
Eleme Sistemi ve Mağdurları
Bu yıl; eski adıyla ÖSS, yeni adlarıyla YGS ve LYS olan, nam-ı diğer üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanıyorum. Gayet zorlu bir sınav. Eğer doğduğum ve büyüdüğüm şehir olan İstanbul’da üniversiteyi okumak istiyorsam, yaklaşık 2 milyon aday arasından sıyrılıp, sıralamada maksimum ilk 30 bin kişinin arasına girmem gerekiyor.
Dediğim gibi sınav zorlu, meşakkatli ve stresli. Yarının gelecekleri olarak adlandırdığınız; bugünün gençleri, ciddi bir psikolojik buhran içinde. “Ne olacak sonumuz ?” diye sorup duruyoruz.”Çok merak ediyorum: 7-8 ay sonra nerede olacağımızı” diyerek hayaller kuruyoruz. Ne yazık ki 4 kişiden 3’ünün kurduğu hayaller gerçekleşemiyor ve ne yazık ki bir gencin akademik eğitim alma planına “Hayal” demek zorunda kalıyorum...
Tüm bunların yanı sıra kendi kendime sormadan edemediğim bir soru daha var: “Daha iyi bir sistem getirilemez miydi ?” Bu soruyu, eğitim sistemi ve demografik durum hakkında herhangi bir araştırmaya, bilgiye sahip olmadan: “Herkese sınavsız üniversite!” diyen arkadaşların heyecanı, isyanı ve duygusallığı ile sormuyorum. Bu mesele hakkında gerçek manada kafa yoran ve olaya elinden geldiğince realist bir çerçeveden bakmaya çalışan biri olarak soruyorum.
Yani ülkede yapılan reformlara her gün bir yenisi daha eklenirken ve bu reformların yabana atılmayacak bir kısmı radikal reformlarken, eğitim alanında ya da daha öznele inmek gerekirse üniversiteye giriş alanında yapılabilinenin en iyisi, tek sınav yerine, her bölümün sınavını ayrı ayrı yapmak mı? Bir başka deyişle gençlerin kaderini üç saatlik bir sınava değil de, birkaç üç saatten meydana gelen sınavlara bağlamak mı?
Yarının Türkiye’sini değil bölgesel güç, “Küresel Güç” olarak görenler, bunu var olan sistemden yetişmiş gençlerle mi sağlamayı planlıyor? Örneklerle olayı biraz daha somutlaştıralım. Aslında psikoloji alanında çok başarılı olabilecekken “at yarışına” benzetilen mevcut sistemde galip gelemediği için sevmeyerek, istemeyerek, sırf ekmek parasını kazanmak için bir mağazada tezgahtarlık yapan Ayşelerle mi? yoksa yabancı dil öğrenmeye çok yatkın, genel kültür seviyesi oldukça yüksek, sosyal ilişkilerde hiç fena sayılmayan, hem kendisine, hem ülkesine, belki de tüm insanlığa faydalı olabilecekken, bu potansiyele sahipken, girdiği “birkaç” üç saatlik sınavlarda; çemberin alan formülünü, trigonometrideki bazı detayları veya ''–da'' ekinin bağlaç mı yoksa edat mı olduğunu hatırlayamadığı için şu an mutsuz bir biçimde, kafeteryada garson olarak çalışan Mehmetlerin oluşturduğu toplum mu “Küresel Güç” olacak?
Yoksa yine belirli okullardan mezun, belirli soyadlarını taşıyan arkadaşlar mı oluşturacak bu süper güç ülkeyi…
Yazımı buraya kadar okuyanlar arasında vaziyetin bu denli kötü olmadığını düşünenler de vardır elbette. Belki de haklıdırlar.
Dediğim gibi sınav zorlu, meşakkatli ve stresli. Yarının gelecekleri olarak adlandırdığınız; bugünün gençleri, ciddi bir psikolojik buhran içinde. “Ne olacak sonumuz ?” diye sorup duruyoruz.”Çok merak ediyorum: 7-8 ay sonra nerede olacağımızı” diyerek hayaller kuruyoruz. Ne yazık ki 4 kişiden 3’ünün kurduğu hayaller gerçekleşemiyor ve ne yazık ki bir gencin akademik eğitim alma planına “Hayal” demek zorunda kalıyorum...
Tüm bunların yanı sıra kendi kendime sormadan edemediğim bir soru daha var: “Daha iyi bir sistem getirilemez miydi ?” Bu soruyu, eğitim sistemi ve demografik durum hakkında herhangi bir araştırmaya, bilgiye sahip olmadan: “Herkese sınavsız üniversite!” diyen arkadaşların heyecanı, isyanı ve duygusallığı ile sormuyorum. Bu mesele hakkında gerçek manada kafa yoran ve olaya elinden geldiğince realist bir çerçeveden bakmaya çalışan biri olarak soruyorum.
Yani ülkede yapılan reformlara her gün bir yenisi daha eklenirken ve bu reformların yabana atılmayacak bir kısmı radikal reformlarken, eğitim alanında ya da daha öznele inmek gerekirse üniversiteye giriş alanında yapılabilinenin en iyisi, tek sınav yerine, her bölümün sınavını ayrı ayrı yapmak mı? Bir başka deyişle gençlerin kaderini üç saatlik bir sınava değil de, birkaç üç saatten meydana gelen sınavlara bağlamak mı?
