By CaPTaiN
New member
Norfolk Muzesindeki ofisimde bir Kasim gecesi yakin bir arkadasim ve meslektasimla hem kahve iciyor hem de biyoloji uzmani olarak ornek toplamak uzere ciktigimiz seyahatlerde edindigimiz tecrubelerimizden konusuyorduk.
Derken zil sesi duyuldu... Biri sabirsizca kapinin zilini caliyordu.
Geceleri bazi kimselerin calismak icin muzeye geldikleri olurdu. Ben de hep onlara kapiyi acardim; onlar bizce taninan kimselerdi. Tecrubeme dayanarak her kapi calinisinin kime ait oldugunu ogrenmistim.
Fakat ben bu zil calinisini ilk defa duyuyordum... Cok kisa ve yavasti. Tereddut ederek arkadasim Roland Young'a baktim. Saat 23'u epey gecmisti. Kapiyi actim.
Karsimda annem duruyordu. Ayaklari dort karis kara gomulmus, cevresinde ucusan kar tanelerinin arasinda ne kadar ufak ve bitik bir gorunusu vardi. Bir insanin annesinin gecenin 11'inde kapiyi calmasinda tuhaf bir taraf yoktur, ama ben annemin baska bir kit'ada oldugunu, Fransa'da, Paris'te bir hastahanede yattigini, kemik kanserinden olum halinde oldugunu biliyordum. Halbuki ben Amerika'da Norfolk Muzesinde mudur olarak gorev yapmaktaydim.
Aptallasmis kalmistim. Anneme o an soylediklerimi neden soyledigimi bilmiyorum. Belki yuzundeki garip ifade, belki mutlu olan insanlarin yuzunde gorulen gulumseyis, hayir belki de gozlerinin bos bakisi, gozlerinde yanip sonen tarif edemeyecegim fosforlu bir isik beni oyle konusturdu. Ruhunun baska bir aleme uctugunu anlamistim. O konusmadi.
"Ne zaman oldun?" diye birden sordum. Utanarak gulumsedi ve "Benim oldugumu nereden biliyorsun?" diye sordu.
"Ne iyi ettin de beni gormeye geldin."
"Sana bir gun Amerika'ya donecegimi soylememis miydim?" dedi ve ekledi; "Iste geldim!"
Roland birden atildi, "Allahaskina durun. Bana ne yapmak istediginizi bilmiyorum ama bu sacmaliklara inanmayi kesinlikle reddederim" diye haykirdi.
"Fakat karsindaki annem Roland, nasil inanmak istemezsin?"
"Annen hasta... buraya kadar nasil gelebilir?"
Ilk defa olarak aklimla dusunup yavasca mirildandim: "Annem oldu," dedim.
Bundan sonra annemle eski gunleri konusmaya basladik; kisa zaman sonra eskiye o kadar dalmistik ki Roland'in odadaki varligini tamamen unuttuk. Muzenin ici cok sessizdi. Tavanda asili martilar sanki ucmak uzereydiler. Doldurulmus her cins hayvan her koseden sanki bize bakiyordu.
Daha sonra annem "Vakit gec oluyor oglum, Kentucky'deki kizkardesine gidecegim yola cikmam gerek," dedi.
Ayaga kalkti ve elime bir sey verdi. Onu kapiya kadar goturdum ve tam gule gule diyecegim zaman baktim birden kaybolmus. Roland'a dogru dondum. O, annemin bir iki saniye once durdugu yere gozlerini dikmis saskin saskin bakiyordu.
"Sana ne verdi?" diye sorunca birden aklim basima geldi. Avucum actim. Icinde ufak bir kolye duruyordu. Bunu anneme cocukken alip hediye etmistim. Ustunde "Annesine Roger'dan sevgiler" kazinmisti.
Roland'a gosterdim.
"Bu kadari bana fazla. Ben korkutuk sarhos olmaya gidiyorum!" diye bagirdi.
