lazzuri53
"LazigoL"
İlk çay biraz keyif, biraz da tıbbi nedenlerle içilmiş,çay içerek zihni uyanık tutmak, binbir derde deva özelliklerinden yararlanmak hep söz konusu edile gelmiş. İşin güzel ve şaşırtıcı yanı ise, çayın sıcak bir içecek olmanın ötesine geçmesiyle başlıyor. Önce Çinliler, daha sonra çayı onlardan altıncı yüzyılın sonuna doğru aldıkları söylenen Japonlar, kendi dini ritüellerine ve eskiden beri törensel olan yemek adabına uygun düşen bir çay içme töresini geliştirmişler. Dünya üzerinde milyonlarca kişi gün boyu çay içerken bunu sıradan bir iş gibi yaparken, Japonlar ve Çinliler, buna derin bir anlam yüklüyor.
Avrupa'da 17. yüzyıldan beri bir keyif maddesi olarak bilinen çay, 19.yüzyılda tüm Kuzey Denizi civarında, bir halk içeceği haline gelmiştir. Tüm dünyada, toplumsal yaşamda oldukça önemli bir yer tutan çayı, hintliler süt ve şekerle, Kuzey Afrikalılar yeşil çayı taze nane ile lezzetlendirirler. Çay kültürü her ülkede farklı yorumlanmaktadır.
Çay, içecek sayılmadan önce uzun zaman ilaç olarak kullanıldı. Çin'de ilaç dışında içecek olarak kullanılmaya başlandığı ilk dönemler 4. ve 5. yüzyıl olmuştur. O zamanki çay çayın hazırlanmasına baktığımızda büyük farklılıklar olduğunu görmekteyiz:
Yapraklar buhardan geçirilip, havanda ezildikten sonra bir kapta toplanır. İçine pirinç, zencefil, tuz, portakal kabuğu, baharat, süt ve isteğe göre soğan katılıp kaynatılır.'
Günümüzde bu adet Tibetliler ve bazı Moğol kabilelerinde devam etmektedir.
8. yüzyıl kaynaklarında Çinlilerin iyi bir çay yaprağını şöyle tanımladıklarını görmekteyiz:
'Tatar atlılarının çizmeleri gibi kara, güçlü bir öküzün boynuzları gibi kıvrımlı, tatlı bir meltemin dokunduğu göl kadar parlak'
Çinlilere göre çay, küçük fincanda soğumadan içilmeli ve hemen yenilenmelidir. Hem rahatça içebilmek, hem de içerken içtiği çayı görerek manevi bir haza kavuşmak için fincanların geniş ağızlı olanları tercih edilir.
Aynı yaprağı defalarca demleme olayı Çin'de yaygın olup, bunu bir sanata dönüştürmüşlerdir.
Çay, birçok diğer şey gibi Çin'den Japonya'ya taşınmış ama Japonlar çay tarihini daha iyi belgelemiş, törenselliği derinleştirmiş ve onu da törensel yemek kültürlerine uygun olarak kendilerine has bir çay içme töresi haline getirmişlerdir.
Taoculuk, Budizm ve Zen'in felsefi, dini dünya anlayışıyla sıkı bir ilişki içinde olan Japon çay töresinin başka bir eşi yoktur. Haz almaya değil, iç dünyaya ilişkin bir ritüel olan Japon çay töresinde, Katolik ayinlerinde İsa'nın kanını simgeleyen şaraptan daha önemli bir yeri vardır. Özel çay evlerinde gerçekleştirilen bu törenin öncelikli görevi, konukları en uygun ve en zarif bir biçimde ağırlamaktır.
Mükemmel bir çay hazırlamak için tek bir yol yoktur. Bir sanat eseri olarak çay, en ince niteliklerini ustasının elinde gösterir. İyi ya da kötü resim olduğu gibi iyi ya da kötü çay da vardır. Dünya da en kötü üç şeyden biri kötü hazırlanarak mahvolan mükemmel bir çaydır.
Japonlar çaya bir sanat olarak bakarlar. Diğer sanatlarda olduğu gibi çay sanatının da dönemleri ve ekolleri olmuştur. Kaynatma, Çırpma ve Demleme olmak üzere başlıca üç dönemden söz edilebilir. Günümüzde son ekolün ağırlığı hissedilmektedir.
Günlük kullanımda demli çay kullanılmakla beraber, çırpma metodu ile hazırlanan toz çay her zaman çayların efendisi olarak kabul edilir.
Çayla 17.yüzyılın sonunda sömürgesi Hindistan vasıtasıyla tanışan İngilizler zamanla çayı yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline getirdiler. Çayın ilk başlarda pahalı olması, yaygın bir içecek olmasını engelledi. Bu da çayı üst düzey toplantılara özgü bir şölen, prenslere ve asillere ayrılmış bir hediye haline getirdi.
İngilizler, Eraly Grey çayını tecih ederler. Bu yoğun kokulu çay, bergamut esansı ile harmanlanarak hazırlanmaktadır. Bugün İngiltere de çat kapı gelen birine konukseverliğin işareti olarak bir fincan çay sunulur. İkindi vakti olan 'Beş Çayı' olarak adlandırılıp, Dünya'ya da armağan edilen küçük çay daveti, dostların bir araya gelmesi için düşünülmüş olup, Kral Edward döneminden beri devam etmektedir.
Bu arada İngiltere Kraliçesi'nin çayının suyunu bütün gezilerinde yanında taşıdığını biliyormuydunuz?
Rusya'da her öğün çay içilmesi bir gelenektir. Ruslar çaylarını semaverde demlerler, beyazlatılmamış şeker ve limon suyu ilave ederek içerler. Gerçek bir çay tiryakisi Rus çayına şeker atmaz, şekeri ağzına alarak çayını içer. Eski kültürü yaşatanlar arasında, çaya şeker yerine bir çay kaşığı kaymak koyanların yanısıra, Anadolu'nun kimi yörelerinde olduğu gibi ve çayı bazen bardak altlığına dökerek içenlerde bulunmaktadır.
Çay, konuklara yanında marmelat ile sunulur. Konuk, daha fazla çay gelmesini önlemek için bardağın altlığı bardağın üstüne konulur.
Fransız entelektüellerinin özel bir çay sevgisi vardır. Yaygın çay salonlarının yanısıra, romantik isimlerin takıldıkları çeşitli çayların satıldığı küçük çay dükkanı zincirleri vardır.
Fransız kültüründe çay, uzun süre demlenmeden, ince porselen bir fincanda ikram edilir. Hafif içimli bir çayın yanında küçük bir çikolata, krokan veya pralin ikram edilir.
