Çanakkale SavaŞlari

fatihozel

New member
ÇANAKKALE SAVAŞLARI

Çanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı içinde, tarihin en kanlı bölümü olarak bilinir. Türk'ün sayısız zafer, şan ve şerefle dolu tarihinin en parlak sayfasıdır. I.Dünya savaşı'ndan kısa bir süre önce, 1911-1942 yıllarında Osmanlı Devleti son Afrika topraklarını İtalya'ya kaptırmış, 1912-1913 Balkan Hezimeti ise, Rumeli'deki son Türk hakimiyetini silip süpürmüştür. Bulgar Ordularının İstanbul kapılarını zorlaması, 500 yıldır Türk olan Rumeli'nin kaybı, İstanbul ve boğazların güvenliğinin tehlikeye girmesi, o zamanın devlet adamlarında siyasi yalnızlığımızın tabii bir sonucu olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla I. Dünya Savaşı'na rastlayan günlerde Osmanlı devleti yalnızlıktan ve emniyetsizlikten kurtulmak fakat, Balkan savaşının kötü hatıralarının tesiri altında kalan her iki blokta Türk ittifakını küçümsemişler ve bu ittifakın kendileri için bir yük olmasından endişe etmişlerdi. Ancak, Alman İmparatoru, her iki blok arasındaki savaşta, Osmanlı devletinin hiç değilse bir kısım düşman kuvvetini meşgul edebileceği gerekçesiyle müdahale etmiştir. Bu suretle Osmanlı devleti, kaderini alelacale, 2 Ağustos 1914'te "Üçlü ittifak'a bağlamıştır. İşte Çanakkale Zaferini yaratan kuvvet. 1914 yazında küçümsenen değeri hakkında yanlış teşhis konan bu TÜRK ORDUSU'dur. Avrupa'da savaş bütün şiddetiyle sürerken, hareket harbinin yerini siper harbi almıştır. Bu cephede yarma yapmak ve kesin sonuç almak son derece zorlanmıştır. Halbuki "üçlü itilaf"ın askere gücü günden güne artmaktadır. Bu güç , hareket savaşına müsait başka savaş alanlarında kullanılmalıdır. İngiltere Başkanı'ı Lloyd GEORGE ve Bahriye Nazırı CHARCHILL bu görüşü benimsemişlerdir. Çanakkale Savaşları, işte bu görüşü benimseyenlerin esiridir. Hareket sahası olarak Gelibolu Yarımadası'nın seçilmesi, bu bölgenin jeopolitik bakımdan çok büyük öneme sahip olmasındandır. Boğazlar, Güney Rusya ve bütün karadeniz kıyılarının açık denizlere olan tek çıkış noktasıdır. Harp halinde bu geçidin kapanması, Rusya içih hayati önem taşımaktadır. Zira, Rusya'nın insan ve hammadde kaynakları zengin, fakat sanayi ve mali imkanları sınırlıdır. Bunun için uzun ve sürekli bir savaşın gerektirdiği silah, cephane ve malzeme ikmalini temin edemeyecek durumdadır. Bu durumda boğazlar doğu cephesinin en müsait ve hayati menzul hattını teşkil etmektedir. Bu geçidin açılmasıyla Rusya'yı takviye edecek, batı cephesinin yükünü hafifletecek, dolayısıyla savaşı kısaltacaktır. Osmanlı devletinin savaş dışı edilmesiyle, muhtemelen Balkan devletleri ve İtalya "itilaf" devletleri yanında savaşa katılacaklardı. O zaman İngiliz Bahriye Nazırı olan CHURCHILL'in ısrarla üzerinde durduğu bu fikirlere önceleri pek itibar edilmemiştir. Ancak 1914 Aralık ayında başlayan Türk Sarıkamış harekatı üzerine telaşlanan; çok zor durumda kalan hiç değilse bir kısım Türk kuvvetlerinin başka Cephelere çekilmesini isteyen Rusya'nın yükünü azaltmak için, Çanakkale seferine karar verilmiş, fakat kesin neticeyi batı cephesinde arayanları darıltmamak amacıyla önce sadece donanmayla ve zorla Çanakkale Boğazı geçilmeye çalışılmıştır. 18 art 1915'te yaklaşık bir aydır sürekli olarak bombaladığı boğazın her iki tarafındaki Türk tabyalarının artık sustuğunu varsayan 12 zırhlı, 18 muhrip, 7 mayın tarama gemisi, çeşitli nakliye destek gemisi ve uçak gemilerinden meydana gelen I. Dünya savaşının en büyük ve en modern donanması, boğazı geçme girişiminde bulunmuştur. Ancak ehliyetli ellerde sevk ve idare edilen kahraman Türk askerinin hayatını hiçe sayarak kanını fedakarca akıtması sayesinde dünyanın en modern silah ve teçhizatıyla donatılmış düşman donanması, 7 modern savaş gemisini ve binlerce askerini, kaybederek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Zira, Mehmetçik, düşmanı denizden bir adım bile geçirmemeye yemin etmiştir. Anadolu bozkırının o güne kadar deniz görmemiş çocukları, sanki kırk yıldır denizlerde savaşıp da pişmiş kişilere özgü beceriyle zırhlı düşman gemilerine geçiş hakkı tanımamıştır. Bunun üzerine 25 Nisan ve 6 Ağustos 1915 tarihleri arasında düşman kara kuvvetleri Gelibolu Yarımdasına çıkarılmış olup, çıkarma şöyle özetlenebilir. Asıl kuvvetler Gelibolu Yarımadasının güney ucuna iki ayrı noktadan çıkacak ve boğazları kontrol eden tepeleri alacak, bunu başarmak için, iki tümenden oluşan bir Anzak (Avustralya ve Yeni Zelanda) Kolordusu Kabatepe bölgesine çıkacak ve iki ingiliz ve bir Fransız tümeni ile bir Hint tugayından oluşan kuvvet, Seddülbahir bölgesini ele geçirecektir. Aynı anda bir aldatmaca olarak, boğazın güneyinde Kumkale bölgesinde ikinci bir çıkarma yapılacak ve bazı donanma birlikleri orada da çıkarma olacağı izlenimi vermek üzere Saroz körfezine doğru