Homeros'un İliyad ve Odyssey'sinde güneş tanrısı Helios Hyperion olarak geçer. Ancak Homeros ve Hesiodos bazı yapıtlarında güneş, 'Hyperion'un oğlu' anlamına gelen Hyperonides olarak geçer. Bu betimlemeye göre ise Hyperion'la güneş tanımları ayrılmıştır. Hyperion genellikle gözlem tanrısı olarak düşünülür. Bunun yanında görme tanrısı Theia'nın da kardeşidir. Daha yeni Yunan edebiyatında Hyperion, Helios'tan bir Titan olarak ayrılmıştır. Bu tanıma göre Hyperion, Gaia'yla Uranus'un çocuğu ve Theia'dan Helios, Selene ve Eos'un babası olarak geçer.
vikipedi

immortals
Uzun zamandır çılgın yorumlarıma yer vermiyordum. Kendimi anlatmıyordum, yaptıklarımı falan.Canım istedi, hem güzel de bir konu yakalamışken kaçırmak istemedim açıkcası. Üzerine yapabileceğim birçok yorum ve kurabileceğim birçok cümle varken bu fırsatı es geçmek bana göre değil. Evet Immortals filminden bahsedeceğim size. Neden peki? Neden izlediğin onca filmden bahsetmiyorsun da bu filmden bahsediyosun diye bir düşünceniz olabilir. Nedeni çok basit. Başarısızlığa uğramam.
Film seçerken aslında çok iyi olduğum söylenebilir. Bu konuda mütevazi olmayacağım. Tabii bazen kötü filmlerde çıkmıyor değil arasından izlediklerimin. Ama Immortalsı anlatmamın sebebi biraz da şöyle güzelmiş böyle güzelmiş, Immortals trailerı süperdi, atraksiyonlu, vurmalı, kırmalı, Zeuslu Athenalı, bu filmi kesinlikle izlemeliyiz diye tutturmam ve filmin sonunda erkek arkadaşımın yahu sen bu filmleri mi izliyorsun gibi bir yüz ifadesiyle bana bakmasıydı.
Filmden çıktığımızda hava çok soğuktu. Kadıköyün boş caddelerinde donmamamak için hızlıca yürüyor, bineceğimiz otobüs en son kaçta sorusuna cevap bulmak için otobüs duraklarına ilerliyorduk. Yağmurun montumuzu da geçip tenimizle bir olduğu bu gecede, tek söyleyebildiğim cümle o kadar da kötü değildi oldu. Utanıyordum.Elime yüzüme bulaştırdığım bilmem kaçıncı işti. En azından bunu batırmayarak bir zafer kazanmayı planlıyordum.Ama olmadı.
Film Başlar
Sinema biletlerimizi alıp salona giriş yaptıktan sonra, mısır kabını bacaklarımızın arasına alıp mısırlarımızı çıtır çıtır yemeye başladık. Daha reklamlar gösteriliyordu. Yarım ekranda gösterilen reklamları izlemeye çalışıyorduk. Böyle mi izleyeceğiz filmi diye sızlanmaya başlamıştım ki erkek arkadaşım duruma el koymak için yerinden kalktı. Bu heyecan hep olur demi sizde de? Şimdi film başlayacak nerede bu? Neyse allahtan çok uzun sürmemişti. Duruma müdahale ettiğini söylediği an ekranımız düzelmişti bile. Bu başarısından dolayı yanaklarına bir öpücük kondurmayı istedim. Kondurdum diye hatırlıyorum, pek de emin değilim açıkcası.
