezaevi'nde Muhsin Yazıcıoğlu ile birkaç ay aynı hücrede kaldık. Bu hücrelerde konuşmak, gülmek ve hareket etmek bile yasaktı. Havalandırmaya çıktığımızda sağa sola bakamazdı kimse, konuşamazdı. Bu şartlar altında Muhsin Yazıcığolu ile 2,5 metre karelik bir hücreyi paylaştık. Cezaevi yönetimi bizi birbirimize eziyet edelim diye aynı hücreye koymuştu ama onların umduğu gibi şeyler olmadı. Günlerimiz kavgasız gürültüsüz geçirdik. Günde 3 sefer sayım adı altında ikimize de dayak atılıyordu. Askerler dayak attığında birbirimize yardım ediyorduk. Birbirimize su veriyorduk. Muhsin Bey büyük ihtimalle bizleri tanıdıkça bazı düşünceleri farklılaştı. Vatanı parçalayıp satacak insanlar olmadığımızı, orada o hücrede görünce anladı. Bu şekilde hayatının son bulmasından ötürü üzüldüm.”

http://www.habercem.com/Eski-Dev-Yol-lideri-Yazicioglunu-anlatti_62970.html

Acaba 80'lerde Çift Tarafta Madur Olmadı Mı Merak Ediyorum... Sonradan İki Tarafta Görüşünden Sapıp Bi taraf'ın Belli Kısmı Kolpa Ülkücü Olmamış mı.. Bi Tarafında Sol Adında Pkk Propagandası Yapmadı Mı... :goz:
 
Hücre arkadaşı onu anlattı

1980 darbesinde Muhsin Yazıcıoğlu ile aynı hücrede kalan Nasuh Mitap, hücre günlerini anlattı. Bakın Yazıcıoğlu hücrede neler yapmış?

1980 darbesinde Muhsin Yazıcıoğlu ile aynı hücrede kalan Dev Yol liderlerinden Nasuh Mitap, Yazıcıoğlu'nun hayatını bu şekilde kaybetmesinden üzüldüğünü söyledi.

Zıt kutuplarda mücadele veren Mitap ile Yazıcıoğlu, 2.5 metrekarelik bir hücreyi paylaşmıştı. Daha sonra Yazıcıoğlu, “Sokakları, şehirleri bölüşemeyenler 2.5 metrekareyi paylaştı” demişti.

İşte Mitap da hücre günlerini şöyle anlattı: “Ben Devrimci Yol davasından yargılanıyordum. Mamak Askeri Cezaevi'nde Muhsin Yazıcıoğlu ile birkaç ay aynı hücrede kaldık. Bu hücrelerde konuşmak, gülmek ve hareket etmek bile yasaktı. Havalandırmaya çıktığımızda sağa sola bakamazdı kimse, konuşamazdı. Bu şartlar altında Muhsin Yazıcığolu ile 2,5 metre karelik bir hücreyi paylaştık. Cezaevi yönetimi bizi birbirimize eziyet edelim diye aynı hücreye koymuştu ama onların umduğu gibi şeyler olmadı. Günlerimiz kavgasız gürültüsüz geçirdik. Günde 3 sefer sayım adı altında ikimize de dayak atılıyordu. Askerler dayak attığında birbirimize yardım ediyorduk. Birbirimize su veriyorduk. Muhsin Bey büyük ihtimalle bizleri tanıdıkça bazı düşünceleri farklılaştı. Vatanı parçalayıp satacak insanlar olmadığımızı, orada o hücrede görünce anladı. Bu şekilde hayatının son bulmasından ötürü üzüldüm.”

Acaba 80'lerde Çift Tarafta Madur Olmadı Mı Merak Ediyorum... Sonradan İki Tarafta Görüşünden Sapıp Bi taraf'ın Belli Kısmı Kolpa Ülkücü Olmamış mı.. Bi Tarafında Sol Adında Pkk Propagandası Yapmadı Mı... :goz:

Makalemde Muhsin Yazıcıoğlunu Göremiyorum.

Ki ; Verdiğin Demecle İlgisi Yok , o Birebir Bir Olay ,

Yukardaki Kanıtları İle verdim , Bunları YUSUFİYELİ ÜLKÜCÜLER TEŞKİLATI Açıklamış ,

KANITLARIYLA KİŞİLERLE BERABER ,

Bu Ülkede

Dünde Bugünde Hep Anarşistler El Üstünde Tutulmadımı Zaten , , ,




'''-Acaba 80'lerde Çift Tarafta Madur Olmadı Mı Merak Ediyorum... Sonradan İki Tarafta Görüşünden Sapıp Bi taraf'ın Belli Kısmı Kolpa Ülkücü Olmamış mı.. Bi Tarafında Sol Adında Pkk Propagandası Yapmadı Mı... -'''

Ama Buraya Katılıyorum ,
 
Makalemde Muhsin Yazıcıoğlunu Göremiyorum.

Ki ; Verdiğin Demecle İlgisi Yok , o Birebir Bir Olay ,

Yukardaki Kanıtları İle verdim , Bunları YUSUFİYELİ ÜLKÜCÜLER TEŞKİLATI Açıklamış ,

KANITLARIYLA KİŞİLERLE BERABER ,

Bu Ülkede

Dünde Bugünde Hep Anarşistler El Üstünde Tutulmadımı Zaten , , ,




'''-Acaba 80'lerde Çift Tarafta Madur Olmadı Mı Merak Ediyorum... Sonradan İki Tarafta Görüşünden Sapıp Bi taraf'ın Belli Kısmı Kolpa Ülkücü Olmamış mı.. Bi Tarafında Sol Adında Pkk Propagandası Yapmadı Mı... -'''

Ama Buraya Katılıyorum ,

Yazıcıoğlu Hakkında Şundan Koydum Sadece Siz Yani Sağ Görüşlüler Madur Diye Bi Kanıt Var Yazıda.. Sadece Siz Değil Çok Sayıda Solcuda Gitti...

Kanıt İstiyorsan Bende Koyayım Sana..

Maraş’ta iç savaş (22-25 Aralık 1978)

Hiçbir olay Türk faşizminin korkunç yüzünü Maraş’tan daha iyi anlatamaz. 1978 yılının son günlerinde Maraş’ta yaşanan katliamlar faşist hareketin sahip olduğu barbarlık potansiyelinin boyutlarının en açık biçimde gözlemlenebileceği örneklerdir.

70’li yıllar boyunca özellikle Pazarcık ve Elbistan’daki toprak mücadelesinin yükselmesiyle güç kazanan devrimci-sosyalist hareket, 1978 yılı itibariyle kentte ciddi bir örgütlülüğe kavuşmuş, geçmişte sağın mutlak hakimiyetinin belirlediği statüko kırılmaya başlamıştı. Solun gücünün önemli bölümü Alevi Kürtlerden gelse de, Sünni Türk kesimler de mücadeleye artan oranda dahil oluyorlardı. Pişkinler İplik Fabrikası’nda çalışan Sünni Türk işçilerin ülkücü Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu’ndan (MİSK) koparak DİSK’te örgütlenmeleri ve hemen ardından patronun işçilerin tamamını işten çıkarmasına karşı patlayan direniş kentteki politik atmosferi önemli ölçüde değiştirmişti.

Altlarındaki zeminin gün geçtikçe kaydığını anlayan faşistler Maraş’ta da aynı senaryoyu sahneye koymaya başladılar. 3 Nisan 1978’de Alevi dedesi Sabri Özkan faşistler tarafından öldürüldü. Cenazesi 5000 kişilik kitle tarafından anti-faşist bir eyleme dönüştürüldü. Din eksenli provokasyon faşistler tarafından devam ettirildi. MHP yanlısı Ortadoğu gazetesinde 9 Temmuz 1978 tarihinde yayımlanan şu “haber” provokasyonun boyutlarını ortaya koymaktadır: “Kahramanmaraş Beyazıt Camii’ni solcular benzin dökerek yaktı. Hadise ile ilgili olarak hadiseyi kınayan bildiri dağıtan gençler, Cuma namazından sonra emniyet yetkililerince yakalanmış ve gözaltına alınmıştır. Bunu gören halk din düşmanı solcular yerine olayı kınayan milliyetçi gençleri yakalayan emniyet mensuplarını kınamıştır.”

Faşistlerin solun önünü kesmeye yönelik artan faaliyetleri Aralık ayında doruk noktasına ulaştı. 19 Aralık gecesi, tüm Türkiye’de Ülkücü Gençlik Derneği tarafından gösterilen “Güneş Ne Zaman Doğacak?” adlı filmin[6] gösterimi sırasında Kahramanmaraş’taki Çiçek Sineması’na düşük tesirli bir bomba atıldı. Sinemaya Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup faşist “Kanımız aksa da zafer İslamın” ve “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla CHP İl binasına saldırdılar. 20 Aralık akşamı sol kesimin gittiği Yeni Mahalle’deki Akın Kıraathanesi bombalandı. 21 Aralık günü Kahramanmaraş Endüstri Meslek Lisesi’nde çalışan TÖB-DER üyesi iki solcu öğretmen (Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu) faşistlerce katledildi. Ertesi gün cumaydı ve faşistler özellikle Cuma namazı esnasında oldukça kalabalık olmak için hazırlıklara giriştiler. Endüstri Meslek Lisesi’ndeki bir dakikalık saygı duruşunun ardından cenazeleri defnetmek için yürüyüşe geçen 5000 kişilik kitle anti-faşist sloganlar atarak kent merkezindeki Ulu Cami’ye yaklaştılar. Tam bu esnada Cuma namazı çıkışında caminin önünde biriken ve öğretmenlerin cenazesini camiye sokmamakta kararlı olan sağcı grubun içinden biri şöyle bağırıyordu: “Komünistler geliyor! Komünistler Ulu Cami’yi yakıyor! Ordu bizimle beraber! Neden duruyorsunuz, sizde din iman yok mu? Din elden gidiyor! Yürüyün, komünistleri öldürelim!”[7] Ardından “Komünistler Moskova’ya!”, “Katil iktidar, katil Ecevit!”, “Komünistlerin cenaze namazı kılınmaz!” diye bağıran 10 bin kişilik faşist topluluk saldırıya geçti. Ardından “kitlenin üzerine apartmanlardan sandalyeler, briketler, kaleden taşlar, silahlar, camiden takunyalara varıncaya kadar her şey atıldı.”[8] Cenazeler yerde bırakılmak zorunda kalındı. Kitle ancak Pol-Der’li polislerin olağanüstü gayretlerinin sonucunda Yörük Selim Mahallesi’ne geri dönebildi. Çatışmalar sonucunda faşist güruhun içinde yer alan kişilerden üç kişi öldürüldü.

