Bütün bunlar laf ola beri gele neviinden boş tartışmalar.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı çok "Sayın" Tayyip Erdoğan - eminim çok kişi bu konuşmayı dinledi- PKKlı katillerin , uyuşturucu çetesinin başı Abdullah Öcalan için "Sayın" Öcalan diyor , Türk milletinin şehit evlatları için de kelle tabirini kullanıyor öyle değil mi ?
"Sayın" Tayyip Erdoğan'ın sözlerinin yanında bu adamın attığı manşetler ne ki?
İlahi Zaman Gazetesi .Bazen böyle mangalda kül bırakmazlar.Eyyamcılıkta üstlerine yoktur.
En basitinden bir kaç örnek :
"Inanmış bir insanin Batı karşısında, Batı'yla entegrasyon karşısında, Amerika'yla entegrasyon karşısında olması katiyyen düşünülemez."
(Zaman Gazetesi, 4 Eylül 1997)
"Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gercekleştirilmesi mümkün olmaz."
(Nevval Sevindi, Fethullah Gülen ile New York Sohbeti, Sabah Kitapları, 4. basım, İstanbul, Aralık 1997, s.39.)
Alman Dergisi: Fethullah'ın Sermayesi Amerika'dan
Alman "Yeni Sağ"ının en önemli yayın organı sayılan, Almanya'nın Berlin kentinde yayımlanan Junge Freiheit (Genç Özgürlük) dergisinin 26 Haziran 1998 tarihli sayısında, Fethullah Gülen'le ilgili bir makale yer aldı. Orhan Çandar imzasıyla yayımlanan yazının başlığı şöyle: "Karanlık bir Keşiş. Türkiye'de Amerikan menfaatleri: Fethullah Gülen ve 'Ilımlı İslam.'"Fethullah Gülen tarikatının, ABD'nin bölgedeki "Sivil Toplum Kuruluşu" olduğu belirtiliyor.
Dergi, Gülen'i yerine oturtuyor:
"Ne var ki Gülen, askerleri ve politikayla ilgilenen Türkleri, gözyaşlarıyla dolu vaazları veya dört bir yöne gönderdiği tolerans mesajlarından dolayı rahatsız etmiyor. Onları rahatsız eden, Hoca'nın politik hedefleri. Daha doğrusu: O'nun 'Allah'ın bereketiyle' akan sermayesinin gerçek kaynağı olan bir yabancı gücün varlığı. Genelkurmay bünyesinde İslamcı faaliyetleri izlemek üzere kurulan Batı Çalışma Grubu'nun bir raporuna göre, Hoca'nın çoktan iflas bildiriminde bulunması gerekirdi. Zira, onun sadece yurtdışı okullarının masrafı, taraftarlarının bağışlarından her yıl on milyonlarca dolar daha fazla. Bundan başka, bir dizi hayli tuhaf olay var. Örneğin, birtakım gizli raporlara göre Hoca'nın okullarında bir kuruş maaş almaksızın çalışan yüzlerce Amerikalı İngilizce öğretmeni veya Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde birçok yeni binanın karşılıksız olarak Amerikan misyon teşkilatlarınca Fethullahçılar'ın emrine verilmesi."
"Yahudi Lobisi, Hocaefendi'nin Kitaplarını Bedava Basıyor"
"Böylesine cömert bir yardımın, 'dinler arası diyalog' çerçevesinde verildiği, Türk makamlarına inandırıcı gelmiyor. Aynı şekilde Bnai-Brith'in (ABD'de faaliyet gösteren Yahudi lobisine bağlı bir kuruluş. Dünya çapında, basın yayın organlarında Musevilere karşı faaliyet gösteren ve yayın yapan kuruluşları rapor ediyor) Hocaefendi'nin tüm eserlerini (bedava!) İngilizce olarak yayımlama kararı alması da, uzmanları hayrete düşürüyor. Çünkü Gülen, vaazlarında 'Dünya Museviliği' hakkında pek yenilir yutulur şeyler söylemiyor. Özellikle Orta Asya'da faaliyet gösteren Gülen teşkilatının mazhar olduğu bu yabancı destek, büyük bir ihtimalle Şiiliğe ve her zaman güvenilir olmayan Vahabi İslamına karşı, bu dinin 'Ilımlı' bir türünü piyasaya sürmeyi hedefleyen Amerikan planıyla yakından ilintili. Oysa, ABD'ye sıkı sıkıya bağlı, son derece güçlü, sözde dinsel bir NGO'dan, Türkiye'nin bekleyebileceği bir menfaat olamaz. Kaldı ki, eğer bu teşkilat, Türkiye'yi Kafkaslar ve Orta Asya için bir modele dönüştürmek, Türkiye'yi bir laboratuvar gibi kullanmak niyetindeyse…"
Junge Freiheit, 26 Haziran 1998
Zaman Gazetesi, Mahçupyan’ın ağzından şunları yayınlayabiliyor ve hiçbir hicap duymuyorsa,
Zaman Gazetesi, tarih 20 Mayıs 2005:
“... AİHM kararı, Türkiye’nin önünde bir çok teknik seçenek çıkaran bir yaklaşımı tercih ederek; gerçekte Türkiye’yi kollamıştır. Eğer istenseydi, yargılamanın tekrarını özelikle vurgulayan bir ifade kullanabilirdi. AİHM’nin böyle bir dil kullanması ise şaşırtıcı olmazdı; çünkü Öcalan davası açıkça adil yargıyı ihlal eden yönlere sahipti. Askeri yargıcın varlığından iddianamenin sanık avukatlarına geç verilmesine; savunma süresinin kısıtlı tutulmasından sanığın avukatları ile görüşmesinin engellemesine kadar bir çok husus, bu davanın adil yargı kriterlerinin dışında olduğunu göstermekte. Diğer bir deyişle Öcalan davası, uluslararası hukuki dille söylendiğinde bağımsız ve tarafsız olduğu kuşkulu bir mahkemede, sanığa ‘kötü muamele’ edilerek gerçekleşmiştir”.