Yarının Türkiye’sini değil bölgesel güç, “Küresel Güç” olarak görenler, bunu var olan sistemden yetişmiş gençlerle mi sağlamayı planlıyor? Örneklerle olayı biraz daha somutlaştıralım. Aslında psikoloji alanında çok başarılı olabilecekken “at yarışına” benzetilen mevcut sistemde galip gelemediği için sevmeyerek, istemeyerek, sırf ekmek parasını kazanmak için bir mağazada tezgahtarlık yapan Ayşelerle mi? yoksa yabancı dil öğrenmeye çok yatkın, genel kültür seviyesi oldukça yüksek, sosyal ilişkilerde hiç fena sayılmayan, hem kendisine, hem ülkesine, belki de tüm insanlığa faydalı olabilecekken, bu potansiyele sahipken, girdiği “birkaç” üç saatlik sınavlarda; çemberin alan formülünü, trigonometrideki bazı detayları veya ''–da'' ekinin bağlaç mı yoksa edat mı olduğunu hatırlayamadığı için şu an mutsuz bir biçimde, kafeteryada garson olarak çalışan Mehmetlerin oluşturduğu toplum mu “Küresel Güç” olacak?
Yoksa yine belirli okullardan mezun, belirli soyadlarını taşıyan arkadaşlar mı oluşturacak bu süper güç ülkeyi…
Yazımı buraya kadar okuyanlar arasında vaziyetin bu denli kötü olmadığını düşünenler de vardır elbette. Belki de haklıdırlar.
Peki, daha iyi bir sistem oluşturmak ve geliştirmek adına neler yapılabilir?
• Japonya’dakinin bir benzeri olarak, erken yaştan temelleri atılan bir sistem düşünülebilir. Çocukların neye yatkın oldukları uzmanlarca belirlenerek buna göre hareket edilebilir.
• Dünya'nın bir çok ülkesinde yaygın olarak tercih edilen “Bakolorya” sistemi getirilebilir.(Bunun yapılması için bütün okulların ve öğrencilerin eşit standart ve eşit imkanlarda eğitim görmesi şarttır.)
• Veya Sayın İlber hocamızın (İlber Ortaylı) ''Türkiye’nin Yakın Tarihi'' kitabında bahsettiği politika izlenilebilir: ''Zira 70 milyonluk bir ülkede 1,5 milyon insanın filoloji, arkeoloji, işletme, idari ilim gibi dallarla yığılması akıl işi değil. Bize bugün için lazım olan, tabipten çok, tıp adamlarının bulamadığı tıbbi alet teknisyenidir. Ciddi olarak bu konuya eğildiğimiz takdirde çözümüne 50 yıl değil, 10 yıl yeter” Sözleriyle kendince izlenmesi gerektiğine inandığı politikayı özetliyor...
Bunların dışında hangi sistem getirilirse getirilsin ilaveten:
“Okul öncesi eğitim oranı olabildiğince yükseğe çıkartılmalı”
“Uluslararası normlar eğitim sistemimize dahil edilmeli”
Sınav tarihimize 2 aydan az bir süre kaldı. Bizler bu at yarışına benzetilen sınavda sağ kulvardan bir bindirme yapabilmek için gece gündüz çalışmaya devam ediyoruz. Evet; maalesef bizim kuşağımızın içinden de birçok cevher körelecek. Ümit ediyorum ki bizler, yetenekleri köreltilen, sistem tarafından harcanan son nesil oluruz. Dilerim; ülkesi için iyi bir gelecek isteyen, basiret sahibi, yetkili kimseler bu konu hakkında radikal reformlar üretmek adına samimi bir çalışma yürütür...
• Dünya'nın bir çok ülkesinde yaygın olarak tercih edilen “Bakolorya” sistemi getirilebilir.(Bunun yapılması için bütün okulların ve öğrencilerin eşit standart ve eşit imkanlarda eğitim görmesi şarttır.)
• Veya Sayın İlber hocamızın (İlber Ortaylı) ''Türkiye’nin Yakın Tarihi'' kitabında bahsettiği politika izlenilebilir: ''Zira 70 milyonluk bir ülkede 1,5 milyon insanın filoloji, arkeoloji, işletme, idari ilim gibi dallarla yığılması akıl işi değil. Bize bugün için lazım olan, tabipten çok, tıp adamlarının bulamadığı tıbbi alet teknisyenidir. Ciddi olarak bu konuya eğildiğimiz takdirde çözümüne 50 yıl değil, 10 yıl yeter” Sözleriyle kendince izlenmesi gerektiğine inandığı politikayı özetliyor...
Bunların dışında hangi sistem getirilirse getirilsin ilaveten:
“Okul öncesi eğitim oranı olabildiğince yükseğe çıkartılmalı”
“Uluslararası normlar eğitim sistemimize dahil edilmeli”
Sınav tarihimize 2 aydan az bir süre kaldı. Bizler bu at yarışına benzetilen sınavda sağ kulvardan bir bindirme yapabilmek için gece gündüz çalışmaya devam ediyoruz. Evet; maalesef bizim kuşağımızın içinden de birçok cevher körelecek. Ümit ediyorum ki bizler, yetenekleri köreltilen, sistem tarafından harcanan son nesil oluruz. Dilerim; ülkesi için iyi bir gelecek isteyen, basiret sahibi, yetkili kimseler bu konu hakkında radikal reformlar üretmek adına samimi bir çalışma yürütür...