Moğolların çay içme biçimleri ise inanılır gibi değil. Çaya biraz yağ, bir tutam tuz, biraz un ya da darı ekliyorlar. Hadi bu neyse, ama ya kuzu etli çaya ne dersiniz? Dilim dilim edilip bir hafta açık havada kurutulmuş kuzu etini çayın içine atıp içerek, soğuk iklim koşullarına ve göçebe hayata karşı güç ve enerji kazanıyorlar.
5000 yıllık tarihe sahip çay her ne kadar Türklerin yaşamına geç girmişse de temiz girmiş. Gün boyunca çay içmemizin yanı sıra, kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz gözardı edilemez. Bunlardan ilki, iyi bir çay demlemenin olmazsa olmaz kurallarından biri olan demliğin sıcak olması şartını, demliği çaydanlığın üstüne oturtularak, ustaca ve güzelce çözümlememizdir.
Buna karşın; çayın acıyıp tadının bozulmasını önlemek için; demledikten sonra, çayı süzdürüp başka bir demliğe boşaltmıyoruz o da işin ayrı bir yanı.
Peki Türk çay kültüründe olmayan; Amerikan icadı poşet çay, çay topları ve ağları, fazla aromalı çaylar, çaya çok süt ve limon koymak, çayı metal demlikte demlemek yani çaya karşı özensiz davranmak.
Türkler, Anadolu'ya gelmeden öncede çayı bilmelerine karşın; çayın Türkiye'ye gelmesi ancak birkaç yüz yıl önceye dayanmaktadır. Çay içiminin Anadolu'da yaygınlaşması 19. yüzyıldan itibaren olmuştur. Türklerde çayın yaygınlaşmasına ilişkin şöyle bir hikaye anlatılır:
Hoca Ahmet Yesevi bir gün Hıtay sınırında Türkistan karyelerinden birine misafir olur. O gün hava çok sıcak olduğu için çok yorulmuştur. Evine misafir olduğu Türkmenin komşusunun zevcesi doğum yapmak üzeredir. Türkmen, Hoca Ahmet Yesevi'den dua ister, Ahmet Yesevi de dua eder. Allah'ın izniyle Türkmenin isteği hemen olur. Türkmen bu duruma çok memnun olur. O yörenin önemli bir ikramı olan çay kaynatıp getirir. Hoca Ahmet Yesevi çayı sıcak sıcak içince terler ve yorgunluğu gider. Sonra, "Bu şifalı bir şey imiş, hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar. Allah kıyamete kadar buna revaç versin" diye dua etmiştir. İşte çay bundan sonra bütün Türkler arasında kullanılmaya başlamış ve şifa verici bir içecek olmuştur.
Halk kültürü ve etnografyasında çay önemli bir yer tutar. Çay bugün sosyal hayatımızda yerini dolduramayacak derecede sağlamlaştırmış, onun etrafında oluşan kültürüyle birlikte yaşamaktadır.
Sabah kahvaltısından gecenin geç saatlerine kadar hayatımızın içinde bulunan çay, değişik kültürel değerlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Çayla ilgili; tekerlemeler, bilmeceler, mani ve türküler, ilahiler, efsaneler, fıkralar, gelenek ve görenekler başlı başına kültürel değerlerdir. Hatta, çay kelimesi Çince olduğu halde, sözlüklerde ve deyimlerde yerini bulmuş geniş bir kelime ve deyim sayısına ulaşmıştır. Çay, Çay Bahçesi, Çay Bardağı, Çay Demlemek, Çay Fincanı, Çay Fidanı, Çay Fidesi, Çay Kaşığı, Çay Takımı, Çay Vermek, Çay Molası, Çaycı, Çaycılık, Çaydanlık, Çay Parası, Çayevi, Çaygiller, Çayhane, Çay Kazanı gibi kelimelerin yanında; Tavşan Kanı Çay, Çay İçmek, Kıtlama Çay, Çayı Höpürdetmek, Çay İkram Etmek, Paşa Çayı gibi deyimlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Yetiştirilmesinden, hazırlanıp tüketilmesine varana kadar olan çay kültürü, bir çay etnografyasını da ortaya çıkarmıştır. Çay kesilmesine yarayan makaslar, sepetler, kutular, demlikler, semaverler, çay kazanları, bardaklar, fincanlar, kaşıklar, tepsiler vb. hepsi çay kültürünün etrafında oluşan etnografik maddelerdir.
Bunlardan en önemlisi, çayın kendisinden ayırd edemeyeceğimiz semaver kültürüdür. Semaver 19. yüzyıldan itibaren Ortaasya'da yaygın olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Ahmet Yesevi'den gelen mirasla çayın şifalı olduğuna inanıldığı gibi, semaverin de şifa dağıtıcısı olduğuna inanılır hale gelmiştir. İnsanlara bir hayat, muhabbet verici, dertlere deva olarak görülür. Semaverin şifa dağıttığına o kadar inanılırdı ki hamam çıkışında ve mevlitlerde insanları rahatlatmak için semaver kaynatılır ve çay içilirdi. Semaver edebiyatımızda da başlı başına bir yer tutmaktadır. Semaver şifahaneye benzetilmiştir.
Daha düne kadar yurdumun kahve ve çay bahçeleri "cafe"lere özenerek cam bardağı ortadan kaldırmış, porselen ya da cam fincanlarda servis yapmaya başlamıştı. Bir de tabii poşet çay girdi ki yaşamımıza, "cafe"lerin dışında kimi evlerde de yüz yıllık çay demleme usullerimiz hemen rafa kaldırıp demlik poşeti çaylar fincanda sunulmaya başlandı. Allah'tan şimdilerde, turistlere porselen/seramik fincanda poşet çay sunmanın pek de zekice bir şey olmadığı kavranmaya başlandı. Bunda "Yunanlılar ince belli cam bardakta çay veriyormuş" haberinin etkisi oldu mu bilmiyorum ama son zamanlarda, "cafe"lerden başlayarak, çay bahçelerinde de çay severlerin ısrarı üzerine ideal boyutta olmasa da cam bardaklar kullanılmaya başlandı. Hani şu nedense "Ajda Pekkan bardağı" denen iri bardaklar. Ama gerçek çay severlerin gönlünde yatan küçük, ince belli bardaklar tabii ki.
Gün boyunca çay içmemizin yanı sıra, kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz yadsınamaz, hele türkülerimize, ilahilerimize, manilerimize de girdiği hatırlanırsa...