Baba ve Piç yazarı Ermenici Elif Şafak Zaman Gazetesinde köşe yazarı ise ,
“... Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk iki dev yazarımız; söylediklerine katılırız veya katılmayız, doğru buluruz veya bulmayız ama aykırı fikirlerini çekinmeden ifade ederek, özgürlüğü yerleştirme mücadelesine büyük katkı yapıyorlar... Özgürlük mücadelesine omuz verdikleri içinde teşekkür borçluyuz” (Şahin Alpay, Zaman Gazetesi, 27 Ekim 2005).
Orhan Pamuk'a methiyeler diziliyorsa bu gazetede ..
“... Orhan Pamuk’un ’bu topraklarda bir milyon Ermeni’nin öldürüldüğünü’ söylediği için Nobel aldığını öne sürenler, anlaşılan bu lafın ’iyi’ bir edebiyatçı tarafından söylenmemesi gerektiğini ifade etmeye çalışıyorlar. Çünkü vicdanı olan kimse o cümlenin tersini söyleyemez. Bu olayların ’niçin’ olduğu hakkında farklı görüşler olabilir; ama olayın olmamış olduğunu iddia etmek kişinin kendi fikirsizliğini itiraf korkusunu yansıtır sadece...
Orhan Pamuk öyle biri değil... Olağanüstü yeteneğini zeka, cesaret ve vicdanla birleştiren, namuslu biri. Böyle insanları ’taşımak’ tabii ki cemaatlere zor gelir...(Zaman, 20–10–2006, Mahcupyan)
Daha ne denilmeli ki bunlara ?Al birini , vur ötekine . Sanırım vazife vazifedir diyorlar , ha Kanaltürk, ha Özgür Gündem, ha Zaman. Hedef aynı olduktan sonra kanalın ne önemi var ?
Sistematik bir çalışmayla Türk milletine karşı psikolojik savaş yürütüldüğü çok açık.Ve her yerdeler.
Her neyse , bu tencere dibin kara , seninki en kara , yok yeşil vs. tartışmaların sonu yok.Bütün bunları nasıl not aldıysak Merdan efendiyi de herhalde milletçe hepimiz not almışızdır.Türk milleti kolay unutur derlerse de ben tam tersi kanaatteyim : Türk milletinin hafızası sonsuzdur.
"Sayın" Tayyip Erdoğan'ın eli kanlı bir teröriste , Türkiye Cumhuriyeti'ne , anayasal düzenine , devletine , milletine , vatanına saldıran bir köpeğe "Sayın Öcalan" demesi ve her gün şehit haberleriyle Türk milletinin yürekleri dağlanırken "Sayın" Tayyip Erdoğan'ın Türk milletinin şehitleri için "kelle" tabiri kullanmasını, Merdan Yanardağ'ın yaptıklarını ve yine aynı şekilde Zaman Gazetesi'nin yaptığı bu habere rağmen yukarıda saydığım çirkinliklerini not edin.
Son olarak belirteyim ki Genelkurmay açıklamasında yeralan "Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün, 'Ne mutlu Türküm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır." ifadesine sonuna kadar katılıyorum.
Ne mutlu Türk'üm diyene demek , Türkiye Cumhuriyeti'nin bir parçası olmaktan , Türk vatandaşı olmaktan gurur duymanın ifadesidir.
Bu gururu ,bu kıvancı kim yüreğinin derinliklerinde taşımıyorsa,her kim ki Türkiye Cumhuriyeti bayrağının altında yaşamaktan , bu gök kubbe altında ve bu vatan toprağı üzerinde bulunmaktan hoşnut değil ise kapılar açıktır, dilediği ülkenin tabiyetine geçebilir.