Ölüm ve ötesi sonsuzluk yurdu

DeRSaaDeT

Islambol
Altın Üye
Katılım
3 Şub 2006
Mesajlar
6,597
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
118
Hepimizin en çok sevdiği ve üstünde titrediği değerin kendi hayatımız olduğunu bizzat biliriz. Sonra yakınlık sıralamasına göre akrabalara, ardından hemcinslerimize muhabbet ederiz. Malı-mülkü muhafaza etmek, arttırmak ve korumak için de olağanüstü çaba sarf ederiz. Bu ve benzeri gerekçelerden ötürü de hayatı ve hayat ötesini sorgulamak kaçınılmaz bir olgudur. Bunun gereği olarak da, insan “Ben kimim, nereden geliyorum, niye geldim, kim gönderdi ve niye gönderdi ve nereye gidiyorum?” sorularının cevabını arar. Şuûrî olmasa da derinden derine araştırır.

En basit bir eşyasının kaybolmasından üzüntü duyan ve uykuları kaçan insan için üzerinde titrediği rûhuna kavuşmak, yâni, öldükten sonra dirilmek, dirilişe imân, hayatî bir önem taşır. Bu, sadece geçici hislerden kaynaklanan bir arzu değildir. İnsanın ruhu, bu ruha takılan akıl, mantık, kalb, vicdân ve sair lâtifeler de, “öldükten sonra dirilmeyi” ve “sonsuzluk yurdu” âhireti istemektedir. Hattâ, hiç ölmemek, sonsuza dek yaşamak isteriz! Şâyet, susturulamaz bu duygu ve hislerimizin beklentilerini karşılayamaz ve yukarıdaki sorulara tatminkâr cevaplar veremezsek, kısacık dünya hayatımız da azap içinde geçer. Çünkü, “geçmiş, şimdi ve gelecek” gibi üç boyutlu zaman dilimlerinde yaşıyoruz. Geçmişten gelen kötü hâtıralar, şimdiki zamandan kaynaklanan problemler, istikbalden hücûm eden endişe ve korkular, hayatımızı acılaştırıyor, zevk ve sefa cephesini tahrip ediyor.

Keza, her türlü soru ve meselenin cenderesinden kurtulup, dert ve problemlerin olmadığı “dördüncü, beşinci, altıncı veya çoklu bir zaman boyutunda” yaşamayı arzularız. Bu da ancak âhiretin varlığına, öldükten sonra dirilişe ve Cennete imân ile mümkün. Aslında dünyada dahi gerçek mutluluğu kazanmak; “ölümü öldürmekten” geçer. Ölüm ise, ancak, âhirete imân ile öldürülebilir. Fakat, bu imân; taklidî bir sûrette değil, aklını, kalbini, vicdânını doyuracak, tatmin edecek tarzda olmalı.

Öldükten sonra dirilmeye imân, aynı zamanda mantıkî ve aklîdir demiştik. Günümüz inkârcıları da ilk zamankiler gibi, “Bizim için ancak dünya hayatı vardır. Yaşarız ve ölürüz; bir daha da dirilmeyiz”1... “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?”2 diye düşünür. Cehâlet Devri’nin bataklığında çırpınanlar; çürümüş kemikleri parmaklarının arasında ufalayarak, biraz da alayvarî soruyorlardı. Bu zamanın cehlistanında yaşayanlar ise, değil ölümü düşünmek, çürümüş kemikleri dahi görmek istemiyor! Oysa ölüm, her an hepimizin yolunu gözlüyor!

“İnsan bedeni ve kemikleri çürüyüp dağıldıktan sonra tekrar hayat bulması, canlanması mümkün mü? Bunun örneklerini aklımızı tatmin edeceğimiz tarzda bulabilir miyiz? Acaba, aklın, mantığın yanında fen ilimleri, dirilişi iki kere iki dört eder derecesinde ortaya koyuyor mu?” ve benzeri dağ gibi sorular cevap beklemektedir. Acaba ölümü öldürmek, mezar kapısını kaldırmak mümkün mü? İnsanın bütün fantazi buluşları, oyuncakları, ölümden kaçmak ve onu hatırlamamak içindir. Devekuşu gibi başını kuma sokarak ölümü görmezlikten gelmekle, onu kendimizden uzaklaştıramayacağımız açıktır. Öyle ise, göz göre göre kendimizi aldatmanın mantığı nedir?

Ali FERŞADOĞLU


Dipnotlar: 1-Kur’ân,

Mü’minûn, 37; 2-Agk, Yâsin, 77
 
çok güzel bir yazı aLLah razı oLsun..
 
Geri
Üst