------------------------------------------------------------
Gül bülbülü çok sever
Daima Hakk'ı över
Çayı koyu demleyin
Şeyhim çayı çok sever
Gül bülbülsüz açılmaz
Çay lüzumsuz içilmez
Nakşiler, Kadiriler
Sohbetinden geçilmez
Çayın rengi güldendir
Doldurması sizdendir
İçin aşıklar için
Çay sahibi bizdendir
Saadet Hocazade Semaveri yakınız
Hemen kalbe bakınız
Kalbe kandil takınız
Bu sohbetin içinde
Verin çayı içelim
Bu alemden göçelim
Hak batılı seçelim
Bu sohbetin içinde
Bunda çayı içtiler
Bu cihandan geçtiler
Kanatlanıp uçtular
Bu sohbetin içinde
Osmnacıklı Aşık Ali Kimselerin aklı ermez
Çay sohbeti hikmetine
Çünkü ezelden uğramış
Mürşidinin ülfetine
Lezzeti cennet şarabı
Şad eder içen harabı
Gönülde hikmet kitabı
Dolar bu çay sohbetine
Lezzetini içen bilir
Dü cihandan geçen bilir
Türlü mercan saçan bilir
Gelin bu çay sohbetine
Çoban Semaveri alıştırın
Maşa ile karıştırın
Aşıkları kavuşturun
Yan semaver dön semaver
Daim Allah der semaver
Semaveri koydum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Yaşa şeyhim sen çok yaşa
Yan semaver dön semaver
Sende bir hal semaver
Semaverin musluğu var
Çoban gibi ıslığı var
Şeyhim ile dostluğu var
Hüner sende can semaver
Sende bir hal var semaver
Çayın dirhemi bin altın
Ben şeyhimden aldım satın
İçtim çayı oldum meftun
Yan semaver dön semaver
Kayna yan da çoş semaver
Semaverin kulpu aldan
Getir sağdan götür soldan
İhvan çıkmaz doğru yoldan
Yan semaver dön semaver
Sende bir hal var semaver
Semaverin altı çiçek
Getirin çayları içek
Çaysız meclislerden geçek
Yan semaver dön semaver
Daim Allah der semaver
------------------------------------------------------------
Yağmur yağar islanir
Çay fidaninin dibi
Anan seni sevmeyi
Benim sevdiğim gibi
Çayin yapraği yeşil
Döşür Fadime döşür
Bu akşam geleceğim
Şekerli kahve pişir
Giderdi Şam'a şarka
İrize'nin ketani
Şimdi cana can katar
Çayinin bir fincani
Rize bağluklarinda
Pembe güller açayi
Gel gidelim Rize'ye
İçelim Rize çayi
Kiz idin oldun kadin
Hiç eksilmedi tadin
Çay filizi kirmaya
Olayim mi irgadin
Rize cüzel memleket
Çay kokayi gül gibi
Rize'ye doymak olmaz
Parlayi yulduz gibi
Çayimin bak demine
Bem gelemem yemine
Köyümün güzel kizi
Bir anilir Emine
Şekere olmaz bahane
Safalar bahş eder4 cana
Çay şerbeti de naziktir
Şifalar hasta insana
Samavarı kaynatan
Üstte çaynık oynatan
Eyil öpem yüzünden
Kaş alttan göz oynatan
*
Şiir - OĞUL - Posoflu Aşik Zülali
Şekerim kalmadi kahvem tükendi
Bilmem gidem hangi attara oğul
Takatim kesildi gönlüm bulandi
Cebimde de yoktur on para oğul Bir gün çay içmezsem tutar isitma
Hem de bana dersin doktora gitme
Takdirin bu diye iftira etme
Tedbirime ara bir çare oğul Fakirler bağinda baykuşlar öter
Bu nasil zamandir gün günden beter
Billurlar fincanlar yüzüstü yatar
Çay takimi oldu kapkara oğul Der Zülâlî tiryakilik bilindi
Gözlerimin işiklari silindi
Bu sebepten semaverim delindi
Kaynadi döndü pinara oğul
------------------------------------------------------------
Çay çikti kirka
İçeriz korka korka
çay çikti yüce dağ başina
Demliği getir karşima
Üç gündür içmemişem
Doldur bir tane
Aklim gelsin başima (8)
------------------------------------------------------------
Çokti mi beşe
Sür on beşe
Olsun yirmi
Versin neşe
Kirmam seni
Doldur neyse (9)
Es-sohbet-ü bilâ çay
Kes semai bilâ ay
(Çaysiz bir sohbet
Aysiz bir gökyüzü gibidir) (8)
------------------------------------------------------------
Çay kadehte dide efruz olmali
Lebriz-i lebreng ü lebsuz olmali
(Çay dudak renginde, dudak sicakliğinda ve
dudak tadinda olmali) (8)
------------------------------------------------------------
Ehl-i keyif olana
Üçtür çada kaide
derde derman sorana
Dördü beşi faide (10)
Gönül ne çay ister ne çayhane
Gönül sohbet ister çay da bahane (12)
Çayi icat etti bir pir
Sabaha iki akşama bir (8) Çayin üçü adettir
Dördü sihhattir
Çikti beşe, vur onbeşe
Çikti yüze düştü düze
Çay nedir, say nedir
Dök uşağum bir daha (11)
------------------------------------------------------------
-Ofli çay içersun?
-Pek severum oni
-Ama on paradir
-Ya yitir oni
------------------------------------------------------------
Rize cüzel memleket
Çay kokayi gül gibi
Rize'ye doymak olmaz
Parlayi yulduz gibi
Yekün Rize dağlari
Verilmiş çay güline
Çay fidanlari benzer
Esmer güzellerine
Trabzon fundukluklar
Pazar'da elmaluklar
Gelin gibi Rize'yi
Süsler portakalluklar
Yapilacak dediler
Rize çay fabrikasi
Rize'ye layik olur
Bu işun yapilmasi
Yeşil Rize'nun yüzi
Bakar Karadeniz'e
Ne eksak biçemezuk
Güzel Türkiye'muze
Hey gidi güzel Rize
Parlayisun gün gece
Yeşillukler altinda
Hasan çalar kemençe (14)
Kimin ağriyir cani çay
Okşayipti mercani çay
Min bir derdin dermani
Çay, çay, çay
Tüm dertlerin dermani
Çay, çay, çay
Armudi istikanda çay
Üreğimiz yananda çay
Yaranlisan dağlisan
Çay, çay, çay
Etirlisen bağlisan
Çay, çay, çay Her kime gelse konak çay
Lazim değil soruşmak çay
Geler yemekten kabak
Çay, çay, çay
Versin yemeşten kabak
Çay, çay, çay
Kişin karli çağinda çay
Yayda gün kabağinda çay
Gelsinler sorağinda
Çay, çay, çay
Gezir her dudağinda
Çay, çay, çay A gülim heyyyy!