Film başlamak üzereydi, yüzümüzü komik bir ifadeye sokan 3d gözlüklerimizi takmamız gerekiyordu. Allahtan sinema karanlık oluyor. O gözlüklerle herkesi, o şekilde görmeyi hiç istemem doğrusu. Film başladı. İlk 20 dakikasından itibaren erkek arkadaşımla bir atraksiyonun peşinde olduğumuzu anlamıştım. Sıkılmış, eee hadi nerde bu atraksiyonlar vurmalı kırmalı görüntüler, 3 boyutun dibine vurmalar diye geçiriyorduk içimizden. Yoktu. Ana karakterimiz Theseus çirkin bir adamdı. Bir bilgeyle küçüklükten beri beraberdi. Bu bilge onu savaş ustası yapmak için uğraşan bir adamdı, yol gösterendi. Biraz Cüneyt Arkın misali, Theseusun salındığını görüyorduk ortalarda. Bilge adamdan Oğul! Hayat sadece senin gördüğünden ibaret değil gibi cümlelerin gelmesi an meselesiydi. Bundan farklı bir şeyler konuştuklarını da düşünmüyorum. Bu tip konuşmalar ve bakışmalar silsilesinden sonra Theseusun annesi, hayranı olduğumuz Mickey Rourke, nam-ı diğer King Hyperion tarafından öldürüldü. Evet intikam zamanıydı.

mickey-rourke-immortals
Kendi saltanatını kurmak isteyen King Hyperion, tüm köyleri talan ediyordu. Kral Hyperion da bir köylüydü Theseus kadar. Ortak noktaları vardı. Beraber olup insanlığı yok edebilirlerdi kendi saltanatlıklarını kurabilirlerdi. Ama Cüneyt Arkınımız buna izin vermezdi, vermeyecekti. Filmin başından itibaren aklımıza sokulan Epirus Yayının artık gün yüzüne çıkmasını, Theseusun bu yayı alıp ortalığı tarumar etmesini bekliyorduk. Yay sonunda bulunmuştu ama bu kadar abartılan yay, film boyunca neredeyse hiç kullanılmadı. Bir de köpeklerin maskarası oldu. Sürekli onun bunun eline geçen yay, bir tırta yaramıyordu. Artık durumu kabullenmiş Epirus Yayının yapacakları konusunda büyük beklentilerimizin olmaması gerektiğini anlamıştık. Belki de olay Thesesusdaydı. O yay olmadan da Kral Hyperionu yenecekti. Beklentilerimiz ona yoğunlaşmış, gözlerimizi dört açarak Thesesus ne yapacak merak ediyorduk. Girdiği her mücadelede durumu algılayamıyor, savaşamıyor, yenilmenin eşiğine geliyordu. Başını beladan kurtaranlar ise tanrılardı. Bilge adamın kim olduğunu öğrenmiştik. İnsan kılığına girip, şöyle savaşmalısın böyle odun kesmelisin diyen adam Zeustu. Theseusu kurtarmaya ve korumaya çalışıyordu. Kızı Athena, oğlu Ares, Poseidon, Theseus için savaşıyordu. Kötü tanrılar olarak nam salan ve bir nevi Metris Cezaevindekiler gibi parmaklıklar ardına kapatılan Titanları, Kral Hyperion salmak istiyordu. Yapacağını yapmıştı. Epirus Yayı, bu noktada devreye girmişti. Bu yay, hiç iyinin yanında değildi. Titanların serbest bırakılması için kullanılmıştı ve bizim avanak Theseus durumu engelleyememişti. Birden tanrılar peyda oldu. O gül yüzlü savaş tanrıçası Athena hiç korkmadan savaşıyor, Poseidon titanları bozguna uğratıyor, Zeus son gücüne kadar dayanıyordu hoş bu tanrıların da doğaüstü güçleri olması gerekmez miydi? Bildiğin kılıç kalkan ekibi gibi hayde bre titanlar mahvedeceğiz sizi tavrında davranıyorlardı. Bu arada bizim Theseus neredeydi allah aşkına? Ana karakter ortalarda görünmüyor, anca geleceğimiz için savaşmalıyız naraları atıyordu. Kral Hyperion daha güçlü, daha saygı duyulası bir adamdı. İstekleri, bunun için nelerden vazgeçeceğini biliyordu. Bize kadın değil, ihanet etmeyen kişiler lazım derken Theseusa bir gönderme yapıyordu sanki. Theseus, kendi derdinde kendi keyfindeydi. Geleceği gören kahin ile aşk yaşıyor, bekareti bozulduğunda geleceği görme yetisini kaybedecek olsa