Ancak her şey daha yeni başlıyordu. 22 Aralık gecesi faşist ajitatörler Sünnilerin yoğunlukta olduğu mahallelerde “ertesi gün Alevilerin silahlı saldırı yapacağı” propagandasına başladılar. Ertesi gün MHP ve ÜGD adına belediye hoparlöründen yapılan anonslarda halk üç “şehit”in cenazesine katılmaya çağırıldı. Cenaze törenlerinin hemen ardından Yörük Selim Mahallesi’ne doğru saldırıya geçen sayısı 15 bini aşan kitle mahalledeki kitle direnişini kıramadı. Faşistler çok sayıda kayıp verdiler. Sonraki üç gün boyunca Yörük Selim Mahallesi’ne girmeye çalışan faşistler hiçbirinde bunu başaramadılar. Ancak esas trajedi de bu başarısızlıklarının yarattığı hıncın sonucunda yaşandı. Devrimci güçlerin Yörük Selim Mahallesi’ne çekilme çağrısına uymayan, evlerinden ayrılmak istemeyen, çoğunluğu CHP taraftarı olan pek çok kişi faşistlerce katledildi. 22-25 Aralık günleri arasında sayısı bugün de belli olmayan (resmi rakamlara göre ölü sayısı 111’di; ancak gerçek rakamın bunun en az iki katı olduğuna inanılmaktadır) pek çok insan faşistler tarafından işkence edilerek, yakılarak katledildi. Çok sayıda kadına tecavüz edildi. Atılan sloganlar failleri açıkça ortaya koyuyordu: “Allahını seven, peygamberini seven yürüsün”, “Komünist Alevileri öldürün!”, “Alevileri yaşatmayın, bunları öldüren cennetlik olur!”, “Kahrolsun komünistler!”, “Müslüman Türkiye”, “Alevilere ölüm!”, “Komünistler Moskova’ya!”, “Yaşasın Türkeş.”[9]

Maraş’ı ilginç kılan noktalardan biri de faşist seferberliğin askeri binaları da içine alacak biçimde genişleyebilmesiydi. 23 Aralık günü Jandarma Alay Komutanlığı “Komünist asker!” sloganını atan faşistlerce saldırıya uğradı. Saldırıları önlemeye çalışan az sayıdaki polis “Komünist polis!” sloganıyla protesto edildi. 24 Aralık günü ilan edilen sokağa çıkma yasağına uyan esas grup da güvenlik güçleriydi. Faşistler Yörük Selim Mahallesi haricinde tüm şehrin, hatta Maraş’ı diğer kentlere bağlayan yolların kontrolünü de günlerce ellerinde tuttular.

25 Aralık gecesine kadar süren saldırıların ardından 26 Aralık günü Maraş’ın da içinde olduğu 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Sıkıyönetim ilanının ardından umutlanan MHP’nin iktidar bloğu içinde yer alma çabaları sonuç vermedi. Ordu MHP’yi eşit bir ortak olarak görmedi. Faşistlerle ortaklaşmak yerine düzenin merkez siyasal güçleri olan Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni daha baskıcı önlemler almaları için sıkıştırdı. Bunun üzerine umudunu hızla yitiren faşist hareket, MHP genel başkan yardımcısı Gün Sazak’ın 27 Mayıs 1980 günü Ankara’da öldürülmesi üzerine ülke çapında saldırı kampanyasına girişti. Bu kampanyanın en önemli ayağı Çorum’daki kitlesel saldırılardı.
http://www.iscimucadelesi.net/arsiv/dergi/onyedi/fasist_tarih17.htm

'''-Acaba 80'lerde Çift Tarafta Madur Olmadı Mı Merak Ediyorum... Sonradan İki Tarafta Görüşünden Sapıp Bi taraf'ın Belli Kısmı Kolpa Ülkücü Olmamış mı.. Bi Tarafında Sol Adında Pkk Propagandası Yapmadı Mı... -'''

Bu Sözü Sadece Siz Madur Değilsiniz Bütün Sağ Ve Sol Madur O yüzden Söyledim Zaten.. :goz::goz::goz:
 
kaynak her zamanki gibi ya keriz feneri ile kurulan kanal 7 yada fethullahcıların yayın organları ...mhp ne zaman bir yükselişe geçse bunlar hemen harekete geçer mhp ye nasıl b..k atsak diye hesap yaparlar .bide yeniçağ var onuda unutmamak lazım tabi ki .


80 de olan olaylardan sonra ülkücüler ve koministler arasında yapılan bu çartışma ortamından faydalanan nemalanan dinci geçinen sahtekar bazı sağ çevreler olmuştur .bu çevreler o zaman etek altındaydı şimdi dışarı çıktılar ama ülkücülere destek olmak içinmi ? tabi ki hayır ...


seçim öncesi yusufiyeliler teşkilatı adına diye yeniçağda mhp ye oy vermeyin diye bir yazı çıkmıştı .bu yazıyı yayınlayan yeniçağın kimlere hizmet ettiği ortada oraya bu mesajı gönderen yusufiyeliler teşkilatıda gökçeğin sahtekar ülkücülerinden herhalde .


bu yeniçağda yayınlanan haberden sonra etikhaber.com sitesinde bu çileyi çekmiş gerçek ülkücüler tepkilerini gösterdiler bu duruma .ülkücülük sadece 1980 de değildi .davasına partisine o zaman hizmet eden ve hala şuanda etmekte olan ülkücüler bunun en güzel örneği .


şimdi o ülkücülerin mesajları hem bu yusufiyeliler diye ortada dolanan gökçeğin ülkücülerine hemde eski defterler ile mhp yi nasıl inişe geçiririz hesabı yapan bu sözde dincilere kapak olsun .



Gerçek Yusufiyeliler MHP’ye sahip çıktı


Son günlerde MHP düşmanlığını ilke edinen Yeniçağ Gazetesi'nde Yusufiyeliler Derneği adına yayınlanan "MHP'ye oy vermeyin" ilanına gerçek Yusufiyelilerden büyük tepki geldi.


--------------------------------------------------------------------------------

Yeniçağ Gazetesindeki "Yusufiyeliler Teşkilatı" imzasıyla yayınlanan "MHP'ye oy vermeyin" şeklindeki ilanı bunların gerçek yüzünün görülmesi sebebiyle Etikhaber'de yayınlamıştık.

İlanın muhtevasının gerçek muhatapları ne tepki verir ve yorumları ne olur diye de sormuştuk. Aldığımız e-posta, yazarlarımıza gelen telefonlar ve mektuplar, bu ilanın hitap kitlesinde hiç de etkili olmadığını hatta kullanılan üslup ve enaniyet nedeniyle maksadın zıddının hâsıl olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte bu dernek üyesi olmayan ve "yusufiyeyi görmüş, 12 Eylül mağduru ve mahkûmu" ülkücü sayısının yanında bu dernek üyelerinin küçük bir azınlık olduğunu fark ettik.


İŞTE ETİKHABERE GELEN AÇIKLAMALARDAN BAZILARI


26 Mart 2009 tarihinde gelen açıklamalar

Ekrem Seçkin (Tekirdağ, MHP İl Başkan Yardımcısı)

1976 Büyük Ülkü Derneği ( BÜD ) Ankara Yıldıztepe Derneğinin kurucu başkanı olarak yürümeye çalıştığım kutlu yolda 1978 yılında diğer yiğit ülküdaşlarımla birlikte bende yusufiyeli oldum. Mamak askeri cezaevini ilk şereflendiren ülkücü olmanın da gururunu halen yaşamaktayım. Sırasıyla merkez kapalı ceza evi ( 79 – 80 yılları arasında Sn. Abdullah Bıçakcı’dan sonrada ceza evi başkanlığını yaparak yusufiyeli ülküdaşlarıma hizmet etme onuruna sahip oldum.) Kırşehir cezaevi ihtilalden sonra tekrar Mamak Askeri Cezaevi Çanakkale E tipi, Çankırı E tipi olmak üzere gururla anlatacağım 13 yıldan sonra yine yusufiyeler’de tanıştığım Yunus MERAL’lin İl başkanlığını yaptığı Tekirdağ’da MHP İl Teşkilatında Başkan yardımcılığını, Çorlu İlçe Teşkilat başkanı Yusufiyeli Battal ARSLAN’la birlikte aynı heyecan ve gururla yapmaktayız.

Milliyetçi Hareket Partisine, Genel Başkanı Sn. Dr. Devlet BAHÇELİ ve kadrosuna güveniyor ve inanıyoruz. Kendilerine Yusufiyeli diyen 3-5 kişi beni ve benim ülküdaşlarımı temsil yetkisi yoktur. Açıklamayı kınıyorum. Türk Devletinin bekası Ülkücüler, Ülkücünün partisi de MHP’dir. Desteklemeyenler bunun vebalini taşıyacaklardır. Yusufiyeli Yusuf Yüzlü Ülküdaşlarım emperyalistlerin ülkemiz üzerindeki oyunları çeşitli şekilde devam edecektir alet olmayalım. Allah (c.c)’in selamı üzerinize olsun.

Not: MHP Tekirdağ İl Başkanı Yunus MERAL, MHP Çorlu İlçe Başkanı Battal ARSLAN üç yusufiyeli aynı teşkilatta görevimize devam ediyoruz...



25 Mart 2009 tarihinde gelen açıklamalar

Kasım Yılmaz (Tokat)

Türk milletinin ateşle imtihan edildiği soğuk savaş yıllarında her Türk genci gibi bizde küfre karşı mücadelede ülkücü hareketin saflarında yer alarak, Kızıl ve Kara Emperyalizme karşı mücadele ettik.

1978-1979 yıllarında Tokat Ülkü Ocakları Başkanlığını şeref duyarak yaptım. 1982-1990 yılları arasında taş medreselerde noksan kalan eğitimimizi tamamladık.

Halan üç hilalin gölgesinde ay yıldızı daha yükseklere dikme gayreti içinde milletimize ve davamıza hizmet gayreti içindeyiz.

Yusufiyeliler derneği ve benzeri kuruluşların bizi temsil ettiğine inanmıyorum.

Baba ocağında davaya hizmet etmeye bütün ülkü arkadaşlarımı davet ediyorum.