Adin gezir elleri çay
Kimin yoksa heberi çay
Okşayipti mehmeli
Çay, çay, çay
Bolca isin demleri
Çay, çay, çay
Üreğim çay, çay, çay
Etirim çay, çay, çay
Mehmedim çay, çay, çay
Gözelim çay, çay, çay
Çay Destanı
------------------------------------------------------------
Biraz da anlatayım
Başıma gelenleri
Bu yaz çay güldürecek
Bizim Rizelileri
Gelirimiz bu çaydı
Zata evvelden beri
Arka isti yatayi
Fabrika işçileri
Çay kesmek bir iş değil
Muhim olan satması
Nerden çıktı ortaya
Bu kontanjan davası
Kimun aklina geldi
Bu Allah'ın belasi
Hiç hoşuma gitmeyi
Ekisperin havasi Ekisper bakti çaya
Ben de yaktim sigara
dedi çayin bozuktur
Bunu bi temiz ara
Her sene iyi idi
Şu Rize'nin havasi
Bu yaz güneş görmedi
Soğuk geçti burasi
Yağmur çamur çalişir
Zengini fukarasi
Cebumuze girmedi
Mübarek çay parasi
Aradim iki saat
Gine temiz olmadi
Dedim ulan yazici
Sana akil kalmadi
Benim darlandiğimi
Ekisper da anladi
Çayi koydu kantara
Baktilar bir deftere
Dediler bir kilo fazla
Al koy oni bir yere
Zaten kafam dumanli
Döktüm oni dereye
Kemenceci Hasan Yazıcı
------------------------------------------------------------
Ya Erzurumlu'ya ne demeli
Çay'dan bahsedilirde Erzurumlu'dan bahsedilmez mi? Çayi Rizeliler yetiştirir. Ama çayi da Erzurumlular içer. Erzurum'da çay bir başka içilir. Herkes çay içer ama Erzurumlu bir başka çay içer. İçer içer de... neler der neler... Şair, İhsan Coşkun Atilcan'i dinliyoruz. 13)
Çayname 1
Akar gider Akpinar’in sulari,
Yazicisi daha birçok pinari,
Tabakhane, cennet çeşme sulari,
İçmezler de ‘İlle olsun taze çay’
2
Dilde destan kişlari ve Barlari
Yaylasinda kisraklari, taylari
Sularinda nefis olur çaylari
Dadaşlarin tutkusudur burda çay 3
Erzurum’un mutfaklari düzenli,
Biçim biçim semaverle bezeli,
Eksik olmaz sofrasinda ezeli,
Lavaş ekmek, civil peynir, demli çay
4
Ufak ufak kirilmakta şekerler
Dil üstünde kitlamasin içerler
Limon, çayin namusunu lekeler
Bakiresi bir bardakta sade çay
5
Bir tarafta tarla çayir biçilir
Bir tarafta buğday saman seçilir
Şeker yoksa zarari yok içilir
Kişmiş ile, temas ile orda çay
5
Manti ile turşu yedim yanmişam
Otuz içtim, şimdi ancak kanmişam
Semaverler sira sira dizili
Demlikler nakiş nakiş yazili.
Erzurumlu ve Çay
Yaptiğimiz yöreyle ilgili toplamalarda, 1895 yilindaki kolera salgininda bölgenin vali paşasinin insanlara, şehrin kavşak noktalarina koydurduğu dev kazanlarda kaynattiği dev kazanlarda demlettiği çayi içirdiğini kaydetmişiz. Kolera savaşinda, hele ilaçlarin olmadiği devirlerde tek çare mikroplari öldürerek insanlarin hastalanmalarini önleyebilmekteydi.
Böylece hastalikla başa çikabilmişler. Sonra çay içme bir alişkanlik olmuş bu şehirde. Sebze meyve de olmadiğindan vücudun su ihtiyaci çayla karşilanmiş. Demiryolu gelip, üretim merkezleri yakinlaşinca çayin önemi azalmiş ister istemez.
Çayin kültür tarihini yazanlar ne yazik ki Erzurum'daki çay adetlerinden bahsetmiyorlar. Erzurum'da yaşayan insanlar yaziyor mu ki bu konulari?
Eski devirlerde bir kantariye mağazasinda şunlar bulunurdu: şeker, çay, kahve, sigara, kibrit, sabun, tarçin, havlucan, kara ve kirmizi biber, baharat, kova ve inşaat malzemesi. O zamanlarda Erzurum'da kantariye üzerine iş yapan kuvvetli müesseseler mevcuttu. Nemlizadeler, Rum Kabayanidi gibi koskaca birer hani işgal ederek kantariye ticareti yapan büyük tüccarlar dahi bulunmakta idi. Erzurum'un ithal ettiği şeker; büyük miktarlara baliğ olur, şekr nakliyati deve, at, mekkareleri, çift atli, dört atli arabalarla yapilirdi. Van, hakkari, Bitlis, Muş gibi vilayetlerin şeker ihtiyaci, Erzurum'dan gönderilen ikiyüz, üçyüz çuvallik partilerle temin olunurdu.
Şeker ithalati hassaten Fransa'dan ve bir miktar da Rusya'dan yapilirdi. Rusya'dan gelen mallar arasinda semaver de sayilmaktadir. 1914 senesinden evvelki ithalat: Trabzon iskelesine transit çikartilan ithal mallari: Şeker, çay... İstanbul'dan mübayaa edilen ... şeker, çay, kahve... Rusya'dan Kötek kapisi tarikiyle ithal olunan ... semaver...... bir kisim sahil halki da at ve katirlari vasitasiyla Erzurum'un tütün, şeker, çay... gibi mübrem ihtiyaçlarini karşilamişlardir. Ruslar ile yapilan ticari anlaşmada Erzurum tüccarlari Ruslarin Erzurum'daki mümessiliolan Zorkorstorg şirketiyle anlaşmalar yapmişlardir. Ruslara canli hayvan ve hayvan mahsülleri satarak onlardan şeker, tuhafiye ve manifatura almişlardir. Komşu vilayetlerin ticaret adamlari ... kantariye... ihtiyaçlarini Erzurum'dan karşilarlardi. Kantariyecilerin büyük çoğunluğu Kongre Caddesi ve Hacilar Hani civarinda yerleşmişlerdi.
Nasil bağlayalim bunu? Rize'de üretilen, siyah Doğu Karadeniz çayindan bahsediyoruz. Yaylalardan, kartal yuvasi benzeri yerlerden aşaği bakarsin, islanmakta olan çay bahçelerini görürsün. Hani oralar yurdumuzun yağmur turizmi bölgeleridir.
"... bu havali ahalisi çay istimaline be-gayet mümhemikdirler. Zengin fukara her kim olursa olsun umumiyet üzre sabahları hanelerinde çay istimal ettikleri gibi; kıraathanelerde kahveden fazla çay sarfiyatı vuku buluyor. Arabacılar, kiracılar yollarda konak mahallerde rençberler dahi hanelerinden ma'ada tarlalarda, harmanlarda tedarik ettikleri teneke semaverler ile çay kullanırlar. Bu havalide çay otuz 30) seneden beri taammün etmiştir. Bir iki seneden beri darçın menku'u çay makamında istimale başlamış ise de adem-i taammümü hakkında verilen müzekkere-i acizanem üzerine bir dereceye kadar önü alınmaktadır."