"Ama seninle gercek ve tabiat disi seylerden uzun uzun konusmustuk. Bu her tarafimizi sarmis gibidir. Bilim onun pesinden uzun zamandir kosmasina ragmen yanina bile yaklasamamistir," dedim.
Annemin olum ilanini okudugum gunun ertesi Paris'teki babamdan su mektubu aldim:
"Sevgili oglum,
Bildirecegim haberin sana ne kadar aci verecegini biliyorum, cok metin olmalisin. Sevgili annecigin dun, 5 Kasim aksami aramizdan ebediyen ayrildi.
Onun son defa gozlerini kapadigini gormek beni kedere bogdu. Emin ol ki bu son kendisi icin cok hayirliydi. Olmeden once cok aci cekti. Olumu beni sonsuz acilara bogmasina ragmen kurtulmasina sevindim, cunku hastaliginin caresi yoktu. En nihayet biliyorum ki bundan sonra aci cekmeyecek. Tanri rahmet eylesin.
Butun kalbimle annenin aramizdan ayrilisinin verdigi kederi olgunlukla kabul etmeni temenni eder, benim de kendimde ayni kuvveti bulmami Tanri'dan dilerim.
Seni her zaman seven Baban."
Annemin hayaletini bir hayli sure sonra yine gordum. Amazon ormanlarinda kamp kurmustum. Agustos 1962'de bir gece cadirimin disinda otururken birden piril piril bir duman halinde gozuktu. Anlamadigim bir sey icin beni uyarmaya calisiyordu, benden epey uzakta durmustu ve fisilti halinde konusuyordu.
Ertesi gun nehirden yukari dogru botlarla ilerlemeye basladik. Katil ruhlu bir rehber bizi tuzaga dusurdu. Yanimdaki arkadaslarim vahsi Aucas Kabilesinin elinden yaralanmadan kurtulabildiler. Fakat ben belkemigime saplanan bir zehirli okla yaralanmistim.
Kendime geldigim zaman bir hastahanede yatagimdaydim. Oraya hemen getirildigimi ve bir haftadir kendimi bilmeden yattigimi ogrendim.
Doktoru daha sonra gordugumde:
"Bizi fena korkuttunuz. Yukardan biri sizi gercekten cok seviyormus. Umidimizi kesmistik," dedi.
Derken zil sesi duyuldu... Biri sabirsizca kapinin zilini caliyordu.
Geceleri bazi kimselerin calismak icin muzeye geldikleri olurdu. Ben de hep onlara kapiyi acardim; onlar bizce taninan kimselerdi. Tecrubeme dayanarak her kapi calinisinin kime ait oldugunu ogrenmistim.
Fakat ben bu zil calinisini ilk defa duyuyordum... Cok kisa ve yavasti. Tereddut ederek arkadasim Roland Young'a baktim. Saat 23'u epey gecmisti. Kapiyi actim.
Karsimda annem duruyordu. Ayaklari dort karis kara gomulmus, cevresinde ucusan kar tanelerinin arasinda ne kadar ufak ve bitik bir gorunusu vardi. Bir insanin annesinin gecenin 11'inde kapiyi calmasinda tuhaf bir taraf yoktur, ama ben annemin baska bir kit'ada oldugunu, Fransa'da, Paris'te bir hastahanede yattigini, kemik kanserinden olum halinde oldugunu biliyordum. Halbuki ben Amerika'da Norfolk Muzesinde mudur olarak gorev yapmaktaydim.
Aptallasmis kalmistim. Anneme o an soylediklerimi neden soyledigimi bilmiyorum. Belki yuzundeki garip ifade, belki mutlu olan insanlarin yuzunde gorulen gulumseyis, hayir belki de gozlerinin bos bakisi, gozlerinde yanip sonen tarif edemeyecegim fosforlu bir isik beni oyle konusturdu. Ruhunun baska bir aleme uctugunu anlamistim. O konusmadi.
"Ne zaman oldun?" diye birden sordum. Utanarak gulumsedi ve "Benim oldugumu nereden biliyorsun?" diye sordu.
"Ne iyi ettin de beni gormeye geldin."
