vicelilaz
New member
her kez bir üykü yazsın ....
Öykülerde konu seçimi kadar, dili kullanmadaki beceri, yazınsal duyarlılık,
özgünlük, noktalama ve yazım konuları da dikkate alınsın lütfen...
ilk mesaj andelîp'den ;
buyrun
Martıların sesi uzaktan hoş geliyor; yakından acı estiriyor.. Anlıyorum ki; güneş geliyor, karanlık gölge diyor.. Yalnızlık Senfonisi alaşağı olmuş, suskunluğa bir adım daha yaklaşıyor.. Acı bir tebessümle insan olduğum aklıma geliyor.. Sebebinde çığlık yatıyor.. Sonucunda suskun şehir uyanıyor.. Ana fikrinde ise; uyumak saklanıyor.. Anladığım sadece; İnsan geliyor...
Ve ben hâlâ aynı yerimde; güneşin doğuşunu, hüznün batışını izliyorum.. Hâlim geceden kalma.. Kalkmak istiyorum, kalkamıyorum yerimden.. Ben mi yorgunum yoksa hayat mı bilemiyorum.. Bilsem dahi, bir anlığa dayanan kavram değil ki... Sadece bir kimliktir yorgunluk..
Dalgalar yaman, dalgalar aşikar... Durmaksızın kıyıya çarpıyorlar.. İnadına... Vurgun misali... Hani kıyının yanından vapur geçmese, hani insan eli dokunmasa; bu denli şahlanmazlardı kıyıya.. Rüzgar gölgeden kalma.. Vücudumu okşayan; kurak bir ıslık.. Her olumsuz olayın kahramanı, insan... Gene insan... Gene...
Kalkabildim sonunda... Sahile paralel yürümeye çalışıyorum.. Soluma baktığımda dalgaların peşimde olduğunu görüyorum.. Biraz ileri baktığımda ise; büyük bir gemi, boğazı geçmeye çalışıyor.. İçinde insan vardır değil mi? Yoksa bu gemi, sessiz gemi mi? Al beni de götür desem karanlığın diyarına.. Gene aklıma o kahraman geldi.. Gene insan geldi...
Bir anlığına bir ömür getiriyorum gözlerimin daldığı yere.. İnsanlığı aklıma getiriyorum göz yaşlarımın arasına sıkışmış yere.. Hançer getiriyorum.. Kurşun getiriyorum.. Diken getiriyorum.. Unutulan döneme unutmayı getiriyorum.. Yalanı getiriyorum vurdumduymaz yüreklere.. Kahpeyi getiriyorum namuslu zindanlara.. Binkere ölümü getiriyorum bir kere ölemeyen diyara.. Kalanlara kırık bir kalp getiriyorum.. Gidenlere suskunluğumu getiriyorum.. Bir anlığa bir insan getiriyorum benliğime.. Utanmıyorum desem; çırılçıplak kalan ruhumu da getireceğim.. Utanıyorum.. Ne de olsa ben de bir insanım!...
Gök gürlüyor.. Gözlerimin daldığı yerden geliyorum.. Dalgınlığım, güneşin batışında uyanıyor.. Bu kadar çok insanı düşünmem; günümü gününden etti.. Ne işe yarıyorlar ki başka?
Yağmur damlaları, vücuduma merhem... Yağmur damlaları, benliğime derman... Yağmur damlaları... Şirince yanıma yaklaşmaları, anne yüreği misali yanıma gelmeleri; çocukça sevinmeme neden oluyor.. Böyle sevinmeyi insanlardan isterken; yağmurdan bulabiliyorum.. Bir insan, bir damla kadar olamıyor.. Olamıyor yüreksiz endamlılar.. Olamıyor...
-Abi neden ağlıyorsun?
Selpak satan ufak kız bu soruyu sormuştu bana.. Şaşırmıştım doğrusu.. Bir selpak alır mısın sorusunun yerine bu soruyu sormuştu bana.. Gözlerine baktım.. Işıl ışıl..
-Yağmurdan şirin kız... Yağmurdan...
- O kadar ufak değilim abi.. Anlıyorum seni.. Bak bana.. Yağmurlu havada ekmek parası için kendimi yollara attım.. Ama hâlâ gülümseyebiliyorum.. Sen de gülümse abi.. Sen de.. Benden sana bir selpak.. Bu selpakla sil göz yaşlarını.. Ve bu selpaka bakınca; aklına ben geleyim dedi gülümseyerek.. Ve gitti...
Dumur olmuştum resmen.. Ufacık kız; benden kıdemli çıkmıştı.. Selpaka baktım, kendime baktım.. Biraz haklıydı ama; büyüyecekti selpakçı kız.. Büyüyecekti...
Karanlık doğuyor yüreğime.. İnsanlar çekip gidiyor meskenlerine.. İçimde buruk sevinç meydana geliyor.. Bir simit, bir ayran niyetine kutluyorum karanlığın gelişine..Simit dedim de.. Gülümseyerek aklıma gene insan geldi.. Ne kadar bağımlıymışım şu insanoğluna...
Tan vaktine iki saat olmadan on dakika kaldı.. Bu on dakika... Ölümün ismi.. Kendimden vazgeçtiğim an... İnsanlıktan sıyrılıp; soyut olduğum zaman dilimi.. O an; ölüm, cennet gibi.. O an; rüyadan kalktığım an... O an; hatırladığım tek olay...
Tan vaktine iki saat kala...