Dr.Şerif Soylu: Erzurum Sıhhi Cografya Kitabı, 1913,
Avrupa'da 17. yüzyıldan beri bir keyif maddesi olarak bilinen çay, 19.yüzyılda tüm Kuzey Denizi civarında, bir halk içeceği haline gelmiştir. Tüm dünyada, toplumsal yaşamda oldukça önemli bir yer tutan çayı, hintliler süt ve şekerle, Kuzey Afrikalılar yeşil çayı taze nane ile lezzetlendirirler. Çay kültürü her ülkede farklı yorumlanmaktadır.
Çin
Çay, içecek sayılmadan önce uzun zaman ilaç olarak kullanıldı. Çin'de ilaç dışında içecek olarak kullanılmaya başlandığı ilk dönemler 4. ve 5. yüzyıl olmuştur. O zamanki çay çayın hazırlanmasına baktığımızda büyük farklılıklar olduğunu görmekteyiz:
Yapraklar buhardan geçirilip, havanda ezildikten sonra bir kapta toplanır. İçine pirinç, zencefil, tuz, portakal kabuğu, baharat, süt ve isteğe göre soğan katılıp kaynatılır.'
Günümüzde bu adet Tibetliler ve bazı Moğol kabilelerinde devam etmektedir.
8. yüzyıl kaynaklarında Çinlilerin iyi bir çay yaprağını şöyle tanımladıklarını görmekteyiz:
'Tatar atlılarının çizmeleri gibi kara, güçlü bir öküzün boynuzları gibi kıvrımlı, tatlı bir meltemin dokunduğu göl kadar parlak'
Çinlilere göre çay, küçük fincanda soğumadan içilmeli ve hemen yenilenmelidir. Hem rahatça içebilmek, hem de içerken içtiği çayı görerek manevi bir haza kavuşmak için fincanların geniş ağızlı olanları tercih edilir.
Aynı yaprağı defalarca demleme olayı Çin'de yaygın olup, bunu bir sanata dönüştürmüşlerdir.
Japonya
Çay, birçok diğer şey gibi Çin'den Japonya'ya taşınmış ama Japonlar çay tarihini daha iyi belgelemiş, törenselliği derinleştirmiş ve onu da törensel yemek kültürlerine uygun olarak kendilerine has bir çay içme töresi haline getirmişlerdir.
Taoculuk, Budizm ve Zen'in felsefi, dini dünya anlayışıyla sıkı bir ilişki içinde olan Japon çay töresinin başka bir eşi yoktur. Haz almaya değil, iç dünyaya ilişkin bir ritüel olan Japon çay töresinde, Katolik ayinlerinde İsa'nın kanını simgeleyen şaraptan daha önemli bir yeri vardır. Özel çay evlerinde gerçekleştirilen bu törenin öncelikli görevi, konukları en uygun ve en zarif bir biçimde ağırlamaktır.
Mükemmel bir çay hazırlamak için tek bir yol yoktur. Bir sanat eseri olarak çay, en ince niteliklerini ustasının elinde gösterir. İyi ya da kötü resim olduğu gibi iyi ya da kötü çay da vardır. Dünya da en kötü üç şeyden biri kötü hazırlanarak mahvolan mükemmel bir çaydır.
Japonlar çaya bir sanat olarak bakarlar. Diğer sanatlarda olduğu gibi çay sanatının da dönemleri ve ekolleri olmuştur. Kaynatma, Çırpma ve Demleme olmak üzere başlıca üç dönemden söz edilebilir. Günümüzde son ekolün ağırlığı hissedilmektedir.
Günlük kullanımda demli çay kullanılmakla beraber, çırpma metodu ile hazırlanan toz çay her zaman çayların efendisi olarak kabul edilir.
İngiltere
Çayla 17.yüzyılın sonunda sömürgesi Hindistan vasıtasıyla tanışan İngilizler zamanla çayı yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline getirdiler. Çayın ilk başlarda pahalı olması, yaygın bir içecek olmasını engelledi. Bu da çayı üst düzey toplantılara özgü bir şölen, prenslere ve asillere ayrılmış bir hediye haline getirdi.
İngilizler, Eraly Grey çayını tecih ederler. Bu yoğun kokulu çay, bergamut esansı ile harmanlanarak hazırlanmaktadır. Bugün İngiltere de çat kapı gelen birine konukseverliğin işareti olarak bir fincan çay sunulur. İkindi vakti olan 'Beş Çayı' olarak adlandırılıp, Dünya'ya da armağan edilen küçük çay daveti, dostların bir araya gelmesi için düşünülmüş olup, Kral Edward döneminden beri devam etmektedir.
Bu arada İngiltere Kraliçesi'nin çayının suyunu bütün gezilerinde yanında taşıdığını biliyormuydunuz?
Rusya
Rusya'da her öğün çay içilmesi bir gelenektir. Ruslar çaylarını semaverde demlerler, beyazlatılmamış şeker ve limon suyu ilave ederek içerler. Gerçek bir çay tiryakisi Rus çayına şeker atmaz, şekeri ağzına alarak çayını içer. Eski kültürü yaşatanlar arasında, çaya şeker yerine bir çay kaşığı kaymak koyanların yanısıra, Anadolu'nun kimi yörelerinde olduğu gibi ve çayı bazen bardak altlığına dökerek içenlerde bulunmaktadır.
Çay, konuklara yanında marmelat ile sunulur. Konuk, daha fazla çay gelmesini önlemek için bardağın altlığı bardağın üstüne konulur.
Fransa
Fransız entelektüellerinin özel bir çay sevgisi vardır. Yaygın çay salonlarının yanısıra, romantik isimlerin takıldıkları çeşitli çayların satıldığı küçük çay dükkanı zincirleri vardır.
Fransız kültüründe çay, uzun süre demlenmeden, ince porselen bir fincanda ikram edilir. Hafif içimli bir çayın yanında küçük bir çikolata, krokan veya pralin ikram edilir.
Moğolistan
Moğolların çay içme biçimleri ise inanılır gibi değil. Çaya biraz yağ, bir tutam tuz, biraz un ya da darı ekliyorlar. Hadi bu neyse, ama ya kuzu etli çaya ne dersiniz? Dilim dilim edilip bir hafta açık havada kurutulmuş kuzu etini çayın içine atıp içerek, soğuk iklim koşullarına ve göçebe hayata karşı güç ve enerji kazanıyorlar.