seyredecektir. Fakat, kahraman TÜRK askerinin hayatını hiçe sayarak kahramanca döğüşmesi TÜRK komutanlarının ve bilhassa Mustafa KEMAL'in üstün sevk ve idareleri sonucunda düşman başarısızlığa uğrayarak savaş, siper savaşı halini almıştır. Gelibolu Yarımdasında çıkarma yapan düşman kuvvetlerini meydana getiren askerlerin milliyetleri son derece enteresandır. İngiliz ve Fransızlar'ın yanısıra, bizimle hiç ilgisi olmayan Cezayir Berberilerini Sengal zencilerini, Avustralyalı, Kanadalı, Yeni Zelandalı ve Hintlileri üzerimize salmışlardır. Şair. Şu mısralarla, "Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mi hakikat mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Avustralya'yla beraber, bakıyorsun Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler renkgarenk, sade bir hadise var ortada, vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi yayyam, kimi bilmem ne bela" diyerek, bunu ne güzel dile getirmiştir. Evet, düşman yalnızca birkaç devletten ibaret olmayıp, sanki karşımızda bütün dünya vardı. Düşman donanması II. Dünya Savaşı'na kadar, dünyanın gördüğü en büyük ve en modern donanmasıydı. Hal böyle iken kazanılan zaferin değeri daha iyi anlaşılmaktadır. Zira bu savaş; yenilmez sayılan devletlerin mağlubiyetidir. Çanakkale'de tarihin kaydettiği en büyük ve en kanlı savunma savaşları verilmiştir. Bu savaşlar Mustafa Kemal gibi bir askeri dehanın Türk ve dünya kamuoyu tarafından tanınmasının sağlanması açısından son derece önem taşımaktadır. Düşman durmadan saldırmaktadır. Anafartalar ve Arıburnu cephelerinde emir komuta karmaşası vardır. Bu durum çok tehlikelidir. Yarbay Mustafa Kemal, Ordu komutanı Alman General liman Von Sandres'ten bütün mevcut kuvvetlerin emrine verilmesini ve bundan başka çare kalmadığını bildirmiş. Alman General "Çok gelmez mi?" diye sorduğunda Mustafa Kemal, "Az gelir" diye cevap vermiştir. Ertesi gün emir gelmiş ve bütün birliklerin komutası Mustafa Kemal'e verilmiştir. Bir cephe komutanlığının çok gelip gelmeyeceğini yarbay Mustafa Kemal'e soran ve "az gelir" cevabını alan Alman General karşısındaki Türk'ün "ATATÜRK" olduğunu yıllar sonra öğrenecektir. Çanakkale savaşları'nın temel ağırlık noktasını, Mustafa Kemal oluşturmuştur. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları başlamadan kısa bir süre önce 2 Şubat 1915'te Tekirdağ'da yeni kurulacak olan 18'uncu Tümen Komutanlığına atanmıştır. Derhal göreve başlayan Mustafa Kemal, o tümeni kısa bir zaman içinde savaşa hazır. Seçkin bir tümen haline getirmiştir. Fakat kısa bir zaman sonra Mustafa Kemal bu bölgeden alınarak, tümeni ile birlikte Bigalı köyüne çekilmiştir. Mustafa Kemal, düşmanın Gelibolu çıkarmasına kadar, yani 25 Nisan 1915'e kadar orada yedek kuvvet olarak kalmış, fakat Arıburnu taarruzu başlar başlamaz, kendi insiyatifi ve teşebbüsü ile emir beklemeden, Arıburnu'na yetişerek taarruza geçmiştir. Düşmanı Kocaçimentepe'de durdurarak, yarımadanın tahliyesine kadar düşmanın ilerlemek için yaptığı bütün taarruzları ve şiddetli hücumları erimeye mahkum etmiş ve Türk'ün yiğit mehmetçiği Çanakkale'de sanki etten ve kemikten bir kale yaratmıştır. Bütün savaşlardan farklı bir savaş malzemesi görülmüştür. Bu da "İNANÇ"tır. Topa, tüfeğe, üstün kuvvete, çeliğe karşı dimdik duran ve kafa tutan bir inanç kendini göstermiştir. Mustafa Kemal'in "size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerinize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir" dediği bu savaşlarda, herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştır. Mustafa Kemal, bu savaşı "bu öyle alelade bir taarruz değil, herkesin muvaffak olmak veya ölmek arzusuyla harekete geçtiği bir taarruzdur" diye ifade etmiştir. Burada meşhur 57'inci Alay, hiç kurtulmamacasına Mustafa Kemal'in emrine uyarak tamamen şehit olmuştur. Nitekim çeşitli milletlerden meydana gelmiş, düşman askerleri, yapışıp, kaldıkları Arıburnu'nun yalçın yamaçlarından bir adım bile ileri atamamışlardır. Öncelikle İstanbul'u tehdit eden düşmanın Gelibolu Yarımdasına yaptığı bu taarruzu Kocaçimentepe'de durduran Mustafa Kemal, bu başarısından dolayı haklı olarak Albaylığa yükseltilmiştir. 6-7 Ağustos 1915'te Türk askerini yandan, yani Anafartalar'dan çevirmek isteyen Klıchner ordusu da bu bölgenin Grup komutanlığına atanan Mustafa Kemal'in 10 Ağustos günü ayağının tozunu silmeden giriştiği karşı taarruz sonucunda eriyip g itmiştir. Mustafa Kemal bu savaş sırasında göğsünden bir şarapnel parçası ile yaralanmış, fakat kalbi üzerindeki saat kendisini mutlak bir ölümden kurtarmıştır. Bu savaşların akabinde 17 Ağustos'ta Kireçtepe Zaferini 21 Ağustos'ta 2'nci Anafartalar Zaferini kazanan Mustafa Kemal, düşmanı büyük hizmete uğratarak Çanakkale Muharebelerinin kaderi belirlenmiş, 9 Ocak 1916'da düşman, Türk topraklarından geri çekilmek zorunda kalmıştır.