Öykülerde konu seçimi kadar, dili kullanmadaki beceri, yazınsal duyarlılık,
özgünlük, noktalama ve yazım konuları da dikkate alınsın lütfen...
ilk mesaj andelîp'den ;
buyrun
yirmi üç saat elli dakika
Tan vaktine iki saat kala; rüzgarın yazdığı yalnızlık senfonisini dinliyorum.. Göz kapaklarım eşsiz müziğe dayanamayacak halde.. Hani bir anlığına balık olduğumu hissetsem; vurgusuz bir uyku edasına kapılıp giderdim.. Hükmedemesem dahi göz kapaklarımı, müziğe veriyorum kendimi.. Tıpkı; prangalarıyla özgürlüğe koşan esir gibi..Martıların sesi uzaktan hoş geliyor; yakından acı estiriyor.. Anlıyorum ki; güneş geliyor, karanlık gölge diyor.. Yalnızlık Senfonisi alaşağı olmuş, suskunluğa bir adım daha yaklaşıyor.. Acı bir tebessümle insan olduğum aklıma geliyor.. Sebebinde çığlık yatıyor.. Sonucunda suskun şehir uyanıyor.. Ana fikrinde ise; uyumak saklanıyor.. Anladığım sadece; İnsan geliyor...
Ve ben hâlâ aynı yerimde; güneşin doğuşunu, hüznün batışını izliyorum.. Hâlim geceden kalma.. Kalkmak istiyorum, kalkamıyorum yerimden.. Ben mi yorgunum yoksa hayat mı bilemiyorum.. Bilsem dahi, bir anlığa dayanan kavram değil ki... Sadece bir kimliktir yorgunluk..
Dalgalar yaman, dalgalar aşikar... Durmaksızın kıyıya çarpıyorlar.. İnadına... Vurgun misali... Hani kıyının yanından vapur geçmese, hani insan eli dokunmasa; bu denli şahlanmazlardı kıyıya.. Rüzgar gölgeden kalma.. Vücudumu okşayan; kurak bir ıslık.. Her olumsuz olayın kahramanı, insan... Gene insan... Gene...
Kalkabildim sonunda... Sahile paralel yürümeye çalışıyorum.. Soluma baktığımda dalgaların peşimde olduğunu görüyorum.. Biraz ileri baktığımda ise; büyük bir gemi, boğazı geçmeye çalışıyor.. İçinde insan vardır değil mi? Yoksa bu gemi, sessiz gemi mi? Al beni de götür desem karanlığın diyarına.. Gene aklıma o kahraman geldi.. Gene insan geldi...
Bir anlığına bir ömür getiriyorum gözlerimin daldığı yere.. İnsanlığı aklıma getiriyorum göz yaşlarımın arasına sıkışmış yere.. Hançer getiriyorum.. Kurşun getiriyorum.. Diken getiriyorum.. Unutulan döneme unutmayı getiriyorum.. Yalanı getiriyorum vurdumduymaz yüreklere.. Kahpeyi getiriyorum namuslu zindanlara.. Binkere ölümü getiriyorum bir kere ölemeyen diyara.. Kalanlara kırık bir kalp getiriyorum.. Gidenlere suskunluğumu getiriyorum.. Bir anlığa bir insan getiriyorum benliğime.. Utanmıyorum desem; çırılçıplak kalan ruhumu da getireceğim.. Utanıyorum.. Ne de olsa ben de bir insanım!...
Gök gürlüyor.. Gözlerimin daldığı yerden geliyorum.. Dalgınlığım, güneşin batışında uyanıyor.. Bu kadar çok insanı düşünmem; günümü gününden etti.. Ne işe yarıyorlar ki başka?
Yağmur damlaları, vücuduma merhem... Yağmur damlaları, benliğime derman... Yağmur damlaları... Şirince yanıma yaklaşmaları, anne yüreği misali yanıma gelmeleri; çocukça sevinmeme neden oluyor.. Böyle sevinmeyi insanlardan isterken; yağmurdan bulabiliyorum.. Bir insan, bir damla kadar olamıyor.. Olamıyor yüreksiz endamlılar.. Olamıyor...
-Abi neden ağlıyorsun?
Selpak satan ufak kız bu soruyu sormuştu bana.. Şaşırmıştım doğrusu.. Bir selpak alır mısın sorusunun yerine bu soruyu sormuştu bana.. Gözlerine baktım.. Işıl ışıl..
-Yağmurdan şirin kız... Yağmurdan...
- O kadar ufak değilim abi.. Anlıyorum seni.. Bak bana.. Yağmurlu havada ekmek parası için kendimi yollara attım.. Ama hâlâ gülümseyebiliyorum.. Sen de gülümse abi.. Sen de.. Benden sana bir selpak.. Bu selpakla sil göz yaşlarını.. Ve bu selpaka bakınca; aklına ben geleyim dedi gülümseyerek.. Ve gitti...
Dumur olmuştum resmen.. Ufacık kız; benden kıdemli çıkmıştı.. Selpaka baktım, kendime baktım.. Biraz haklıydı ama; büyüyecekti selpakçı kız.. Büyüyecekti...
Karanlık doğuyor yüreğime.. İnsanlar çekip gidiyor meskenlerine.. İçimde buruk sevinç meydana geliyor.. Bir simit, bir ayran niyetine kutluyorum karanlığın gelişine..Simit dedim de.. Gülümseyerek aklıma gene insan geldi.. Ne kadar bağımlıymışım şu insanoğluna...
Tan vaktine iki saat olmadan on dakika kaldı.. Bu on dakika... Ölümün ismi.. Kendimden vazgeçtiğim an... İnsanlıktan sıyrılıp; soyut olduğum zaman dilimi.. O an; ölüm, cennet gibi.. O an; rüyadan kalktığım an... O an; hatırladığım tek olay...
Tan vaktine iki saat kala...