24 Mart 2009 tarihinde gelen açıklamalar


Cem ÇÖLLÜ (Manisa, Ülkü Şehidi Cemil Çöllü'nün oğlu)

Selamünaleyküm.
Ben 25.06.1979 günü şehit edilen, MHP il Başkanı Eczacı Cemil ÇÖLLÜ'nün oğluyum. Babam şehit olduğunda ben 8 aylıkmışım, babamı hiç görmedim tanımadım. Sadece onu resimlerden ve annemin anlatmasından tanıdım. Hayatı ve gerçekleri tanımaya ilkokulda başladım. Baktım herkesi babası okula getiriyor beni annem, o an anlam veremedim, ta ki annem ağlayıncaya kadar. Okul müdürü bizi çağırmıştı, annemle birlikte gittik. Müdür dedi ki anneme "Abla kusura bakma Cemil ağabeymin çocuğu mu?" annem kendini zor tutarak evet dedi. Müdür beni sevdi ve öptü. Anneme de "abla ağlama Alparslan TÜRKEŞ ölmedi yaşıyor. Cem önce ona sonra bana emanet" dedi. TÜRKEŞ adını ilk o zaman duydum. Anneme sordum "kim bu Alparslan TÜRKEŞ" diye. "Oğlum dedi baban sayılır. Babanın babası."Alparslan TÜRKEŞ benim babam oldu o günden sonra. Elini birçok defa öpmek ve beni bağrına basması kucaklaması benim için unutulmaz anlardandı. Sonra büyüdüm Üniversiteyi kazandım. Makina Mühendisliği 4. sınıftayken bir haber aldım TÜRKEŞ ölmüş. Benim için elbette ki BAŞBUĞ'du. Ama benim babamdı, her şeyimdi kendi babamı tanımadığım için hiç bu kadar ağlamamıştım, ağlayamamıştım çok ağladım. Kendi kendime kahrolurken bir ışık gördüm 2007'nin ilk kongresinde bu ışık şu anki liderim atam, babam Devlet BAHÇELİ ydi. Babam dedim ya Sayın Devlet BAHÇELİ' ye evet benim babam. Üniversiteyi bitirdim Makine Mühendisi oldum. Herkes iş ararken Babam(Devlet BAHÇELİ) bana sahip çıktı iş verdi. Birileri desin bakalım, görelim Devlet BAHÇELİ ülkücü hareketin yetimlerine sahip çıkmıyo, ilgilenmiyor. Şimdi birileri kalkmış "Devlet Bahçeliye, MHP' ye oy vermeyin "diyor ve bunu YUSUFİYELİ'ler adına yani bu hareketin cezaevi yatmış çilesini çekmiş, şehit yakınları şehit çocukları ve şehitleri adına söylüyoruz diyorlar. Ey bu yazıyı yazan Yusufiyelililer siz kime sahip çıktınız? Hangi şehit yakınına yada ailesine sahip çıktınız. Ben birçok Yusufiyeli tanıyorum hepsinin elinden öpüyorum, hiçbirini daha duymadım yazınıza destek veren. Sizlere yazıklar olsun. Benim adıma ahkâm kesmeyin, yorum yapmayın. Allah'tan biraz korkuyorsanız beni ve benim gibi şehit yakınlarını çocuklarını kullanmayın. Siz bundan sonra MHP ve Devlet Bahçeli adını ağzınıza almayın. Birazcık içinizde ah de vefa varsa, birazcık olsun içinizde ülkücülük varsa, birazcık olsun şehit ve şehit yakınlarına saygınız varsa bu iki ismi ağzınıza almayın. Nereye gidiyorsanız gidin, kime oy veriyorsanız verin, hangi partinin taşeronluğunu yapıyorsanız yapın...

Herkese saygı,sevgi ve dualarımla....

Şahin Göksek Arduç (Samsun)

Selam olsun;

Türk-İslam ülküsüne gönül vermiş bütün ülkü devlerine, bu uğurda toprağa düşmüş cümle şehitlerimize, gazilerimize ve yusufiyelerde çile çekmiş Yusuf yüzlülere... Ve yine bu uğurda ocağı yıkılanlar, horlananlar, sürgün üzerine sürgün, darbe üzerine darbe yiyenler.

Selam olsun; tüm çekilenlere rağmen, hala dim dik ayakta olanlara, davasından yolundan taviz vermeden yürüyenlere. Ve hala sıcacık yüreklerinde dava yeşeren gençlere. Bizler bu davaya belki sizce az hizmet ettik, çilesini çekip kanlı sokaklarda yangınları görüp yaşadık. Yıllarımız dört duvar arasında, zindanlarda, hücrelerde geçti. Şimdi ise, bu davayı pırıl pırıl gençlerin yürüttüğünü görmek bizlere gurur ve gelecek için umut vermektedir.

Selam olsun; benim 11 yılım ve gençliğim taş medreselerde, Mamaklarda geçti. 13-14 yaşlarında başlayan bu ülkü sevdamızı hala bahar coşkusuyla devam ediyor. Bunda davamız hak ettiği ve dünyanın güncel gerçekleri büyük pay sahibi. Ve siz gençlerin şevki yarında olan güvenimizi daim kılıyor.

Selam olsun; yokluklara, işkencelere zulümlere rağmen hala davasına sahip çıkan ülkücülere, onların temiz izinden giden yürekli gençlere, önce kendini yetiştirip davasını öğrenen, teşkilatlarına, partisine sahip çıkan tüm neferlere.. Bu davaya siz sahip çıkın. Bu dava insanlık tarihi kadar eski, insanlık kadar eski onur ve bu dava sizlere ihtiyaç duyuyor.

Ve selam olsun, hep birlikte, güneşin doğacağı güne, selam olsun güçlü iktidara ve güçlü devlet idealine, selam olsun liderine ve teşkilatına saygı duyup kenetlenen gönüllere. Ve selam olsun bugüne, yarına... Sevgi, saygı ve dua ile...


Mustafa Yavuz (Adıyaman) (10 Yusufiyeli adına)

1975 yılı ortaokul 1. sınıfta okurken davamın büyüklerinden Mehmet Erdem, şehit Remzi Aslangöz ağabeylerimizin anlatımlarıyla davamla tanıştım ve Ortaokulu bitirdim. ( fakat 1 yıl erteleyerek) Ticaret Lisesini bitiremedim çünkü karakol ve cezaeviyle çok başımın ağrıması nedeniyle yıllarca üzüldüm. Taş medreseyle geçen hayatımın sonunda biraz yalnızlık yaşadım ama davamdan uzaklaşmadım. BAŞBUĞUMUN hakkın rahmetine kavuştuktan sonra yerine Dr. Devlet Bahçeli'yle davamız genişlemeye ve büyümeye başladı. Çünkü liderimin tavrı net olarak sokakta kavga, çatışmada hiçbir ülkücüyü istemiyordu. Bundan bazı odaklar rahatsız olmaya ve nerelerden beslendiği bizce bilinen bazı kişiler liderimin karşısında durmak istediler. Haklı davamızı haksız duruma düşürmek istediler. Fakat buna liderimiz izin vermedi ve vermeyecek. Bugün partimiz Türkiye çapında yine yüksek oy potansiyeliyle iktidara doğru hızlı adımlarla yürümeye devam etmesi bazı odakları rahatsız etmiştir ki bazı kişiler dün, bugün, yarın bazı dernekler adı altında partimizi bölmek istemektedirler. Buna benim gibi düşünen hiçbir ülkücü dün bugün ve yarın izin vermeyecektir. Dün olduğu gibi bugün ve yarın her zaman Dr. Devlet Bahçeli liderimin saflarında yer alacağım. Yusufiyeliler Derneği bizleri temsil edemez. Her zaman her yerde tek liderimiz Dr. Devlet Bahçeli haricindeki kimse bizi temsil edemez. Buna inancım tamdır.

Selahattin Şimşek
Tokat

Zekeriya Kaya
Tokat

Necmi Gerekli
Adana

Ahmet Yılmaz
Tokat

Mervan Çalış
Adana

Celalettin Erdölek
Ankara

Mahir Panayır
Adana

Kasım Yılmaz
Tokat

İhsan Aksu
Tokat




23 Mart 2009 tarihinde gelen açıklamalar

Atilla Kaya ( MHP İstanbul Milletvekili)

Varlık sebebi MHP ve Devlet Bahçeli düşmanlığı üzerinne bina etmiş bir gazetede ülkücü hareketin bağrına yeni bir ihanet hançeri saplayan bir ilanla karşımıza çıktı mafya artıkları.

Ülkücü Hareketin hassas olduğu Yusufiye kavramı arkasına sığınan bu provokasyonların maskeleri de düşmüş oldu.

Milliyetçi- Ülkücü Hareketi hep bir operasyonal hareket olduğunu kabul edip değerlendiren ve zaman zaman da ihtiyaç hissedildiğinde de piyasaya sürülen bu tipleri iyi biliriz.

Milliyetçi Hareketin her kritik kavşak nomkasında, her tarihsel dönemeçte, kendi fonksiyonlarını ira etmek için bu tür tiplerin ortaya çıktığına hep şahit olmaktayız. Bunların anlayamadığı yada anlamak istemediği husus şudur:

MHP bir operasyon partisi değildir. Milliyetçi Ülkücü kadrolar neyi ne zaman ve kiminle yapacağının şuurunda olan ve başkalarının yazdığı senaryoları değil kendi programlarının takipçileri olan kadrolarıdır.

Yusufiye, 12 Eylül 1980 sonrası 12 Eylül zindanlarını Medrese-i Yusufiye'ye çeviren ülkücü kadroların kutsal bir kavramıdır.

3-5 tane çapulcunun bu kavramın arkasına sığınarak ve çileleri yaşayan bütün ülkü erleri adına konuşmaya hakları yoktur.

Ülkücü Hareket bunları iyi tanıyıp iyi tesbit etmelidir. 7 Yıldan beridir ülkeyi idare eden ve bu süre içerisinde de ülkemizi ve milletimizi sosyal, ekonomik, siyasal ve dış politika alanında çeşitli rizk ve tehditlerle karşı karşıya bırakan, beka sorunu yaşamamıza sebep olan AKP iktidarına karşı tam bir seferberlik anlayışı ruhuyla mücadele edilmesi gereken bir süreçte, ortaya çıkarak Milliyetçi -Ülkücü Hareketin mensuplarını kaefasını bulandırmaya ve onları şuphe ile tereddüte yöneltmeye çalışanları tarih ve ülkücü hareket af etmeyecektir.

Bütün iftira ve karalama kampanyasına karşı Türk milletinin vicdanında ve şuurunda milliyetçi hareket çok önemli bir yere sahip olmuştur. Ve Millitimiz MHP'yi ülkenin ve geleceğinin garantisi olarak görmüştür ve görmeye de devam edecektir.
Bu şuuru eyleme dönüştürerek MHP'yi milletin ve ülkenin kaderine el koyarak iktidara taşımak yönünde çalışmak dururken "MHP'yi Sandığa gömelim" çağrısında bulunup bunada gazete sahifalanrında yer vermek, emperyasitlerin Türkiye'ye deki taşeronluğuna soyunmaktır.

Ülkücü hareketin uzun tarihi mücadelesi içerisinde harekete sızmış olana "görevliler, taşeronlar, ajan-provökatörler" hareketimizin bu uzun yolculuğunda her kritik kavşakta rollerini ifa etmişlerdir.
Bugün de bunun yeni bir versiyonuyla karşı karşıyayız.

Milliyetçi Ülkücü harekette bütün bu artıkları temizleye temizleye bu günlere kadar gelmiştir.

Burdan önce olduğu gibi bundan sonrada ihanete geçit vermeyerek kutsal yolculuğuna devam edecektir.

Milliyetçi hareketin kadroları ülkücü iradenin demokratik süreçler neticesinde oluşturulmuştur. O halde herkes bu iradeye saygı duymalıdır.