"Sana bir gun Amerika'ya donecegimi soylememis miydim?" dedi ve ekledi; "Iste geldim!"
Roland birden atildi, "Allahaskina durun. Bana ne yapmak istediginizi bilmiyorum ama bu sacmaliklara inanmayi kesinlikle reddederim" diye haykirdi.
"Fakat karsindaki annem Roland, nasil inanmak istemezsin?"
"Annen hasta... buraya kadar nasil gelebilir?"
Ilk defa olarak aklimla dusunup yavasca mirildandim: "Annem oldu," dedim.
Bundan sonra annemle eski gunleri konusmaya basladik; kisa zaman sonra eskiye o kadar dalmistik ki Roland'in odadaki varligini tamamen unuttuk. Muzenin ici cok sessizdi. Tavanda asili martilar sanki ucmak uzereydiler. Doldurulmus her cins hayvan her koseden sanki bize bakiyordu.
Daha sonra annem "Vakit gec oluyor oglum, Kentucky'deki kizkardesine gidecegim yola cikmam gerek," dedi.
Ayaga kalkti ve elime bir sey verdi. Onu kapiya kadar goturdum ve tam gule gule diyecegim zaman baktim birden kaybolmus. Roland'a dogru dondum. O, annemin bir iki saniye once durdugu yere gozlerini dikmis saskin saskin bakiyordu.
"Sana ne verdi?" diye sorunca birden aklim basima geldi. Avucum actim. Icinde ufak bir kolye duruyordu. Bunu anneme cocukken alip hediye etmistim. Ustunde "Annesine Roger'dan sevgiler" kazinmisti.
Roland'a gosterdim.
"Bu kadari bana fazla. Ben korkutuk sarhos olmaya gidiyorum!" diye bagirdi.
"Ama seninle gercek ve tabiat disi seylerden uzun uzun konusmustuk. Bu her tarafimizi sarmis gibidir. Bilim onun pesinden uzun zamandir kosmasina ragmen yanina bile yaklasamamistir," dedim.
Annemin olum ilanini okudugum gunun ertesi Paris'teki babamdan su mektubu aldim:
"Sevgili oglum,
Bildirecegim haberin sana ne kadar aci verecegini biliyorum, cok metin olmalisin. Sevgili annecigin dun, 5 Kasim aksami aramizdan ebediyen ayrildi.
Onun son defa gozlerini kapadigini gormek beni kedere bogdu. Emin ol ki bu son kendisi icin cok hayirliydi. Olmeden once cok aci cekti. Olumu beni sonsuz acilara bogmasina ragmen kurtulmasina sevindim, cunku hastaliginin caresi yoktu. En nihayet biliyorum ki bundan sonra aci cekmeyecek. Tanri rahmet eylesin.
Butun kalbimle annenin aramizdan ayrilisinin verdigi kederi olgunlukla kabul etmeni temenni eder, benim de kendimde ayni kuvveti bulmami Tanri'dan dilerim.
Seni her zaman seven Baban."
Annemin hayaletini bir hayli sure sonra yine gordum. Amazon ormanlarinda kamp kurmustum. Agustos 1962'de bir gece cadirimin disinda otururken birden piril piril bir duman halinde gozuktu. Anlamadigim bir sey icin beni uyarmaya calisiyordu, benden epey uzakta durmustu ve fisilti halinde konusuyordu.
Ertesi gun nehirden yukari dogru botlarla ilerlemeye basladik. Katil ruhlu bir rehber bizi tuzaga dusurdu. Yanimdaki arkadaslarim vahsi Aucas Kabilesinin elinden yaralanmadan kurtulabildiler. Fakat ben belkemigime saplanan bir zehirli okla yaralanmistim.
Kendime geldigim zaman bir hastahanede yatagimdaydim. Oraya hemen getirildigimi ve bir haftadir kendimi bilmeden yattigimi ogrendim.
Doktoru daha sonra gordugumde:
"Bizi fena korkuttunuz. Yukardan biri sizi gercekten cok seviyormus. Umidimizi kesmistik," dedi.