da onu yatağına almaktan hiç çekinmiyordu. Kahin de yavan, olmasa da olur, aman şurda da bir kadın olsun, Theseus ile sevişsin maksadıyla filmin içine konmuş gibiydi. Theseus ne yayı kullanıyor, ne savaşıyor, ne bir kahramanlık örneği gösteriyordu. Titanlarla savaşan tanrılardı, Kral Hyperionun askerleri ile savaşan Helen askerleriydi. Peki, bu Theseus ne işe yarardı? Kral Hyperionu öldürecek olandı sanırım. Şöyle de bir durum vardı ki girdikleri mücadelede Kral Hyperionun ölmesini hiç de istemiyorduk. Theseus ölseydi içimiz bu kadar acımazdı. Ne yazık ki Theseus -nasıl olduğunu da bilmiyorum açıkcası- Kral Hyperionu öldürmüştü. Bıçağı boynuna saplarken bu anam için, bu babam için, bu da helalim, kahinim için diyordu sanki. Cehennemi gör cümlesiyle bütünleştirmiştim bunu. Bilemiyorum belki de o an Cüneyt Arkını, Antonu öldürürken hayal etmiştim. Bir başka sahnede Titanlar ortalıkta dolanmaya devam ediyordu, Zeus sonunda yapacağını yaptı ve tek bir hamleyle tüm askerleri yerin dibine gömdü. Bu tanrıların savaşıysa Theseusun bu filmin içinde ne işi vardı? Filmin sonuna doğru tanrılar, Theseusa tanrılık sıfatını uygun görmüşlerdi. Böyle pısırık ve hiçbir işe yaramayan tanrı olur muydu? Hem bu tanrının özelliği neydi? Bu adam ne yapmıştı da tanrı olmuştu? Anlamak güç, nasıl ya demek çok kolaydı. Film çıkışında yüzümüzde bir tebessüm vardı, ikimiz de filmi beğenmemiş ama beraber gittiğimiz ilk film olmasından mütevvellit ahaha olur böyle şeyler, en azından beraberdik gibi saf sevgili ayaklarına yatıyorduk. Sanki Kral Hyperion değil ben yenilmiştim. Gidelim de gidelim diye tutturduğum film, tam bir fiyaskoydu. Film, daha söylenebilecek bir çok şeyin var olduğunu, yazılması gereken, değinilmesi gereken bir çok noktanın olduğunu haykırıyordu bize. Fakat ben durumu kabullenerek ve daha fazla rezil olmamak için erkek arkadaşıma dönüp o kadar da kötü değildi dedim.
alıntı
dip not: film titanların savaşı gibi kaliteli değildi klasikleşmiş zeus ve yandaşlarının desteğini almış birini anlatan film
vikipedi

immortals
Uzun zamandır çılgın yorumlarıma yer vermiyordum. Kendimi anlatmıyordum, yaptıklarımı falan.Canım istedi, hem güzel de bir konu yakalamışken kaçırmak istemedim açıkcası. Üzerine yapabileceğim birçok yorum ve kurabileceğim birçok cümle varken bu fırsatı es geçmek bana göre değil. Evet Immortals filminden bahsedeceğim size. Neden peki? Neden izlediğin onca filmden bahsetmiyorsun da bu filmden bahsediyosun diye bir düşünceniz olabilir. Nedeni çok basit. Başarısızlığa uğramam.
Film seçerken aslında çok iyi olduğum söylenebilir. Bu konuda mütevazi olmayacağım. Tabii bazen kötü filmlerde çıkmıyor değil arasından izlediklerimin. Ama Immortalsı anlatmamın sebebi biraz da şöyle güzelmiş böyle güzelmiş, Immortals trailerı süperdi, atraksiyonlu, vurmalı, kırmalı, Zeuslu Athenalı, bu filmi kesinlikle izlemeliyiz diye tutturmam ve filmin sonunda erkek arkadaşımın yahu sen bu filmleri mi izliyorsun gibi bir yüz ifadesiyle bana bakmasıydı.
Filmden çıktığımızda hava çok soğuktu. Kadıköyün boş caddelerinde donmamamak için hızlıca yürüyor, bineceğimiz otobüs en son kaçta sorusuna cevap bulmak için otobüs duraklarına ilerliyorduk. Yağmurun montumuzu da geçip tenimizle bir olduğu bu gecede, tek söyleyebildiğim cümle o kadar da kötü değildi oldu. Utanıyordum.Elime yüzüme bulaştırdığım bilmem kaçıncı işti. En azından bunu batırmayarak bir zafer kazanmayı planlıyordum.Ama olmadı.