Halbuki 2 Mart 1915'te İngiliz Amiral CARDEN Londra'ya "Hava bozmazsa iki haftaya kadar İstanbul'dayız" şeklinde mesaj çekmiş, ayrıca ingiliz orduları Başkomutanı General HAMİLTON, resmi raporunda ise, "Türkler, birbiri ardınca mükemmel taarruzlarda bulundular" diye yazmıştır. Hatta bu harekatı hazırlayarak idare eden W. CHURCHILL de hatıralarında muharebelerden bahsederken, Mustafa Kemal'in emsalsiz bir komutan, Türklüğün kaderine hakim bir deha olduğunun daha o zamanlarda anlaşıldığına işaret ederek, "bir Miralay'ın karşımıza çıkışı bütün talihimizi değiştirdi" diye belirtmiştir.
Mustafa Kemal'in Çanakkale'de verdiği bütün emirler kesin ve sonuç alıcıdır. O, verdiği emirde aynen şöyle demiştir. "Benimle burada muharebe eden bilcümle askerler katiyen bilmelidir ki, yuhdemize tevdi edilen namus vazifesini tamamen ifa etmek için bir adım bile geri gitmek yoktur. İstrihat aramanın, bu istirahattan yalnız bizim değil, bütün milletimizin ebediyen mahrum kalmasına sebebiyet verebileceğini cümlenize hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın hemfikir olduklarına ve düşmanı tamamen denize dökmedikce yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine şüphe yoktur". 30 Nisan'aki komutanlar toplantısında Mustafa Kemal, "içimizde ve askerlerimizde Balkan Harbi'nin utancını bir daha görmektense, ölmeyecek yoktur. Böyleleri varsa, onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim." şeklinde kesin konuşmuştur. Çanakkale Zaferi, meydana getirdiği nihai sonuçlar açısından son derece önemlidir.

Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz:

1- Çanakkale Zaferi, müttefikleriyle Rusya'nın irtibatını önlemiş, dolayısıyla savaş iki yıl uzamış, bu arada çıkan Bolşevik ihtilali ile

Rusya savaş dışı kalmıştır. Bu durum ihtilal Rusyası ile müttefiklerini birbirinden ayırmış, kurtuluş savaşı yıllarında kuzeyde

güvenliğimizi sağlamış ve zafere ulaşmamızı kolaşlaştırmıştır.

2- Bu savaşlar, İngiliz ve Fransız kuvvetlerini Gelibolu Yarımadasına bağlamış, Almanya ve müttefiklerinin yükleri azalmıştır.

3- Düşmana çok büyük insan ve malzeme zayiatı verdirilmiştir.

4- Türk ordusunun zaferi, İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerindeki prestjlerine bir darbe, esir milletlere bir ümit ve istiklal ışığı
olmuştur.

5- Çanakkale Zaferi, Türk askerinin direnme gücünün, fedakarlık ruhunun ve vatanseverlik şuurunun bir abidesidir. Harpten önce

kıymeti üzerinde tereddüt edilen Türk ordusu, iyi sevk ve idare edildiği zaman ehliyetli ellerde, binbir yokluk ve zarurete rağmen

neler yapmaya muktedir olduğunu dünyaya göstermiş ve Balkan yenilgisinin kara lekesini tertemiz kanıyla silmiştir.

6- Bilindiği gibi, büyük hadiseler olağanüstü şahsiyetleri, büyük ve müstesna kabiliyetleri meydana çıkarmaktadır. Mustafa

Kemal'in ortaya çıkışında Çanakkale savaşları kader tayin edici bir merhale olarak gözümüze çarpmaktadır.

