shephard_9
New member
Çiçero
İlyas...
Asıl adı, Elyesa’ydı.
Kosova doğumlu.
Arnavut.
Türk vatandaşı.
*
Sene, 1943.
Dünya savaşıyor.
Yer, Ankara.
*
Çankaya Köşkü’ne komşu İngiliz Büyükelçiliği’nde uşak olarak işe başladı İlyas... Büyükelçi Sir Hugessen’a banyoda sırtını keseleyecek kadar yakındı. Ama aslında, nefret ediyordu İngilizlerden; babasının ölümünden sorumlu tutuyordu onları... Bi gün, Almanya Büyükelçiliği Müsteşarı Jenke’nin kapısını çaldı, “Özel ve gizli bilgilere ulaşabiliyorum, isterseniz satarım, fotoğraf çekerim, rulo başına 20 bin sterlin alırım” dedi. Müsteşar, konuyu Büyükelçi Von Papen’e açtı, Papen vaziyeti Berlin’e bildirdi, 29 Ekim 1943 gecesi, Cumhuriyet Bayramı törenlerinden dönüşünde, Berlin’in cevabı gelmişti: “Deneyin...”
*
Trafik başladı. İlyas ötüyor, parayı alıyordu. Doğru mu söylüyor, yalan mı, henüz belli değildi. Ocak 1944’te, “Sofya bombalanacak” dedi, “Hadi canım” dediler, Sofya bombalandı! İlyas kendini kanıtlamıştı... Güzel güzel konuştuğu için “Çiçero” kod adını verdiler ona.
*
O günlerde; Ankara’daki Alman Büyükelçiliği’nde Nele isimli bir kız çalışıyordu; sekreter... Babası Almanya’nın Sofya Konsolosu’ydu. Savaş öncesinde liseyi ABD’de okuyan Nele, Nazilerden nefret ediyordu. ABD’de yaşamak istiyordu ama, Alman olduğu için imkânsızdı. Bir gün dişi iltihaplandı, hayatı değişti... Dişçi, Yahudi bir Alman’dı, laf lafı açtı, “İstersen, seni Amerikalılarla tanıştırırım” dedi. Amerikalılar, “Alman Büyükelçiliği’nde çalışan Amerikan sempatizanı sekreter”in üstüne atlamıştı doğal olarak... Buluştular.
*
“Rastgele” diye atılan olta, büyük bir balık yakalamıştı...
Çok büyük bir balık.
*
Çünkü, daha ilk randevuda şunları anlattı sekreter: “Sizden bir söz istiyorum, vereceğim bilgi işinize yararsa, lütfen bana sığınma hakkı verin... İngiliz Büyükelçiliği’nde bizimkilerin Çiçero dediği biri çalışıyor. Çiçero aradığında bizim elçilikte büyük hareketlilik oluyor, düşük rütbeli görevliler, sekreterler filan dışarı çıkarılıyor. Nazilerin
kulağı bu Çiçero.”
*
Amerikalılar, derhal İngilizleri uyandırdı, tüm personel tek tek sorgulanıyordu. Çiçero enseleneceğini anlamıştı. Almanlara sığındı, İstanbul üzerinden Almanya’ya kaçırıldı.
*
Tabii Naziler de uyanmıştı... Çiçero’yu kim ispiyonladı? Sorgu başlayınca, sekreter kız, Amerikalılara yalvardı: “Hayatım tehlikede...” Amerikalılar sözünü tutacaktı. Ancak, ciddi bir sorun vardı. Türkiye tarafsız ülkeydi. Köstebeğin ABD Büyükelçiliği’ne sığınması olacak iş değildi... Sekreter gizli bir eve yerleştirildi, bir hafta saklandı, sarı saçları siyaha boyandı. Naziler fıldır fıldır takipteydi, İstanbul’a götürülmesi çok riskliydi. Karayoluyla İzmir’e götürdüler, gemiyle Kıbrıs’a
geçip Mısır’a, savaş bittikten sonra ABD’ye...
*
İlyas, Münih’e yerleşti. Hayatının garantide olduğunu düşünüyordu. Ancak, Almanların kendisine ödediği 300 bin sterlinin, İngiliz ekonomisini batırmak için bastıkları sahte paralar olduğu anlaşıldı. Kazığı yemişti... Yalvar yakar, bir emekli maaşı bağlandı. Gece bekçiliği yapmaya başladı, 1970’te sefalet içinde öldü.
*
Hayatı film oldu İlyas’ın, Hollywood’da... Anılarını “I Was Cicero, Ben Çiçero’ydum” başlığıyla kaleme alıp, Stern Dergisi’ne satmıştı. Yönetmen Joseph Mankiewicz, bu anıları
“5 Fingers, 5 Parmak” ismiyle sinemaya uyarladı, 1952’de... İlyas rolünü, o dönemin efsane aktörü James Mason oynadı. İlyas’ın hayatı, biri yönetmen, iki Oscar aldı.
*
Sekreter Nele ise, savaştan sonra kimliği değiştirilerek, California’ya yerleştirildi. Garsonluk yaptığı, evlendiği, bir çocuğu olduğu iddia edildi. Sonrası bilinmiyor.
*
Demem o ki...
Ankara böyle bi yer.
*
İstihbaratçıların savaş alanı.
*
Ve, şurası kabak gibi belli oldu ki, suikastçı diye yakalanan albayla binbaşı, Genelkurmay içindeki Çiçero’nun peşinde...
O halde ne yapmak lazım?
Ne yapıp edip, albayla binbaşıyı açığa çıkarmak lazım ki, Çiçero araziye uysun.
*
İzleyelim bakalım, gazete manşetlerinden yazılan senaryoların Oscar’ını kim alacak...
kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13302634.asp?yazarid=249
İlyas...