Türkiye
5000 yıllık tarihe sahip çay her ne kadar Türklerin yaşamına geç girmişse de temiz girmiş. Gün boyunca çay içmemizin yanı sıra, kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz gözardı edilemez. Bunlardan ilki, iyi bir çay demlemenin olmazsa olmaz kurallarından biri olan demliğin sıcak olması şartını, demliği çaydanlığın üstüne oturtularak, ustaca ve güzelce çözümlememizdir.
Buna karşın; çayın acıyıp tadının bozulmasını önlemek için; demledikten sonra, çayı süzdürüp başka bir demliğe boşaltmıyoruz o da işin ayrı bir yanı.
Peki Türk çay kültüründe olmayan; Amerikan icadı poşet çay, çay topları ve ağları, fazla aromalı çaylar, çaya çok süt ve limon koymak, çayı metal demlikte demlemek yani çaya karşı özensiz davranmak.
Türkler, Anadolu'ya gelmeden öncede çayı bilmelerine karşın; çayın Türkiye'ye gelmesi ancak birkaç yüz yıl önceye dayanmaktadır. Çay içiminin Anadolu'da yaygınlaşması 19. yüzyıldan itibaren olmuştur. Türklerde çayın yaygınlaşmasına ilişkin şöyle bir hikaye anlatılır:
Hoca Ahmet Yesevi bir gün Hıtay sınırında Türkistan karyelerinden birine misafir olur. O gün hava çok sıcak olduğu için çok yorulmuştur. Evine misafir olduğu Türkmenin komşusunun zevcesi doğum yapmak üzeredir. Türkmen, Hoca Ahmet Yesevi'den dua ister, Ahmet Yesevi de dua eder. Allah'ın izniyle Türkmenin isteği hemen olur. Türkmen bu duruma çok memnun olur. O yörenin önemli bir ikramı olan çay kaynatıp getirir. Hoca Ahmet Yesevi çayı sıcak sıcak içince terler ve yorgunluğu gider. Sonra, "Bu şifalı bir şey imiş, hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar. Allah kıyamete kadar buna revaç versin" diye dua etmiştir. İşte çay bundan sonra bütün Türkler arasında kullanılmaya başlamış ve şifa verici bir içecek olmuştur.
Halk kültürü ve etnografyasında çay önemli bir yer tutar. Çay bugün sosyal hayatımızda yerini dolduramayacak derecede sağlamlaştırmış, onun etrafında oluşan kültürüyle birlikte yaşamaktadır.
Sabah kahvaltısından gecenin geç saatlerine kadar hayatımızın içinde bulunan çay, değişik kültürel değerlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Çayla ilgili; tekerlemeler, bilmeceler, mani ve türküler, ilahiler, efsaneler, fıkralar, gelenek ve görenekler başlı başına kültürel değerlerdir. Hatta, çay kelimesi Çince olduğu halde, sözlüklerde ve deyimlerde yerini bulmuş geniş bir kelime ve deyim sayısına ulaşmıştır. Çay, Çay Bahçesi, Çay Bardağı, Çay Demlemek, Çay Fincanı, Çay Fidanı, Çay Fidesi, Çay Kaşığı, Çay Takımı, Çay Vermek, Çay Molası, Çaycı, Çaycılık, Çaydanlık, Çay Parası, Çayevi, Çaygiller, Çayhane, Çay Kazanı gibi kelimelerin yanında; Tavşan Kanı Çay, Çay İçmek, Kıtlama Çay, Çayı Höpürdetmek, Çay İkram Etmek, Paşa Çayı gibi deyimlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Yetiştirilmesinden, hazırlanıp tüketilmesine varana kadar olan çay kültürü, bir çay etnografyasını da ortaya çıkarmıştır. Çay kesilmesine yarayan makaslar, sepetler, kutular, demlikler, semaverler, çay kazanları, bardaklar, fincanlar, kaşıklar, tepsiler vb. hepsi çay kültürünün etrafında oluşan etnografik maddelerdir.
Bunlardan en önemlisi, çayın kendisinden ayırd edemeyeceğimiz semaver kültürüdür. Semaver 19. yüzyıldan itibaren Ortaasya'da yaygın olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Ahmet Yesevi'den gelen mirasla çayın şifalı olduğuna inanıldığı gibi, semaverin de şifa dağıtıcısı olduğuna inanılır hale gelmiştir. İnsanlara bir hayat, muhabbet verici, dertlere deva olarak görülür. Semaverin şifa dağıttığına o kadar inanılırdı ki hamam çıkışında ve mevlitlerde insanları rahatlatmak için semaver kaynatılır ve çay içilirdi. Semaver edebiyatımızda da başlı başına bir yer tutmaktadır. Semaver şifahaneye benzetilmiştir.
Daha düne kadar yurdumun kahve ve çay bahçeleri "cafe"lere özenerek cam bardağı ortadan kaldırmış, porselen ya da cam fincanlarda servis yapmaya başlamıştı. Bir de tabii poşet çay girdi ki yaşamımıza, "cafe"lerin dışında kimi evlerde de yüz yıllık çay demleme usullerimiz hemen rafa kaldırıp demlik poşeti çaylar fincanda sunulmaya başlandı. Allah'tan şimdilerde, turistlere porselen/seramik fincanda poşet çay sunmanın pek de zekice bir şey olmadığı kavranmaya başlandı. Bunda "Yunanlılar ince belli cam bardakta çay veriyormuş" haberinin etkisi oldu mu bilmiyorum ama son zamanlarda, "cafe"lerden başlayarak, çay bahçelerinde de çay severlerin ısrarı üzerine ideal boyutta olmasa da cam bardaklar kullanılmaya başlandı. Hani şu nedense "Ajda Pekkan bardağı" denen iri bardaklar. Ama gerçek çay severlerin gönlünde yatan küçük, ince belli bardaklar tabii ki.
Gün boyunca çay içmemizin yanı sıra, kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz yadsınamaz, hele türkülerimize, ilahilerimize, manilerimize de girdiği hatırlanırsa...