Yaşar Yıldırım (1980 Dönemi son Ülkü Ocakları Genel Başkanı, Şu an MHP Yenimahalle Belediye Başkan Adayı)

Ülkü Ocakları Genel Başkanı iken 12 Eylül'de tutuklanarak yargılandım. Ülkücü hareketin 1980 döneminin en etkin ikinci ismi olarak Mamak Askeri Cezaevinde 6 yıl yattım. 6 yıl boyunca cezaevinin en ağır ve kötü şartlarını yaşadım. Benimle birlikte birçok arkadaşımız bu çileli ve acı dolu günleri yaşadı.

Vatansever olmak zor, vatana sahip çıkmak kolay değil, bedeli ağır. Bu ağırlığı taşıyamayanlar zamanla siyasi görüşlerini ve politik tavırlarını, menfaatleri veya başka sebeplerden değiştirebilirler. Bu hususta diyecek bir şeyimiz yok. Ama çizgisini değiştirip eline fırsat geçtikçe Ülkücüler adına gazete köşelerinde televizyonlarda camiamızı şahıslar üzerinden karalamaya, kötülemeye çalışmaları bizleri üzüyor. Gazetelerde Ülkücü Hareketin menfaatlerine ters düşecek ilanlarla, yazılarla belirli yerlerden gedik açmaya çalışanların genel de Ülkücü hareketin yükselişe geçtiği seçim süreçlerinde ortaya çıkmaları samimi olmadıkları kanaatini uyandırmaktadır.

Ülkemizin içinde bulunduğu şu zor günlerde kenetlenmemiz gerekirken yapılan bu tür girişimler Ülkücü Duruşa sahip herkes tarafında kınanmaktadır ve kayda değer bulunmamaktadır.

Ülkemizin geleceği için gerekli olan siyasi otoritenin merkezi dün de bugün de Milliyetçi Hareket Partisi olmuştur.

Bunun bilincinde olarak yapılacak seçimlerin ülkemiz için önemi ortadadır ve her zaman olduğu gibi oyumuzun adres MHP'dir ve hep öyle olacaktır.

İhsan Barutçu (MHP İstanbul İl Başkanı)

1979 ile 1991 yılları arası, Selimiye, Maltepe, Paşakapı, Sakarya, Bartın, Gaziantep, Maraş ve Konya cezaevlerinde yattım.

29 Mart Yerel seçimlere sayılı günler kala Partimize yönelik hazırlanan senaryoda, faydacı, çıkarcı ve ülkücülükten geçinenlerin; yine bu sahnede rol aldıklarını görmekteyiz. Buna binaen, boyunlarına astıkları Yusufiyeli yaftasıyla kendilerini kamufle edenleri, cezaevini de, işkenceyi de ve o süreci yaşamış İl Başkanı olarak bizde biliriz.

O şartlarda Ülkücü kimliğimizle onurunu muhafaza etmek ne kadar önemliyse aynı onurlu duruşu parti, Ocak ve Teşkilat bünyesinde gayri milli unsurlara karşı devam ettirmekte en az o kadar önemlidir.

Cezaevi edebiyatı yapıp, o şartlarda arkadaşlarını satanları da biliyoruz. Cezaevinden çıktıktan sonra mecrasından sapıp, birilerinin veya bir yerlerin dümen suyuna girenleri de tanıyor ve biliyoruz. Kim ki, ülkemizin kritik bir döneminde Milliyetçi Hareket Partisi'ne, Ülkücü kimlikle, Yusufiye kimliğiyle karşı tavır geliştiriyorsa en azından kendi geçmiş mücadelesine saygısızlık ediyorlar.

Bu da gerçek Yusufiyelileri ve ülküdaşlarımızı derinden üzüp öfkesini de kabartıyor.

Bu hadiseyi görmezden gelerek gaflet ve delalete düşen ihanet değirmenine su taşıyanlar, yaşayan ve rahmete yürümüş olan dava arkadaşlarımızın vebal ve ahlarıyla onulmadık kahra düçar olacaklarını bilmelidirler.

40 yıllık şanlı mücadelemizde ifade etmeye çalıştığımız kişi ve olaylarda bu örnekleri görebiliriz.

Dirayetsiz, korkak oportünist ve müntedlerin sefil ve rezilce akıbetleri bilinmektedir.

Feraset sahibi aklıselim Yusuf iyeli dava arkadaşlarım, Kurt postuna bürünmüş çakal ve tilkilerin tesirinde kalmayacak kadar Bozkurt duruşlu, Ötüken yüreklidirler.

Yol Arkadaşlığı, Ülkücülük ve Yusufiyelilik ancak böyle bir denklemin sonucudur.

Yunus Meral (MHP Tekirdağ İl Başkanı)

1977-78 yıllarında İstanbul Şişli'de Gençlik kolları başkanlığı yaparken 1978, 12 Eylül gecesi gözaltına alındım. 8 gün işkence sonucu üzerime verdirilen ifadelerden dolayı tutuklandım. İlk mahkemem sivil olmak üzere sıkıyönetim ve 12 Eylül mahkemelerinde 27 ay, 7 idam ve çeşitli maddelerden yargılandım. Sonuç olarak 1981 Ocak ayında kızıl mahkemeler tarafından 56 sene cezaya çarptırıldım.

İlk girdiğim cezaevi Bayrampaşa cezaevi idi. Tutuklandıktan 20 gün sonra, İstanbul Ülkü ocakları tarafından cezaevi başkanlığına getirildim.

1979 yılında 60 kişi samsun cezaevine sürüldük. Samsun cezaevinde Başkanlık görevim devam etti. 8 ay kadar orada kaldıktan sonra, Selimiye askeri cezaevine götürüldük. Selimiye'de koğuş başkanlığı yaptım. Bir yıla yakın orada kaldıktan sonra, Maltepe askeri ceza evine gönderildik. Maltepe askeri cezaevinde uzun süre başkanlık yaptım. Orada da adam gibi davamızın mücadelesine devam ettikten sonra 56 yıl cezaya çarptırıldım. Sonra; Maltepe 3 nolu askeri cezaevine geçtik. 20 günde orada başkanlığım devam etti ve daha sonra Paşakapı sivil cezaevine gönderildik. Oradan Sakarya cezaevi, Çanakkale cezaevi, Gaziantep F Tipi ceza evine sürgün edildik. Bursa E tipi, Bursa Özel tip cezaevi. Ve tekrar Sakarya E tipi cezaevi. Son olarak Kayseri yarı açık cezaevi. Kısacası 13 yıl ceza yattım, 13 ayrı cezaevinde kaldım. Saydığım cezaevlerinin hepsinde cezaevi başkanlığı yaptım.

Dertleri derdim, sevinçleri sevincim oldu. Kısacası dava arkadaşlarıma hizmeti şeref saydım. 13 yıl eğilmeden, bükülmeden en zor şartlar altında dahi, davamızı en iyi şekilde temsile çalıştık.

Bursa cezaevinde "Bir mahkumiyetin Anatomisi" isimli bir kitap yazdım, iki baskı yaptı. "Bizim dergah" isimli bir dergi çıkardım, bir yıl genel yayın müdürlüğünü ve baş yazarlığını yaptım. (Not: cezaevinde sonuçlanması gereken dergi dışarı çıkınca sıkıntı oldu) Çanakkale cezaevinde arkadaşlarıma yağlı boya resim öğretmeyen komünist öğretmene kızdım ressam oldum, 8 arkadaşımı ressam yetiştirdim. 52 adet yağlıboya tabloyla açtığım resim sergisi, Bursa'nın en güzel sergisi olarak manşet oldu.

Gelelim aslolan konuya: Milliyetçi Hareket Partisine oy vermeyin diyen hiç kimse beni temsil etmez ve edemez. Eğer konu Yusufiyeliler Derneği ise, henüz okudum. Kime hizmet ettiklerini inşallah bilmiyorlardır, biliyorlarsa önce Türk milletine sonrada zindanlarda işkence, zulüm gören, çile çeken gönül erlerine, onların davasına, nasıl yazık ettiklerini anlayacaklardır. Üç-beş kişinin kalkıp zindanlarda hayatı karartılan 40.000 kişi adına bunları söylemesi, ben ülkücü olmaya çalışan Yunus Merali, bir Yusufiyeli olarak yüreğimden hançerle yaralamıştır.

...Ve... Ben soruyorum? Kime vereceğiz oylarımızı, Allah aşkına şu partiyi de gösterin. Sizin dediğiniz gibi kimse gidip boş oy kullanmaz. Mutlaka kullanacaklardır. Ülkücünün kanını emen Melih Gökçek'e mi? Yoksa AKP‘ye mi?

Tenkit edin, eleştirin, hatta birazda acımasız olun başım üstüne. Nasıl böyle bir şeye tevessül edebilirsiniz anlamıyorum. Bu arada sormakta lazım, Bu ilana rağmen, MHP nin oyları artarsa şu an itibarı ile ne düşünüyorsunuz!

Ben şuan Milliyetçi Hareket Partisinin İl Başkanıyım. Mensubu olduğum partimle de gurur duymaktayım. Türk Milletinin özünden çıkmış, şerefle büyük Türk Milletine hizmeti gaye edinmiş bir partinin adıdır bana göre MHP de Rahmetli Başbuğumuzun da emanetidir.

Sayın Genel başkanımız ilkeli, bilgili, dürüst, bu gününü iyi okuyup yarınını, yarınların yarınını iyi gören bir lider bana göre. Bu özellikleri ile de bir kısım insanımız tarafından zor anlaşılıyor olsa gerek. Şurasını rahat söyleyebilirim. Sadece günü kurtarmaya çalışsa idi, rahat anlaşılırdı. Fakat sadece günü kurtarırdı.

Kısacası Türk Milletinin yetiştirmiş olduğu şerefli bir evladıdır.

...Ressam tablosunu bitirmiş şehrin en kalabalık yerine koymuş. Yanına da bir işaret kalemi koymuş. "Lütfen hatalı gördüğünüz yerleri işaretleyin" diye birde yazı bırakmış. Bir hafta sonra ne görsünler tablonun her tarafı işaretlerle dolu. Aynı tablonun yenisi aynı yere konulmuş, yanına çeşitli fırça ve değişik renklerde boya bırakılmış, üzerine bir not düşülmüş. "Lütfen hatalı gördüğünüz yerleri düzeltiniz" denmiş. Bir hafta sonra tabloya bakıldığında, hiç kimsenin tabloya en ufak dokunmadığı görülmüş.

Ne yazık ki, elimize fırçayı alıp tablonun kenarını bile düzeltmiyoruz. Hiçbir tabloyu da beğenmiyoruz.

Not; Hiç kimseye borcum yok, yarına hesabımda yok...

Allaha emanet olun.