Film Başlar
Sinema biletlerimizi alıp salona giriş yaptıktan sonra, mısır kabını bacaklarımızın arasına alıp mısırlarımızı çıtır çıtır yemeye başladık. Daha reklamlar gösteriliyordu. Yarım ekranda gösterilen reklamları izlemeye çalışıyorduk. Böyle mi izleyeceğiz filmi diye sızlanmaya başlamıştım ki erkek arkadaşım duruma el koymak için yerinden kalktı. Bu heyecan hep olur demi sizde de? Şimdi film başlayacak nerede bu? Neyse allahtan çok uzun sürmemişti. Duruma müdahale ettiğini söylediği an ekranımız düzelmişti bile. Bu başarısından dolayı yanaklarına bir öpücük kondurmayı istedim. Kondurdum diye hatırlıyorum, pek de emin değilim açıkcası.
Film başlamak üzereydi, yüzümüzü komik bir ifadeye sokan 3d gözlüklerimizi takmamız gerekiyordu. Allahtan sinema karanlık oluyor. O gözlüklerle herkesi, o şekilde görmeyi hiç istemem doğrusu. Film başladı. İlk 20 dakikasından itibaren erkek arkadaşımla bir atraksiyonun peşinde olduğumuzu anlamıştım. Sıkılmış, eee hadi nerde bu atraksiyonlar vurmalı kırmalı görüntüler, 3 boyutun dibine vurmalar diye geçiriyorduk içimizden. Yoktu. Ana karakterimiz Theseus çirkin bir adamdı. Bir bilgeyle küçüklükten beri beraberdi. Bu bilge onu savaş ustası yapmak için uğraşan bir adamdı, yol gösterendi. Biraz Cüneyt Arkın misali, Theseusun salındığını görüyorduk ortalarda. Bilge adamdan Oğul! Hayat sadece senin gördüğünden ibaret değil gibi cümlelerin gelmesi an meselesiydi. Bundan farklı bir şeyler konuştuklarını da düşünmüyorum. Bu tip konuşmalar ve bakışmalar silsilesinden sonra Theseusun annesi, hayranı olduğumuz Mickey Rourke, nam-ı diğer King Hyperion tarafından öldürüldü. Evet intikam zamanıydı.

mickey-rourke-immortals
Kendi saltanatını kurmak isteyen King Hyperion, tüm köyleri talan ediyordu. Kral Hyperion da bir köylüydü Theseus kadar. Ortak noktaları vardı. Beraber olup insanlığı yok edebilirlerdi kendi saltanatlıklarını kurabilirlerdi. Ama Cüneyt Arkınımız buna izin vermezdi, vermeyecekti. Filmin başından itibaren aklımıza sokulan Epirus Yayının artık gün yüzüne çıkmasını, Theseusun bu yayı alıp ortalığı tarumar etmesini bekliyorduk. Yay sonunda bulunmuştu ama bu kadar abartılan yay, film boyunca neredeyse hiç kullanılmadı. Bir de köpeklerin maskarası oldu. Sürekli onun bunun eline geçen yay, bir tırta yaramıyordu. Artık durumu kabullenmiş Epirus Yayının yapacakları konusunda büyük beklentilerimizin olmaması gerektiğini anlamıştık. Belki de olay Thesesusdaydı. O yay olmadan da Kral Hyperionu yenecekti. Beklentilerimiz ona yoğunlaşmış, gözlerimizi dört açarak Thesesus ne yapacak merak ediyorduk. Girdiği her mücadelede durumu algılayamıyor, savaşamıyor, yenilmenin eşiğine geliyordu. Başını beladan kurtaranlar ise tanrılardı. Bilge adamın kim olduğunu öğrenmiştik. İnsan kılığına girip, şöyle savaşmalısın böyle odun kesmelisin diyen adam Zeustu. Theseusu kurtarmaya ve korumaya çalışıyordu. Kızı Athena, oğlu Ares, Poseidon, Theseus için savaşıyordu. Kötü tanrılar olarak nam salan ve bir nevi Metris Cezaevindekiler gibi parmaklıklar ardına kapatılan Titanları, Kral