Asıl adı, Elyesa’ydı.
Kosova doğumlu.
Arnavut.
Türk vatandaşı.
*
Sene, 1943.
Dünya savaşıyor.
Yer, Ankara.
*
Çankaya Köşkü’ne komşu İngiliz Büyükelçiliği’nde uşak olarak işe başladı İlyas... Büyükelçi Sir Hugessen’a banyoda sırtını keseleyecek kadar yakındı. Ama aslında, nefret ediyordu İngilizlerden; babasının ölümünden sorumlu tutuyordu onları... Bi gün, Almanya Büyükelçiliği Müsteşarı Jenke’nin kapısını çaldı, “Özel ve gizli bilgilere ulaşabiliyorum, isterseniz satarım, fotoğraf çekerim, rulo başına 20 bin sterlin alırım” dedi. Müsteşar, konuyu Büyükelçi Von Papen’e açtı, Papen vaziyeti Berlin’e bildirdi, 29 Ekim 1943 gecesi, Cumhuriyet Bayramı törenlerinden dönüşünde, Berlin’in cevabı gelmişti: “Deneyin...”
*
Trafik başladı. İlyas ötüyor, parayı alıyordu. Doğru mu söylüyor, yalan mı, henüz belli değildi. Ocak 1944’te, “Sofya bombalanacak” dedi, “Hadi canım” dediler, Sofya bombalandı! İlyas kendini kanıtlamıştı... Güzel güzel konuştuğu için “Çiçero” kod adını verdiler ona.
*
O günlerde; Ankara’daki Alman Büyükelçiliği’nde Nele isimli bir kız çalışıyordu; sekreter... Babası Almanya’nın Sofya Konsolosu’ydu. Savaş öncesinde liseyi ABD’de okuyan Nele, Nazilerden nefret ediyordu. ABD’de yaşamak istiyordu ama, Alman olduğu için imkânsızdı. Bir gün dişi iltihaplandı, hayatı değişti... Dişçi, Yahudi bir Alman’dı, laf lafı açtı, “İstersen, seni Amerikalılarla tanıştırırım” dedi. Amerikalılar, “Alman Büyükelçiliği’nde çalışan Amerikan sempatizanı sekreter”in üstüne atlamıştı doğal olarak... Buluştular.
*
“Rastgele” diye atılan olta, büyük bir balık yakalamıştı...
Çok büyük bir balık.
*
Çünkü, daha ilk randevuda şunları anlattı sekreter: “Sizden bir söz istiyorum, vereceğim bilgi işinize yararsa, lütfen bana sığınma hakkı verin... İngiliz Büyükelçiliği’nde bizimkilerin Çiçero dediği biri çalışıyor. Çiçero aradığında bizim elçilikte büyük hareketlilik oluyor, düşük rütbeli görevliler, sekreterler filan dışarı çıkarılıyor. Nazilerin
kulağı bu Çiçero.”
*
Amerikalılar, derhal İngilizleri uyandırdı, tüm personel tek tek sorgulanıyordu. Çiçero enseleneceğini anlamıştı. Almanlara sığındı, İstanbul üzerinden Almanya’ya kaçırıldı.
*
Tabii Naziler de uyanmıştı... Çiçero’yu kim ispiyonladı? Sorgu başlayınca, sekreter kız, Amerikalılara yalvardı: “Hayatım tehlikede...” Amerikalılar sözünü tutacaktı. Ancak, ciddi bir sorun vardı. Türkiye tarafsız ülkeydi. Köstebeğin ABD Büyükelçiliği’ne sığınması olacak iş değildi... Sekreter gizli bir eve yerleştirildi, bir hafta saklandı, sarı saçları siyaha boyandı. Naziler fıldır fıldır takipteydi, İstanbul’a götürülmesi çok riskliydi. Karayoluyla İzmir’e götürdüler, gemiyle Kıbrıs’a
geçip Mısır’a, savaş bittikten sonra ABD’ye...
*
İlyas, Münih’e yerleşti. Hayatının garantide olduğunu düşünüyordu. Ancak, Almanların kendisine ödediği 300 bin sterlinin, İngiliz ekonomisini batırmak için bastıkları sahte paralar olduğu anlaşıldı. Kazığı yemişti... Yalvar yakar, bir emekli maaşı bağlandı. Gece bekçiliği yapmaya başladı, 1970’te sefalet içinde öldü.
*
Hayatı film oldu İlyas’ın, Hollywood’da... Anılarını “I Was Cicero, Ben Çiçero’ydum” başlığıyla kaleme alıp, Stern Dergisi’ne satmıştı. Yönetmen Joseph Mankiewicz, bu anıları
“5 Fingers, 5 Parmak” ismiyle sinemaya uyarladı, 1952’de... İlyas rolünü, o dönemin efsane aktörü James Mason oynadı. İlyas’ın hayatı, biri yönetmen, iki Oscar aldı.
*
Sekreter Nele ise, savaştan sonra kimliği değiştirilerek, California’ya yerleştirildi. Garsonluk yaptığı, evlendiği, bir çocuğu olduğu iddia edildi. Sonrası bilinmiyor.
*
Demem o ki...
Ankara böyle bi yer.
*
İstihbaratçıların savaş alanı.
*
Ve, şurası kabak gibi belli oldu ki, suikastçı diye yakalanan albayla binbaşı, Genelkurmay içindeki Çiçero’nun peşinde...
O halde ne yapmak lazım?
Ne yapıp edip, albayla binbaşıyı açığa çıkarmak lazım ki, Çiçero araziye uysun.
*
İzleyelim bakalım, gazete manşetlerinden yazılan senaryoların Oscar’ını kim alacak...
kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13302634.asp?yazarid=249