İlhami Erdoğan (Ozan İlo, Ankara)

"Allahın selamıyla selamlıyorum; selamın aleyküm. Ben İlhami Erdoğan. Sizin Ozan İlo diye bildiğiniz İlhami.

"Ülkücü hareketin mensupları kurşun asker değildir, seçmen bazında da eğitim oranı ve analiz kabiliyeti yüksek insanlardan oluşur."

Bunları ifade etmek bizim sorumluluğumuzdur. Bizim bu noktada hiçbir hesabımız yoktur. Biz, Allah'a hesap veririz. Hayatının baharında toprağa verdiğimiz şehitlerimize de hesap vereceğiz. Bu sorumluluk içinde, doğruları yazmaya devam edeceğiz. Bunu vicdanımız emrediyor. Yüreğimiz de el veriyor.

Haber aynen şu şekilde;

"MHP'deki işgali sona erdirmek için, 29 Mart seçimlerini Devlet Bahçeli ve ekibi açısından bir referandum haline getirmeliyiz.

Bütün il ve ilçelerde, belediye meclislerinde MHP adaylarını destekleyelim, fakat Bahçeli ve yönetimine hayır demek için il genel meclisi pusulasında boş oy kullanalım.

Böylece, MHP'ye zarar vermeden Bahçeli ve ekibinin işgalinden MHP'yi kurtarmak için son şansımızı kullanalım. Bundan sonra MHP'nin de Türkiye'nin de başka şansı olmayacaktır."

Bir Yusufiyeli olarak bu haberi okurken büyük şoklar yaşamadım dersem yalan olur. Bu mantık bir Yusufiyelinin mantığı olamaz! Bunu yazan gerçekten Yusufiyeli ise, bu mantıkta olmasının sebeb-i hikmeti ne ola acaba?!!

Bu, ülkenin içinde bulunduğu şu ortamda olabilecek ve kabul edilebilecek bir durum değil maalesef. Ülke, derin bir uçurumun başına getirilmiş, ha düşürülecek,

ha düştü derken, onu o uçurumun kenarına getiren gâfillerin ekmeğine tereyağı sürmekten başka neye yarayacak bu tavır, bu yazıyı yazana ve yayınlayanlara sormak lazım!!!

Bu yazıyı ne gâye ile ve en kötüsü de nereye ve kimlere yaranmak için yazdınız?

Bizler eğer gerçekten Ülkücüysek, bu bizim iç mes'elemiz değil mi? Hani, kol kırılır, yen içinde kalırdı? Hani, son nefer, son nefes, son damla kana kadar, Allah, silâh ve Vatan için yeminlerimiz? Hani, İlâ-yı Kelîmetullâh Nizâm-ı Âlem dâvâsının

dâvâcısıydık? Ne oldu şimdi bütün bu değerleri sıfırladık mı yoksa? İktidara Ülkücünün oyunu mu peşkeş çekiyoruz "YUSUFİYELİLER" diye yoksa?

Bir takım sıkıntılarımız olabilir! Birilerimiz birilerimizi sevmiyor, istemiyor da olabilir!

Ancak, bunun yolu, hareketin önüne engeller koyarak, hareketi Millet nezdinde rencide ederek olamaz, olmamalı! Malum yazıyı yazan kişi;

-"Ülkücü hareketin mensupları kurşun asker değildir, seçmen bazında da eğitim oranı ve analiz kabiliyeti yüksek insanlardan oluşur." diyor. İyi güzel de kardeşim, ne demeye BÜTÜN ÜLKÜCÜLERİN ve dâhi koskoca bir Milletin, bunlardan (AKP'den) kurtulmak için yakaladığı bu büyük fırsatta, neden MHP'ye oy vermeyin diye ortaya çıkıyorsun ve bunu basın yayın yoluyla ifâde etme gereğini hissediyorsun?!! Yukarıda da dedim, ben bunun SEBEB-İ HİKMETİNİ kavrayamadım!!! Bu yazıyı yazan kardeş, herkesin bir hesâbı varsa, Allah'ın da bir hesâbı vardır ve O(c.c.) hep gâlip gelir!

Hayatının 12 yılını Yusufiyelerde geçirmiş bir ülkücü olarak, (Bursa, Eskişehir, Mamak özel tip cezaevleri) ben bu tavrınızı hiç hoş karşılamıyorum. Hoş karşılamadığım gibi de bu tavrınızın bir ülkücü tavır olmadığı kanaatimi buradan haykırıyorum.

Avni Kurtuluş (Niğde)

Selamın aleyküm, kıymeti özünden, yüreğinden, imanından, kanından, tavrından, tarafından tevellüt olan ülküdaşlarım, kardeşlerim. Vicdan sahibi her ülküdaşım gibi ben de Yusufiyeliler Teşkilatı tarafından verilen ilanı okuduktan sonra bu satırları yazmak mecburiyetine inandım ve tavrımı ve tarafımı beyan etmenin zaruretini gördüm.

Biz önce Türkeş'i sevdik, sonra adını koyduk bu muhabbetin; Başbuğ Türkeş. Sonra her sevdanın bir kavgaya muhtaç olduğunu hissettik. Açlıkla, cehaletle, sevgisizle, imansızlıkla, ahlaksızlıkla kavgaya. Sonra nurlu sabahlar, kutlu yarınlar derdine düşmüşken kara zindanları gördük. Toprağa ülküdaşlarımızı verdik. İpi kopmuş tespih taneleri gibi duvar diplerinde durduk. Nurlu sabahlar yerine kara zindanlar gördük. Beni bilen bilir, adım Avni KURTULUŞ. Adana-Çukurova bölgesi, Niğde civarında geçti yıllarım. Başbuğumun Özel Eğitim gurubunda idim. Liderimiz Devlet Bahçeli'yi 1980 öncesi yıllardan tanımaktayım.

Sıkıyönetim mahkemelerinde ve özel tip cezaevlerinde bıraktığım yıllarımın kıstasında böyle bir yazıya katlanmak zilleti asla ve asla yoktur. Benim neslim 10-11 yıl arasında mahkumiyet ve mağduriyet çekmiştir. Antep'i, Mamak'ı, Malatya'yı, Ulucanlar'ı, Kayseri cezaevlerinde ortalama ömrümüzün 1/6'sı geçti ve bugün davasında ve çatısında bir sıkıntı olmayan asıl Yusufiyeliler hâla benim ülküdaşlarımdır. Siz değil. Bu isim kimsenin ekmeğine yağ sürmeyi hoş görmez.

Ülkücülük bir sevda ve bu sevdanın yaşaması fedakârlıklara ve feragat fıtratlı nesillere bağlı. Ömrünü bu sevdaya vakfetmiş bir Genel Başkanın Liderliğinden dolayı gurur duyuyor ve Rabbime Hamd ediyorum. Yarım bıraktığım okul, cezaevlerinde geçen yıllarım, şehit düşen ülküdaşlarım, istikbal veren gönüldaşlarım ve bu hissiyata ortak olan dava arkadaşlarımın desteği ve Cenab-ı Hakkın izniyle koltuğunda oturan Devlet Beğ'e olan kininizi gözüm gibi kapkara sayfalara dökerken bu yazdıklarımın hangisini düşündünüz?

Yanlış yapmaktasınız, bu üslup Ülkücü üslubu değil. Yanlış yapmaktasınız, bu ilan Ülkücü Hareketten başka herkesin işine gelmekte. Yanlış yoldasınız, Devlet Bahçeli, ülkücülüğünün zekâtıyla hizmet ettiğiniz bütün kürsüleri satın alır. Yanlış yoldasınız, hesabını zor vereceğiniz hatta veremeyeceğiniz cümleleri kendinize yük etmişsiniz. Yanlış yoldasınız, ben bir Yusufiyeliyim ve benim adıma kanaat bildiremezsiniz. Yanlış yoldasınız, sevgideki serbesiyetinizi sorgulamıyoruz ama saygıdaki mecburiyetin esasına sizi davet ediyoruz. Ayrıca size bir şey sormak istiyorum;

Siz neden varsınız?

Naim Yanık (Ankara)

"Ol deyince olduranın adıyla, bismillah der, Rabbimin selamıyla selamlarım. Ben Naim Yanık. 13 yıl yattım. Davam ve şerefim adına. Kimsenin emriyle değil, tarla meselesinden hiç değil. Yattığım yerin genel adı Yusufiye ya da taş medrese. Hiçbir okulda öğretmediklerini öğrendik. Bazen de dışarıda hiç olmadığımız kadar özgür, hür. Genel adı Yusufiye, özel adları, Ankara-Mamak-Ulucanlar, Kayseri, Kırşehir, Malatya Özel Tip Cezaevleri.

Bir gazetede Yusufiyeliler Derneği diye bir derneğin ilanını okudum. Vay be dedim. Ne günler gördü, görüyor, görecek bu kafile. Kaç çemberden çıktı da bu hareket, kaç kez kalemi kırıldı, kaç kez yarını çalındı sözlerimizin ama böylesini hiç görmemiştik. Yazık diyorum. Yazık.

"Ülkücülük bir süreçtir", artık tamamen böyle düşünüyorum. Ölünce mezar taşlarımızın üzerindeki yazıda bu süreçteki notumuz belli olacak. Bu dernekteki arkadaşlar da sıkıntı gördüler fakat böyle olmamalıydı beyler. Bunları siz söylememeliydiniz.

Bu hareketin ve milletin namusunu MHP'den başka hangi gemide taşıyacağız. Bu gemi de Devlet Bahçeli gibi namus, ahlak ve faziletinden emin olduğumuz muhterem bir şahsiyetin elinde, liderliğinde. Bakın kendisi liderimdir ve benim davamdan başka hiçbir hesabım yoktur. İnancım odur ki, kendisinin de Allah rızası ve milletin-devletin bekasından başka hiçbir gayesi ve hesabı yoktur. Hal böyleyken sizin hesabınızı anlayamadım.

Suat Günel (İstanbul)

İnsanı yaradan ve onu akıl ve İslamiyet gibi yüce iki değerle şereflendiren yüce Allah (c.c)'a hamd ve senalar olsun, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız, sevgili Peygamber (S.A.V) Efendimize ve onun değerli eşrafına, dört halifeye ve enbiyaya, Anadolu'da Türk birliğini, din birliğini, dil birliğini, bayraklaştıran ecdadımıza, 12 Eylül öncesi ve sonrasında taşıdıkları meşalenin aydınlığından korkanlar tarafından, hunharca katledilen Ülkücü Gençliğin şehitlerine, yetimlerine, garip ve gurebasına Taş Medreselisine ve Yusufiyelisine

Değerli Ülküdaşlarım ve kıymetli Dava arkadaşlarım

Ülkücü gençliğin siyasi temsilcisi olan MHP'nin seçim sürecine girdiği bu günlerde, benim gibi Hz. Yusufiyeliler adına kaleme alınarak basına deklare edilen bir takım bildirileri ve bu bildirilere karşı duran arkadaşlarımızın takındıkları tavırları ve sinkaflı kelimeleri taraflara yakıştıramadığımı, sizlerle paylaşmak istedim.