İlahiler
------------------------------------------------------------
Gül bülbülü çok sever
Daima Hakk'ı över
Çayı koyu demleyin
Şeyhim çayı çok sever
Gül bülbülsüz açılmaz
Çay lüzumsuz içilmez
Nakşiler, Kadiriler
Sohbetinden geçilmez
Çayın rengi güldendir
Doldurması sizdendir
İçin aşıklar için
Çay sahibi bizdendir
Saadet Hocazade Semaveri yakınız
Hemen kalbe bakınız
Kalbe kandil takınız
Bu sohbetin içinde
Verin çayı içelim
Bu alemden göçelim
Hak batılı seçelim
Bu sohbetin içinde
Bunda çayı içtiler
Bu cihandan geçtiler
Kanatlanıp uçtular
Bu sohbetin içinde
Osmnacıklı Aşık Ali Kimselerin aklı ermez
Çay sohbeti hikmetine
Çünkü ezelden uğramış
Mürşidinin ülfetine
Lezzeti cennet şarabı
Şad eder içen harabı
Gönülde hikmet kitabı
Dolar bu çay sohbetine
Lezzetini içen bilir
Dü cihandan geçen bilir
Türlü mercan saçan bilir
Gelin bu çay sohbetine
Çoban Semaveri alıştırın
Maşa ile karıştırın
Aşıkları kavuşturun
Yan semaver dön semaver
Daim Allah der semaver
Semaveri koydum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Yaşa şeyhim sen çok yaşa
Yan semaver dön semaver
Sende bir hal semaver
Semaverin musluğu var
Çoban gibi ıslığı var
Şeyhim ile dostluğu var
Hüner sende can semaver
Sende bir hal var semaver
Çayın dirhemi bin altın
Ben şeyhimden aldım satın
İçtim çayı oldum meftun
Yan semaver dön semaver
Kayna yan da çoş semaver
Semaverin kulpu aldan
Getir sağdan götür soldan
İhvan çıkmaz doğru yoldan
Yan semaver dön semaver
Sende bir hal var semaver
Semaverin altı çiçek
Getirin çayları içek
Çaysız meclislerden geçek
Yan semaver dön semaver
Daim Allah der semaver
Maniler
------------------------------------------------------------
Yağmur yağar islanir
Çay fidaninin dibi
Anan seni sevmeyi
Benim sevdiğim gibi
Çayin yapraği yeşil
Döşür Fadime döşür
Bu akşam geleceğim
Şekerli kahve pişir
Giderdi Şam'a şarka
İrize'nin ketani
Şimdi cana can katar
Çayinin bir fincani
Rize bağluklarinda
Pembe güller açayi
Gel gidelim Rize'ye
İçelim Rize çayi
Kiz idin oldun kadin
Hiç eksilmedi tadin
Çay filizi kirmaya
Olayim mi irgadin
Rize cüzel memleket
Çay kokayi gül gibi
Rize'ye doymak olmaz
Parlayi yulduz gibi
Çayimin bak demine
Bem gelemem yemine
Köyümün güzel kizi
Bir anilir Emine
Şekere olmaz bahane
Safalar bahş eder4 cana
Çay şerbeti de naziktir
Şifalar hasta insana
Samavarı kaynatan
Üstte çaynık oynatan
Eyil öpem yüzünden
Kaş alttan göz oynatan
*
Şiir - OĞUL - Posoflu Aşik Zülali
Şekerim kalmadi kahvem tükendi
Bilmem gidem hangi attara oğul
Takatim kesildi gönlüm bulandi
Cebimde de yoktur on para oğul Bir gün çay içmezsem tutar isitma
Hem de bana dersin doktora gitme
Takdirin bu diye iftira etme
Tedbirime ara bir çare oğul Fakirler bağinda baykuşlar öter
Bu nasil zamandir gün günden beter
Billurlar fincanlar yüzüstü yatar
Çay takimi oldu kapkara oğul Der Zülâlî tiryakilik bilindi
Gözlerimin işiklari silindi
Bu sebepten semaverim delindi
Kaynadi döndü pinara oğul
Tekerlemeler
------------------------------------------------------------
Çay çikti kirka
İçeriz korka korka
çay çikti yüce dağ başina
Demliği getir karşima
Üç gündür içmemişem
Doldur bir tane
Aklim gelsin başima (8)
------------------------------------------------------------
Çokti mi beşe
Sür on beşe
Olsun yirmi
Versin neşe
Kirmam seni
Doldur neyse (9)
Es-sohbet-ü bilâ çay
Kes semai bilâ ay
(Çaysiz bir sohbet
Aysiz bir gökyüzü gibidir) (8)
------------------------------------------------------------
Çay kadehte dide efruz olmali
Lebriz-i lebreng ü lebsuz olmali
(Çay dudak renginde, dudak sicakliğinda ve
dudak tadinda olmali) (8)
------------------------------------------------------------
Ehl-i keyif olana
Üçtür çada kaide
derde derman sorana
Dördü beşi faide (10)
Gönül ne çay ister ne çayhane
Gönül sohbet ister çay da bahane (12)
Çayi icat etti bir pir
Sabaha iki akşama bir (8) Çayin üçü adettir
Dördü sihhattir
Çikti beşe, vur onbeşe
Çikti yüze düştü düze
Çay nedir, say nedir
Dök uşağum bir daha (11)
------------------------------------------------------------
-Ofli çay içersun?
-Pek severum oni
-Ama on paradir
-Ya yitir oni
Türküler
------------------------------------------------------------
Rize cüzel memleket
Çay kokayi gül gibi
Rize'ye doymak olmaz
Parlayi yulduz gibi
Yekün Rize dağlari
Verilmiş çay güline
Çay fidanlari benzer
Esmer güzellerine
Trabzon fundukluklar
Pazar'da elmaluklar
Gelin gibi Rize'yi
Süsler portakalluklar
Yapilacak dediler
Rize çay fabrikasi
Rize'ye layik olur
Bu işun yapilmasi
Yeşil Rize'nun yüzi
Bakar Karadeniz'e
Ne eksak biçemezuk
Güzel Türkiye'muze
Hey gidi güzel Rize
Parlayisun gün gece
Yeşillukler altinda
Hasan çalar kemençe (14)
Kimin ağriyir cani çay
Okşayipti mercani çay
Min bir derdin dermani
Çay, çay, çay
Tüm dertlerin dermani
Çay, çay, çay
Armudi istikanda çay
Üreğimiz yananda çay
Yaranlisan dağlisan
Çay, çay, çay
Etirlisen bağlisan
Çay, çay, çay Her kime gelse konak çay
Lazim değil soruşmak çay
Geler yemekten kabak
Çay, çay, çay
Versin yemeşten kabak
Çay, çay, çay
Kişin karli çağinda çay
Yayda gün kabağinda çay
Gelsinler sorağinda
Çay, çay, çay
Gezir her dudağinda
Çay, çay, çay A gülim heyyyy!