Hyperion salmak istiyordu. Yapacağını yapmıştı. Epirus Yayı, bu noktada devreye girmişti. Bu yay, hiç iyinin yanında değildi. Titanların serbest bırakılması için kullanılmıştı ve bizim avanak Theseus durumu engelleyememişti. Birden tanrılar peyda oldu. O gül yüzlü savaş tanrıçası Athena hiç korkmadan savaşıyor, Poseidon titanları bozguna uğratıyor, Zeus son gücüne kadar dayanıyordu hoş bu tanrıların da doğaüstü güçleri olması gerekmez miydi? Bildiğin kılıç kalkan ekibi gibi hayde bre titanlar mahvedeceğiz sizi tavrında davranıyorlardı. Bu arada bizim Theseus neredeydi allah aşkına? Ana karakter ortalarda görünmüyor, anca geleceğimiz için savaşmalıyız naraları atıyordu. Kral Hyperion daha güçlü, daha saygı duyulası bir adamdı. İstekleri, bunun için nelerden vazgeçeceğini biliyordu. Bize kadın değil, ihanet etmeyen kişiler lazım derken Theseusa bir gönderme yapıyordu sanki. Theseus, kendi derdinde kendi keyfindeydi. Geleceği gören kahin ile aşk yaşıyor, bekareti bozulduğunda geleceği görme yetisini kaybedecek olsa da onu yatağına almaktan hiç çekinmiyordu. Kahin de yavan, olmasa da olur, aman şurda da bir kadın olsun, Theseus ile sevişsin maksadıyla filmin içine konmuş gibiydi. Theseus ne yayı kullanıyor, ne savaşıyor, ne bir kahramanlık örneği gösteriyordu. Titanlarla savaşan tanrılardı, Kral Hyperionun askerleri ile savaşan Helen askerleriydi. Peki, bu Theseus ne işe yarardı? Kral Hyperionu öldürecek olandı sanırım. Şöyle de bir durum vardı ki girdikleri mücadelede Kral Hyperionun ölmesini hiç de istemiyorduk. Theseus ölseydi içimiz bu kadar acımazdı. Ne yazık ki Theseus -nasıl olduğunu da bilmiyorum açıkcası- Kral Hyperionu öldürmüştü. Bıçağı boynuna saplarken bu anam için, bu babam için, bu da helalim, kahinim için diyordu sanki. Cehennemi gör cümlesiyle bütünleştirmiştim bunu. Bilemiyorum belki de o an Cüneyt Arkını, Antonu öldürürken hayal etmiştim. Bir başka sahnede Titanlar ortalıkta dolanmaya devam ediyordu, Zeus sonunda yapacağını yaptı ve tek bir hamleyle tüm askerleri yerin dibine gömdü. Bu tanrıların savaşıysa Theseusun bu filmin içinde ne işi vardı? Filmin sonuna doğru tanrılar, Theseusa tanrılık sıfatını uygun görmüşlerdi. Böyle pısırık ve hiçbir işe yaramayan tanrı olur muydu? Hem bu tanrının özelliği neydi? Bu adam ne yapmıştı da tanrı olmuştu? Anlamak güç, nasıl ya demek çok kolaydı. Film çıkışında yüzümüzde bir tebessüm vardı, ikimiz de filmi beğenmemiş ama beraber gittiğimiz ilk film olmasından mütevvellit ahaha olur böyle şeyler, en azından beraberdik gibi saf sevgili ayaklarına yatıyorduk. Sanki Kral Hyperion değil ben yenilmiştim. Gidelim de gidelim diye tutturduğum film, tam bir fiyaskoydu. Film, daha söylenebilecek bir çok şeyin var olduğunu, yazılması gereken, değinilmesi gereken bir çok noktanın olduğunu haykırıyordu bize. Fakat ben durumu kabullenerek ve daha fazla rezil olmamak için erkek arkadaşıma dönüp o kadar da kötü değildi dedim.
alıntı
dip not: film titanların savaşı gibi kaliteli değildi klasikleşmiş zeus ve yandaşlarının desteğini almış birini anlatan film