Sinkaflı kelimelerle bir birine saldıranlar ne kadar Yusufiyelidir. Hz. Yusuf kendisini kör kuyulara atan kardeşlerini nasıl karşılamıştı, onlara nasıl davranmıştı. Bunları benim kadar sizlerde biliyorsunuz. 14 Ekim 1978 yılından itibaren silahlı çete kurmak ve bu çetelerin halkı kıtale teşvik etmek vs. vs. eylemlerden dolayı 146/1 (İDAM) suçlamalarından dolayı, demir kapının mazgal sürgüsü şırraaak sesi ile her açıldığında sıra bana mı geldi psikolojisi ile yıllarını alnı secdede dua ile geçirmiş, bu durumda sırasını vakarla beklemiş ve hapishanelerde Taş Medrese ve Medrese-i Yusufiye söylemlerini ilk dile getirmiş bir dava adamı olarak, benim imzamı attığım terimlerle bana hitaben bildiriler kaleme alıp, bu bildirileri MHP'nin seçim ve kongre günlerinde yayınlamaya kimsenin hakkının ve hukukunun olmadığını siz değerli dava arkadaşlarıma beyan ederim.

Yusufiyeli olmak için Yusuf gibi olmalı.

Ülkücü gençlik hastane, hapishane ve mezarlık çemberi içerisinde kutlu bir savaş verdi. Bu kutlu savaşta binlerce arkadaşımızı kara toprağın bağrına gömdük. Binlercemiz vurularak sakat kaldılar. Binlercemiz hapishanelerde ömrümüzün on yıllarını envai çeşit işkencelerle, tarihin en büyük sosyal bedelini ödedik. Ben bu bedeli hala ödemeye devam ediyorum. Allah (c.c) rızasını kazanmak için yola çıktım, kendimi ve sizleri Cund Allah olarak gördüm. Benim mücadelem, kavgam, yarışım, hayata ve dünyaya bakışım bu minval üzere olmalı, sıkıntıda, darda Yusuf gbi durmalı. Sallanarak kıbleye dönenlerin aşkına, Başbuğumun emaneti mukaddes davanın selameti aşkına, ayrıştırmak değil, kaynaştırmak ve kucaklamak adına, Aleme nizam vermek için önce kendimize nizam vermeli.

Mehmet Karagülle (9 Yusufiyeli adına)

Her seçim yaklaştığında kendilerini Yusufiyeliler olarak adlandıran bazı ihanet ve ittifak güruhları sanal teşkilatları kurarak ülkücülük oyunu sergilemektedirler ve güruhlara çanak tutan, sitelerinde logolarını yayınlayan bazı gazeteler, güya ( sizler onladınız o gazeteyi ) o malum gazete her seçim arifesinde MHP'nin başarılı olmasını, tek başına iktidar olmasını istememektedir.

Size soruyorum ülkücülük bumudur. MHP dimdik ayakta Başbuğ'mun izinde yoluna devam ediyor seçim sathına girdiğimiz şu günlerde, kendini yusufiyeli sanan yaptıkları açıklamalara bakınız. Kendilerini daha önce Büyük Birlik'te özleştiren bu zatlar orada bir şeyler bulamayıp, her halde AKP'nin borazanlığına soyundular güya AKP'nin ekmeğine yağ süreyim diye devamlı sayın Genel Başkanımız Dr. Devlet BAHÇELİ ile uğraşıp kendilerini bir şey sanacaklar her halde. Bizler de bu dava için cezaevlerinde yattık ama kendimizden ödün vermedik ölürsek bu dava için ölürüz Başbuğumuz Türkeş liderimiz Dr.Devlet BAHÇELİ,Ülkü Ocakları Genel Başkanımız Harun ÖZTÜRK'tür. Biz Kocaeli-Gebze İlçesinde bu haberi okuduk biz de diyoruz ki Ülkücülük oyun değildir. Fikri vardır, zikri vardır. Ve yolundan sapmadan yoluna devam etmektir.

Bizler bu zatları kınıyor, taktiri ülkücü kardeşlerimize bırakıyoruz. Satırlarımı bu sözlerimizle bitirmek istiyoruz. MHP'yi rahat bırakınız, Ülkücülerle ve Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli ile uğraşmayı bırakın. Bizler her zaman Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin yanındayız. MHP' deyiz, teşkilatlarımızın emrindeyiz.

Mehmet Karagülle
Giresun
14 Yıl

Etem Osmanaoğlu
Artvin
8 Yıl

Mustafa İlter
Bursa
9 Yıl

Derviş Yapar
Kayseri
8 Yıl

İsmail Demiray
Bursa
10 Yıl

Ali Acar
Bursa
10 Yıl

Nezir Şen
Bitlis
10 Yıl

Mustafa Çağlıbulanık
Kayseri
7 Yıl

Sebahattin Çakır
Kırşehir
9 Yıl



BAŞBUĞUMUZ ALPARSLAN TÜRKEŞ,

LİDERİMİZ SN. DR. DEVLET BAHÇELİ,

ÜLKÜ OCAKLARI GENEL BAŞKANIMIZ HARUN ÖZTÜRK,

TANRI TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN.



Cafer Yaylan (İstanbul)

1980-1991 arasıda, Gayrettepe Şube, Harbiye, Selimiye Kışlası, Kartal-Maltepe Cezaevi, Mamak Askeri Cezaevi, Bursa Özel Tip Cezaevi'nde yattım

DİKKATE VE KAALEYE ALMIYORUM

Yeniçağ Gazetesinde Yusufiyeli Ülkücüler olarak ilan verenler, ülkemizin içinde bulunduğu kötü gidişata MHP çatısı altında dur demek varken yaptıkları talihsiz açıklamayla 1980'ler de Yusufiyeli olmamıza sebep olan davamıza, teşkilatımıza milletimize ve devletimize ne denli zararda bulunduklarının farkında olmayanlar taşıdıkları -nefsin kölesi - olanlara seslenmek istiyorum...

Verdikleri ilanı dikkate ve kaaleye almıyorum.

Madem davamızda hakkınız çok bu uğurda cezaevlerinde çile çektiniz -ülkenin kötü gidişatına dur diyecek nitelikte önem taşıyan 29 Mart seçimlerinde Türk Milliyetçilerinden sergilemelerini istediğiniz duruş, ülkücü edebe ve adaba uyuyor mu? Milliyetçi Hareket Partisi çatısı altında geceli gündüzlü çalışan binlerce teşkilat mensubu ülküdaşlarımızın emeklerini, moral ve motivasyonları ---içinde kölesi olduğunuz nefsin ve bindiğinizi kayığın küreğini kimler için çektiğinizi düşünün düşünün ki -"ne uğruna ne için ve neler için cezaevlerinde çile doldurduğunuz günleri tekrar hatırlayın. -Lider-Teşkilat ve Doktrin-olmazsa olmazımız olduğunu tekrar hatırlamanızı Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in "Çözümü Sunulmayan her eleştiri Fitnedir ve Hz. Peygamberimizin "Fitne Katilden beterdir" hadisini bir kez daha düşünün...

Milliyetçi Hareket Partisi, Genel Başkanımız Devlet Bahçeliyle, Genel Merkeziyle, İl İlçe Belde ve Mahalleriyle ülkücü dünya görüşüne sahip Türk Milliyetçilerinin tek adresidir ve 29 Mart Yerel seçimlerde mührü üç hilalimize vuracağız..Bu da böyle biline..

Sizleri de MHP'ye oy vermeye davet ediyorum.



http://www.etikhaber.com/content/view/73617/28/
 
yazık üzüldüm bak şimdi o yatan ülkücülere

adam 7 tip'linin öldürülmesi oalyına karıştığı için hala ceza evindeymiş.
yazık

oysa ömrü boyunca bir cana bile kıymamış sadece bir kadını kolundan yanlışlıkla yaralamış olan deniz gezmiş, hüseyin inan ve yusuf aslan gibi asılmış olsaydı şimdi cezaevinde olmazdı

yazık çok üzüldüm
 
tabi caaanımmmm ...sadece kadını kolundan yaraladı :goz:

oda yanlışlıkla :goz:

başka hiç bir suçu yok bunların zaten hepsi bir melekti 3 tane melek :melek:melek:melek



bak bende çok üzüldüm bi kadını kolundan yaraladı die adammı asılır yahu :goz:
 
[Komunistler Kimseyi Katledmedi Öylemi ?


Dilimizden Düşürmediğimiz , Önkuzu

--------------------------------------------------------------------------------

DURSUN ÖNKUZU, Cennet ülkemizin güzel beldesi, bozkurtlar yuvası Tokat'ın Zile kazasında dünyaya geldi..
Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda tahsil görürken İşgal altındaki okulda komünistler tarafından yakalanıp üç gün süren ve bisiklet pompasıyla ciğerlerine hava basmaya varan ağır işkenceler yapıldıktan sonra, 23 KASIM 1970 günü, okulun üçüncü katından aşağıya atılarak şehid edildi...




ERHAN CENGİZ
(1962 - 30.08.1980)


18 yaşında olup lise mezunuydu. Ailece, İzmit'te oturuyorlardı. Olay günü, gece saat 22.00 sularında, İstanbul - Şehremini'de, Başvekil Caddesi, Odabaşı Meydanı'nda bir görüşme yapmak için girdiği telefon kulübesinde, 9 komünist tarafından kurşun yağmuruna tutuldu. Kalbine isabet eden kurşunla iç kanama geçirerek şehid oldu. Ruhu şad olsun.

Henüz 18 yaşındaydı... Fakat, yaşından beklenmeyen bir olgunluğa sahipti...
Yaşıtları kahve köşelerinde tavla oynarken, yaşıtları meyhanelerde, diskoteklerde sabahlarken... mensubu olduğu milletin meselelerine sahip çıkmış, Türk milletini mutlu, Türk devletini güçlü kılma mücadelesinin ağır yükünü omuzlamış, inandığı kutsal dava uğruna gecesini gündüzüne katmıştı...

Türk milletinin, Türk devletinin, bugün içinde bulunduğu durumda gezip tozmak, eğlenmek, gülmek bize haram diyordu... O da her Ülkücü gibi davasına vakfetmişti özel hayatını... Vatan hainleri için bir korku, vatanseverler içinse bir sevgi ve güven abidesi haline gelmişti çevresinde...

Kendini her yönden bir dava ve teşkilat adamı olarak yetiştirmişti ERHAN...
Bir set çıkmıştı ihanet şebekelerinin karşısına ve onların oyunlarını bir bir bozup, milletimizin gözleri önüne sermeye başlamıştı...

O'nun bu faaliyetleri, Türkiye üzerinde karanlık emeller besleyen vatan hainlerini dehşete düşürmüştü... O, milletine ve davasına hizmet ettiğini bilmekle beraber, bu mücadeledeki yerini ve hizmetinin ne kadar büyük olduğunun idrakinde değildi belki...