Adin gezir elleri çay
Kimin yoksa heberi çay
Okşayipti mehmeli
Çay, çay, çay
Bolca isin demleri
Çay, çay, çay
Üreğim çay, çay, çay
Etirim çay, çay, çay
Mehmedim çay, çay, çay
Gözelim çay, çay, çay
Çay Destanı
------------------------------------------------------------
Biraz da anlatayım
Başıma gelenleri
Bu yaz çay güldürecek
Bizim Rizelileri
Gelirimiz bu çaydı
Zata evvelden beri
Arka isti yatayi
Fabrika işçileri
Çay kesmek bir iş değil
Muhim olan satması
Nerden çıktı ortaya
Bu kontanjan davası
Kimun aklina geldi
Bu Allah'ın belasi
Hiç hoşuma gitmeyi
Ekisperin havasi Ekisper bakti çaya
Ben de yaktim sigara
dedi çayin bozuktur
Bunu bi temiz ara
Her sene iyi idi
Şu Rize'nin havasi
Bu yaz güneş görmedi
Soğuk geçti burasi
Yağmur çamur çalişir
Zengini fukarasi
Cebumuze girmedi
Mübarek çay parasi
Aradim iki saat
Gine temiz olmadi
Dedim ulan yazici
Sana akil kalmadi
Benim darlandiğimi
Ekisper da anladi
Çayi koydu kantara
Baktilar bir deftere
Dediler bir kilo fazla
Al koy oni bir yere
Zaten kafam dumanli
Döktüm oni dereye
Kemenceci Hasan Yazıcı
------------------------------------------------------------
Ya Erzurumlu'ya ne demeli
Çay'dan bahsedilirde Erzurumlu'dan bahsedilmez mi? Çayi Rizeliler yetiştirir. Ama çayi da Erzurumlular içer. Erzurum'da çay bir başka içilir. Herkes çay içer ama Erzurumlu bir başka çay içer. İçer içer de... neler der neler... Şair, İhsan Coşkun Atilcan'i dinliyoruz. 13)
Çayname 1
Akar gider Akpinar’in sulari,
Yazicisi daha birçok pinari,
Tabakhane, cennet çeşme sulari,
İçmezler de ‘İlle olsun taze çay’
2
Dilde destan kişlari ve Barlari
Yaylasinda kisraklari, taylari
Sularinda nefis olur çaylari
Dadaşlarin tutkusudur burda çay 3
Erzurum’un mutfaklari düzenli,
Biçim biçim semaverle bezeli,
Eksik olmaz sofrasinda ezeli,
Lavaş ekmek, civil peynir, demli çay
4
Ufak ufak kirilmakta şekerler
Dil üstünde kitlamasin içerler
Limon, çayin namusunu lekeler
Bakiresi bir bardakta sade çay
5
Bir tarafta tarla çayir biçilir
Bir tarafta buğday saman seçilir
Şeker yoksa zarari yok içilir
Kişmiş ile, temas ile orda çay
5
Manti ile turşu yedim yanmişam
Otuz içtim, şimdi ancak kanmişam
Semaverler sira sira dizili
Demlikler nakiş nakiş yazili.
Erzurumlu ve Çay
Yaptiğimiz yöreyle ilgili toplamalarda, 1895 yilindaki kolera salgininda bölgenin vali paşasinin insanlara, şehrin kavşak noktalarina koydurduğu dev kazanlarda kaynattiği dev kazanlarda demlettiği çayi içirdiğini kaydetmişiz. Kolera savaşinda, hele ilaçlarin olmadiği devirlerde tek çare mikroplari öldürerek insanlarin hastalanmalarini önleyebilmekteydi.
Böylece hastalikla başa çikabilmişler. Sonra çay içme bir alişkanlik olmuş bu şehirde. Sebze meyve de olmadiğindan vücudun su ihtiyaci çayla karşilanmiş. Demiryolu gelip, üretim merkezleri yakinlaşinca çayin önemi azalmiş ister istemez.
Çayin kültür tarihini yazanlar ne yazik ki Erzurum'daki çay adetlerinden bahsetmiyorlar. Erzurum'da yaşayan insanlar yaziyor mu ki bu konulari?
Eski devirlerde bir kantariye mağazasinda şunlar bulunurdu: şeker, çay, kahve, sigara, kibrit, sabun, tarçin, havlucan, kara ve kirmizi biber, baharat, kova ve inşaat malzemesi. O zamanlarda Erzurum'da kantariye üzerine iş yapan kuvvetli müesseseler mevcuttu. Nemlizadeler, Rum Kabayanidi gibi koskaca birer hani işgal ederek kantariye ticareti yapan büyük tüccarlar dahi bulunmakta idi. Erzurum'un ithal ettiği şeker; büyük miktarlara baliğ olur, şekr nakliyati deve, at, mekkareleri, çift atli, dört atli arabalarla yapilirdi. Van, hakkari, Bitlis, Muş gibi vilayetlerin şeker ihtiyaci, Erzurum'dan gönderilen ikiyüz, üçyüz çuvallik partilerle temin olunurdu.
Şeker ithalati hassaten Fransa'dan ve bir miktar da Rusya'dan yapilirdi. Rusya'dan gelen mallar arasinda semaver de sayilmaktadir. 1914 senesinden evvelki ithalat: Trabzon iskelesine transit çikartilan ithal mallari: Şeker, çay... İstanbul'dan mübayaa edilen ... şeker, çay, kahve... Rusya'dan Kötek kapisi tarikiyle ithal olunan ... semaver...... bir kisim sahil halki da at ve katirlari vasitasiyla Erzurum'un tütün, şeker, çay... gibi mübrem ihtiyaçlarini karşilamişlardir. Ruslar ile yapilan ticari anlaşmada Erzurum tüccarlari Ruslarin Erzurum'daki mümessiliolan Zorkorstorg şirketiyle anlaşmalar yapmişlardir. Ruslara canli hayvan ve hayvan mahsülleri satarak onlardan şeker, tuhafiye ve manifatura almişlardir. Komşu vilayetlerin ticaret adamlari ... kantariye... ihtiyaçlarini Erzurum'dan karşilarlardi. Kantariyecilerin büyük çoğunluğu Kongre Caddesi ve Hacilar Hani civarinda yerleşmişlerdi.
Nasil bağlayalim bunu? Rize'de üretilen, siyah Doğu Karadeniz çayindan bahsediyoruz. Yaylalardan, kartal yuvasi benzeri yerlerden aşaği bakarsin, islanmakta olan çay bahçelerini görürsün. Hani oralar yurdumuzun yağmur turizmi bölgeleridir.
"... bu havali ahalisi çay istimaline be-gayet mümhemikdirler. Zengin fukara her kim olursa olsun umumiyet üzre sabahları hanelerinde çay istimal ettikleri gibi; kıraathanelerde kahveden fazla çay sarfiyatı vuku buluyor. Arabacılar, kiracılar yollarda konak mahallerde rençberler dahi hanelerinden ma'ada tarlalarda, harmanlarda tedarik ettikleri teneke semaverler ile çay kullanırlar. Bu havalide çay otuz 30) seneden beri taammün etmiştir. Bir iki seneden beri darçın menku'u çay makamında istimale başlamış ise de adem-i taammümü hakkında verilen müzekkere-i acizanem üzerine bir dereceye kadar önü alınmaktadır."
Dr.Şerif Soylu: Erzurum Sıhhi Cografya Kitabı, 1913,