Ama kızıl kuklalar farkındaydılar ERHAN'ın bu mücadelede yerinin yerinin büyük olduğunun...

Ve, karanlık odada alınan karar, yine karanlık bir gecede uygulandı..

ALLAH RAHMET EYLESİN MEKANI CENNET OLSUN.RABBİM BİZE ŞEHİTLERİMİZİ UNUTTURMASIN



LEVENT BAYKAY


1974 yılında Yıldız Üniversitesi Gece-Elektrik bölümüne başlayan Levent Baykay aslen İzmir Bornovalıdır. Maddi durumu iyi olmayan Levent Baykay, bu sebeple Beşiktaş Barbaros Bulvarında bir elektrik bürosunda çalışmış, bir yandan eğitimini devam ettirirken bir yandan da ailesine maddi destek sağlamıştır.

Mertliği, efendiliği ve çalışkanlığıyla tanınan Levent Baykay bu özellikleri bünyesinde bulunduran her Müslüman Türk’ün yapması gereken, vatanını, dinini, dilini koruma görevini canla başla yapmış bu uğurda her türlü fedakarlığı göstermiştir. Dava adamı olarak Türk milletinin kahramanlar listesinde yıldızlaşmıştır

Koministler tarafından sürekli taciz edilmiş, evi kurşunlanmış, tehdit notları bırakılmıştır. Fakat o hiçbir zaman korkmamış, yılmamıştır. Ta ki 19 Aralık 1977 akşamına kadar. Kendisiyle aynı büroda çalışan bir komünist ve onun arkadaşları tarafından, kapalı durumda olan büronun içine gizlice sızılarak, abdest aldığı sırada haince saldırılmıştır. Kafasından ve göğsünden vurulmak suretiyle vurulmuştur. Apartman kapıcısı onu yerde ”Lâ ilahe illallah Muhemmedün resulallah” derken bulmuş hastaneye kaldırılırken şehadet mertebesine ulaşmıştır. O Yıldızda şehadet sancağı altına giren ilk şehidimizdir.

1 Ağustos 1979 Cuma

Lise öğrencisi olup ailece İstanbul'un Eyüp-Pazarcık semtinde oturuyordu. Ülkücülük suçundan(!) girdiği cezaevinden yeni çıkmıştı. Olay günü, Ramazan ayında, annesi ve kız kardeşi ile birlikte mahallelerindeki bir camiye teravih namazı kılmak için giderken, yanına yaklaşan komünist bir militan tarafından susturucu takılmış bir silahla vurularak şehit edildi. Cenazesi, Eyüp Mezarlığına defnedildi.

Mekanı Cennet olsun.(
[/FONT]

Vee Binlercesi .... !
 
Geçmişten ders alamamış gençler;
hala birbirinizi yemekle meşgulsünüz.Amacınız;
okuyup,bilgili birer vatansever olmak iken,
küllenmiş ateşten premetuslar yaratmaya çalışmanın anlam ve manası yoktur.
Sağcıda ülkesini sever,solcuda,ama yeter ki;
gönülden sevsin.....

Milliyetçi olmak için illaki bizler gibi bozkurt olmak geremez.Bozkurtluk bizim hem siyasi,hemde dünyevi tercihimizdir.
Önemli olan;
Vatan ve millet bölünmezliğidir.Sahip çıkın...
 
konunun en üsttündeki başlığın iddiasına göre ve yaşanan yakinen bildiğim sıkıntılara ve ardından gelen yıllarca süren dezenformasyonlara göre evet ülkücüler bu darbenin gerçektende mağdurudur.. ama bunu derken sol ağızların kaynaklarından da birileri derseki şurda şurda da hala aynı suçlardan yatan solcularımız vardır derse onada inanaırım ve ozaman aynı kanıya varırırım.. fakat burda artık düşünülmesi gereken şey s.d.k yarıştırmak değil,canlı şahitleriyle işte örnek olarak verilen merhum muhsin başkanın ifadeleriyle sağ yada sol bir okumuş neslin,okuyan ve düşünen bir gençliğin üzerinden silindir gibi geçen tatminsiz ve ego yüklü beyni ihtiras bulamacıyla bezeli darbe heveslilerinin keyfiyle mahvedilmiş bir hayatlar manzumesi durmakta önümüzde..

gelinen noktada o düşünen ve sorgulayan gençliğin yerine apolitize edilmiş bütün derdi;ağız-mide ve tenasül organı derekesine düşürülmüş,çilesiz,fikirsiz,zikirsiz,şükürsüz,riyakar,asi,bir gençlik yaratıldı zamanımızda. ve geleceği emanet edeceğimiz nesli bugün ruhsuz bedeniyle görüyoruz milletin istikbalinde.
geçmişin kırdırılan gençleri hatalı yada hatasız, suçlu yada suçsuz ,sorgulması bir yana bize düşmez,o günler o günün şartlarıydı, ama bugün 30.000 kişinin katili diye ezberlediğimiz apo bile idam edilmedi , ve bölücülüğün her çeşiti ,darbecilerin hiçbirisi yargılanmadı adam gibi.

keyfiliklerin ve hukuksuzlukalrın kralını yaşadı bu ülke. artık bölünmeye son ..dün halkların özgürlüğü diyenler bugün bölünmeye doğru giden ülkede ulusalcı oldular.. dün milliyetçi ve etnik türkçülük derdinde olanlar bugün düzen yanlısı çizgiye geldiler.

kimse nutuk atmaya kalkmasın,20 yaşında gençten ülkücülükte solculukta öğrenecek değiliz. ama düşünen ve empati yapan ,kendi davası ne olursa olsun önce kendi özeleştirisini yapabilen her genç te başımın üsütünde yeri var...

ne sağ-sol-ne sünni alevi-ne türk kürt kavgasına artık verecek kanımız da paramızda yok.. biraz aklıselim beyler...
 
bencede degazorun dediği gibi ülkücülerin ve solcuların eski defterleri açmasında bir hayır yok evet


bir ülkücü olarak vatanını seven sol sağ farketmez her görüşten insanı yeni tehlikeye karşı hareket etmeye çağırıyorum .


yeni tehlike kimdir derseniz ;

amerikan güdümlü fethullah ve yandaşları ve sahtekar dinciler .ikide bir ülkücülerin ve solcuların içine fitne sokmaya çalışanlarda yine bunların medyaları


80 de nasıl ülkücü - kominist çatışmasında kazanan taraf sözde dinciler sahtekar dinciler olduysa şimdide aynı şeyin olmaması için bunlara karşı ittifak yapılmalı
 
bencede degazorun dediği gibi ülkücülerin ve solcuların eski defterleri açmasında bir hayır yok evet


bir ülkücü olarak vatanını seven sol sağ farketmez her görüşten insanı yeni tehlikeye karşı hareket etmeye çağırıyorum .


yeni tehlike kimdir derseniz ;

amerikan güdümlü fethullah ve yandaşları ve sahtekar dinciler .ikide bir ülkücülerin ve solcuların içine fitne sokmaya çalışanlarda yine bunların medyaları


80 de nasıl ülkücü - kominist çatışmasında kazanan taraf sözde dinciler sahtekar dinciler olduysa şimdide aynı şeyin olmaması için bunlara karşı ittifak yapılmalı

maalesef işte tamda burada bugün yaşanan sıkıntıların ve tartışmaların tüm çıplaklığıyla gerçek yüzünü görüyoruz ve aynı oyunu oynayanların, dün birbirini kırdırdıkları insanlarına bugün 2 grubu birleştirip tek bir yere saldırıya geçmeleri sağlanıyor..

dün aynı vatanın çocuğunu sağ-sol diye vurduranlar bugün 2 gücün birleşimiyle islama ve dindara yüklenmek durumda değillermi. nasıl anlayamıyorsunuz yada anlamk istemiyorsunuz.

yeni tehlike diye gösterilen fethullah şu bu değil aslolan din ve din ekseninindeki yapılanmalar .hedefe konan şey bu. hedefe koyanda dün milleti bölen aynı darbe ekolünün derinlerdeki yapılanması değilmi.. bunu göremiyor olmak ne kadar acı.

12 eylülden sonra apolitize edilen ve dejenere edilen gençlik bugün ne vatan ne bayrak ne din ne kutsal hiçbir mefhumu tanımaz olmadımı. vatanseverliği yada yurtseverliği(sağ ve sol a göre tanımlama ) sorgulanamaz olan 2 dinamik güç olarak bugün işçi partilerle mhp yi bile aynı çizgiye sokup ,parmağıylada bu 2 kuvvete ,senin asıl düşmanın dindir dindardır diyerek; 28 şubatta aynı güçler parmağıyla hedefe koydukları ve kendi figüranlarıyla fadimeleri-aczimendileri-kalkancıları tıpkı bir tiyatrocu gibi oynatıp üzerinden de dine yönelik baskı ve şiddetini artırmadılarmı..

inanç üzerinden düşman yaratan sistem,71 de nasıl kominizmi ,80 lerde nasıl ülkücüleri hedefe koyup ,milletinasıl manipüle edip ihtilal yapmaya ve kendini haklı kılmaya çalışıyorsa bugünde aynı oyunun dün hücrelerde barıştırdığı güçlerine bugün hedefe islamı koydurup taşa tuttrmaktadır.

1000 yılda sürecek olsa mücadele edileceğini söylediği gerçek düşmanı ne 30 yıldır biteremediği pkk, nede hakiki gericiliğe bağnaz yobaz din istismarcılığına..ama o figüranların bar pavyondan çıkma sisi bozması fadimelerle, ve hangi kurumun elemanı olduğu belirlenemeyen provakatif uydurmasyon aczimendilerle başlatılan kukla oyunlarını milletin başına kakarak sergilenen ortaoyunu konjenktür gereği yutmadı ve oyunlar gladyonun yön ve hedef değişimleriyle bugün sadece belli bir ekibin (ergenekonun) tasfiyesiyle içindeki deşifre olmuş veya karın ağrısı yapan tarafı ele verilerek yeni hedefler çizilmek üzere başka alanlara kaydırılmıştır.

ABD dü bizim çocuklar dediği ülkücülere önce övgü sonrada idam sehpalarını reva gördürüp önce elini öptürüp ,sonrada öptüğü el tarafından elini kestikleri ortadayken, bugün türk -islam davasının içini boşaltıp islama saldırtır hale getiriyorsa,; dün elinde sadece alevi oyları olan CHP ve sol anlayışları bugün çarşaf açılımlarına bile zorluyorsa, ortadoğunun yeni projelerini kayda geçirtmek için bu etnik ve marjinal yapıları birbirine kaynatıp derinlerde de alternatif olarak eski demokrat kırıntılarına merkezde yapılanma izni veriyorsa, ve yüzde 1 lik oyuna rağmen gelecek için oyunu bozacak ben bu oyunu bozarım diyebilecek bir gerçek vatan sevdalısını komploya kurban ediyorsa, ben bu işlerin öyle gerçek tehlike f tipidir falan dangalaklıklarına kanmam.

ben sistemin bana hedef gösterdiği yapıya değil o yapınyı oynatan parmak uçlarına bakarım. adı ülkücü olup dindarına vuran, adı socu olup sol görev arkadaşını basan solcuya acırım.
dasnıştaydaki izleri ergenekonun pisliklerini işte bu yüzden deşifreye devam çünkü ardındaki gerçek izlewri okumann en iyi yolu ordangeçiyor.bazıları hala kuklacı izlemekten bayılıyorsa onların tercihidir. ben o devri bitirdim...
 
İşte burda yanılıyorsun;
İsam ve din birliği ve özgrce yaşanması adına yapılan her türlü hareketin taraftarı olan ülkücü camiasını,
gülen denilen ve adına gayet hatırı sayılır bir fon oluşturulmuş olan zatın iç yüzünü görmekle suçlu bulamazsınız.
Dini öğretecek ve nasıl yaşanacağını gösterecek imamlara elbet ihtiyaç vardır ama bunu sosyal yaşantı içinde lastik gibi sündürüp,ne hikmetse işin yemyeşil dolarlarla süslü olan kısmını kndi tarafına budayan insanları baş tacı yapacak değiliz.
İnandığı davayı sonuna kadar desdekleyen her görüşe saygımız vardır ama;
görüşlerini sağlam bir temele ve dayanaklara oturtmaları karşılığında.
Bizim eleştrilerimiz şahıs bazında değil,kurumsal bazdadır.Nasıl bir siyasi hareketdir ki;
örgütlenmesi ve yapılanması yurdun ve dünyanın her köşesinde ilkönceleri yumuşak kavramlarla insanların beynine işlenmiştir.
İdrak kuvvetleri yüksek olan şahısların er-geç kavraması gayet doğaldır.Bizlere düşen ve zaten yaptığımız olayları iç yüzünü sadece bilmeyenlere anlatmaktır.Sonrasında insan zaten hürdür ve dilediğini yapar.
Tıpkı genel seçimler örneği gibi..
Vatanında satılmamış kurum kalmamış yurdum insanının ve hatta burada telekoma kafam girsin diyenlerin bile oy verdiği yegane partilerinin ve sevgili hocalarının iç yüzlerini ancak ve ancak 10 sene sonra anlayabilecekleri gibi.
2 Özal devrin yaşıyoruz dediğimde herkes gülmüştü.
Ve gülmeye devam ediyorlar.
Ama sevgili annelerimize hiç soran yok,çünki ağlayan yine onlar olacak.Bizim için hava hoş,
anamızı alıp gideriz.Ama eminim ki;
kalanlar kendilerini kendi hırslarında boğanlar olacaktır.

Tek övündüğüm ve sevindiğim tarafı;
son aylarda daha önceden ülkücü maskesini takmış sözde milliyetçilerin,
özde ne olduklarını görmek.
Demek paranın hakikaten ne dini,nede milleti oluyormuş...

Kısa bir not olarak belirtmekde fayda var;
fetullahın gizli yapılanmasına karşı çıkmak dinsizlik ise,
varsın o din sizin olsun.
Bize Yüce Allah'ın (C.C.) kitabı yeter.Varsın,biz kendini müslüman hissedenlerden olalım.
 
Değerli arkadaşlar;

Ben ne o günleri gördüm, ne de yaşadım, ama çok okdum. Solcu kitaplarını okudğumda karşı taraf faşistti, ülkücü kitapları okuduğumda karşı taraf kominist. Solcular kendi yaptıklarını vatan için değerlendirirken ölenleri şehitti. Ülkücülerde pek farklı değildi. Geçmişin hesabını geçmi soramadı şimdi isimler vererek biz mi sormalıyız.

Bölünmek, biribirimizi yemekten başka bir şey değil. Zira hepimiz bu ülkenin iyiliğini istiyoruz. Kendimize yazık. Solcular sağcılara küfreder, sağcılar solculara. Peki bu kavga nerede biter nerede bitecek. Bu kavga kendimizle peki ya dışarıdan vuranlar ne zaman ceza görecek.

Bırakalım bu hesaplaşmalarıda ilerisi için neler yapabiliriz, neler yapmalıyız diye düşünelim. Hepimiz biriz.
 
Biraderler ..

Sağcılık ve solculuk yalanmış değil mi ?

Beraber yürümedikçe bu yollarda , böyle silindir gibi ezerlermiş değil mi ..
 
maalesef işte tamda burada bugün yaşanan sıkıntıların ve tartışmaların tüm çıplaklığıyla gerçek yüzünü görüyoruz ve aynı oyunu oynayanların, dün birbirini kırdırdıkları insanlarına bugün 2 grubu birleştirip tek bir yere saldırıya geçmeleri sağlanıyor..

dün aynı vatanın çocuğunu sağ-sol diye vurduranlar bugün 2 gücün birleşimiyle islama ve dindara yüklenmek durumda değillermi. nasıl anlayamıyorsunuz yada anlamk istemiyorsunuz.

yeni tehlike diye gösterilen fethullah şu bu değil aslolan din ve din ekseninindeki yapılanmalar .hedefe konan şey bu. hedefe koyanda dün milleti bölen aynı darbe ekolünün derinlerdeki yapılanması değilmi.. bunu göremiyor olmak ne kadar acı.

12 eylülden sonra apolitize edilen ve dejenere edilen gençlik bugün ne vatan ne bayrak ne din ne kutsal hiçbir mefhumu tanımaz olmadımı. vatanseverliği yada yurtseverliği(sağ ve sol a göre tanımlama ) sorgulanamaz olan 2 dinamik güç olarak bugün işçi partilerle mhp yi bile aynı çizgiye sokup ,parmağıylada bu 2 kuvvete ,senin asıl düşmanın dindir dindardır diyerek; 28 şubatta aynı güçler parmağıyla hedefe koydukları ve kendi figüranlarıyla fadimeleri-aczimendileri-kalkancıları tıpkı bir tiyatrocu gibi oynatıp üzerinden de dine yönelik baskı ve şiddetini artırmadılarmı..

inanç üzerinden düşman yaratan sistem,71 de nasıl kominizmi ,80 lerde nasıl ülkücüleri hedefe koyup ,milletinasıl manipüle edip ihtilal yapmaya ve kendini haklı kılmaya çalışıyorsa bugünde aynı oyunun dün hücrelerde barıştırdığı güçlerine bugün hedefe islamı koydurup taşa tuttrmaktadır.

1000 yılda sürecek olsa mücadele edileceğini söylediği gerçek düşmanı ne 30 yıldır biteremediği pkk, nede hakiki gericiliğe bağnaz yobaz din istismarcılığına..ama o figüranların bar pavyondan çıkma sisi bozması fadimelerle, ve hangi kurumun elemanı olduğu belirlenemeyen provakatif uydurmasyon aczimendilerle başlatılan kukla oyunlarını milletin başına kakarak sergilenen ortaoyunu konjenktür gereği yutmadı ve oyunlar gladyonun yön ve hedef değişimleriyle bugün sadece belli bir ekibin (ergenekonun) tasfiyesiyle içindeki deşifre olmuş veya karın ağrısı yapan tarafı ele verilerek yeni hedefler çizilmek üzere başka alanlara kaydırılmıştır.

ABD dü bizim çocuklar dediği ülkücülere önce övgü sonrada idam sehpalarını reva gördürüp önce elini öptürüp ,sonrada öptüğü el tarafından elini kestikleri ortadayken, bugün türk -islam davasının içini boşaltıp islama saldırtır hale getiriyorsa,; dün elinde sadece alevi oyları olan CHP ve sol anlayışları bugün çarşaf açılımlarına bile zorluyorsa, ortadoğunun yeni projelerini kayda geçirtmek için bu etnik ve marjinal yapıları birbirine kaynatıp derinlerde de alternatif olarak eski demokrat kırıntılarına merkezde yapılanma izni veriyorsa, ve yüzde 1 lik oyuna rağmen gelecek için oyunu bozacak ben bu oyunu bozarım diyebilecek bir gerçek vatan sevdalısını komploya kurban ediyorsa, ben bu işlerin öyle gerçek tehlike f tipidir falan dangalaklıklarına kanmam.

ben sistemin bana hedef gösterdiği yapıya değil o yapınyı oynatan parmak uçlarına bakarım. adı ülkücü olup dindarına vuran, adı socu olup sol görev arkadaşını basan solcuya acırım.
dasnıştaydaki izleri ergenekonun pisliklerini işte bu yüzden deşifreye devam çünkü ardındaki gerçek izlewri okumann en iyi yolu ordangeçiyor.bazıları hala kuklacı izlemekten bayılıyorsa onların tercihidir. ben o devri bitirdim...


bizim inandığımızı dangalaklık olarak niteliyorsan bizimki en düşük seviyededir .dangalaklığın asıl en yüksek seviyesi şudur.amerika ülkücülere bizim çocuklar dedi diyorsun böyle bişey yok ama amerikanın kurduğu kominizmle mücadele derneğinin izmir ve erzurum şubelerini açan ve yöneten papaz kılıklı imama inanmak dangalaklığın en üst seviyesidir .şimdi kimse hakaret ediyor falan demeye kalkmasın sen benim inandığım görüşüme dangalaklık dersen bende o papaz kılıklı imama inananların dangalaklıklarını hatırlatırım .


yine söylüyorum amerika ülkücüler için bizim çocuklar tabirini ne zaman kullanmış .kullanmışsa bile kendi çocuklarını neden idam ettirmiş (senin ifadene göre) insan kendi çocuklarını idam ettirmeye razı olurmu ? ülkücüler için değilde fettullah için demiş olmasın onu ? çünkü kendi çocuğunu açılan dava sonucu hemen yanına aldı yıllardır besliyorda ondan .asıl amerikanın çocuğu kimse onlar şuanda cia çiftliklerindeler .


solla ülkücülerin birleştirilip dine saldırtılması diye saçma bi iddia ortaya atmışsın .evet bu olmalı tabiki ama dine saldırma şeklinde değilde işbirlikçi yobazlara karşı olmalı .inanan insana saygımız sonsuz bizimde şükür inancımız var ama biz yobaz ve amerikan maşalarından değiliz .

sen saçma sapan seneryolarını üretmeye devam et .ben bir ülkücü olarak herkesi bu işbirlikçi yobazlara bu sahtekar din simsarlarına bu kitapsız amerikan maşalarına karşı bir daha solcusu sağcısı ülkücüsü kim varsa birlik olmaya davet ediyorum


evet yeni tehlike abd maşası fethullah gülen ve yandaşlarıdır.sahtekar dinciler din hortumcularıdır .asla din ve samimi dindar insanlar değildir sorunumuz olan kesim.yine tekrarlıyorum tehlikeye karşı birlik olunmalı .
 
Geri
Üst