7- Çanakkale Zaferleri, Mustafa KEMAL'in ordu içinde olduğu kadar tüm milletçe de tanınmasına vesile olmuştur. Bu suretle Türk

Milleti, 1966'dan beri makus istikamette gelişen talihini yenecek olan liderlerini bulmuştur. Ordu ve millet, Anafartalar

Kahramanı'nın bu işte bu güven, ATATÜRK'ün Milli Mücadele'yi zaferle sonuçlandırmasında genç, dinamik ve yepyeni modern

bir devlet kurmasında en büyük ilham ve kuvvet kaynağı olmuştur.

8- Çanakkale, Milli mücadelenin bir nevi başlangıcı sayılmaktadır. Çanakkale, Türk'ün vatanseverliğinin, cesaretinin, mücadele

azminin ve kahramanlığının sembolüdür.

HAVUZLAR ŞEHİTLİĞİ

Kerevizdere savaşlarında yaralanıp bu yerde vefat eden 2 Subay ve 8 Er anısına 1961 yılında dikilmiştir.

ZIĞINDERE SARGI YERDİ ANITI

Alçıtepe küyünün kuzeybatısındadır. 25. ve 26. Piyade Alaylarında şehit düşen tüm personel ve 2. Tüm. Kur. BŞK. Kurb. Yzb. Kemal bey ile Zığındere'deki ilk yardım istasyonunda tedavi görmekte iken düşmanın açtığı ateş esnasında şehit olan askerlerimiz anısına, 1995'de T.C Kültür Bakanlığınca inşa edilmiştir.

İLK ŞEHİT ANITI

Seddülbahir köyündedir. 1986 yılında, Çanakkale Savaşlarında ilk olarak canlarını veren 5 subay, 81 er olmak üzere toplam 86 şehidimiz anısına dikilmiştir. Cephanelik şehitliği olarak da adlandırılmaktadır.

FRANSIZ ANIT VE MEZARLIĞI

Morto Koyu'na bakan bir yamaç üzerine kurulan Anıt, Çanakkale Savaşlarında hayatlarını kaybeden, 14.382 Fransız askerinin anısına yapılmıştır.Mezarlıkta kimlikleri bilinen askerler için ayrı ayrı taşlar dikilidir. Kimlikleri tespit edilemeyenler ise anıt çevresindeki dört toplama bölmesi ile anıt girişindeki toplama bölmesine konulmuştur.

Bahriye Nazırı Churchill'in teklifleri ve İngiltere'nin ısrarıyla İtilâf devletlerince girişilen harekâtın amacı, Rusya ile doğrudan temasa geçmek, onlara silâh ve malzeme yardımı yapabilmekti. Bu yolla, Süveyş Kanalı ve Hint yolu üzerindeki Türk baskısı da kaldırılmış olacak; savaşa katılmak istemeyen Balkan devletleri, İtilâf devletleri yanında yer almağa zorlanacaktı.

Yapısı bakımından, savunmaya elverişli olan boğaz, Türkler tarafından mayınlanmıştı. Tabyalar, toprak ve taştandı. Zırhlı veya betondan tabya yoktu; ayrıca birçok sahte mevzi yapılmıştı. Savunma düzeni, dış, orta ve iç bölgeler olmak üzere üçe ayrılmıştı. Bunların kumandası Miralay Cevdet Bey'de idi. Savaş ilânından birkaç gün sonra, 3 Kasım 1914'te İngilizler, Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını topa tuttular. 19 Şubat 1915'te boğazın dış tabyaları tahrip edildi. Ayrıca, karaya çıkarılan askerler, tahrip işini tamamladılar. Bu harekâtta Türkler, 19 top kaybetti. Dış savunmanın düşmesi, bazı ülkelerde büyük yankılara yol açtı. Bulgaristan, çekingen bir durum aldı. İtalya, İtilâf devletlerine meyletti. Yunanlıların İstanbul'a girmelerini istemeyen Ruslar, 40 bin kişilik yardımcı bir kuvvet göndermeyi teklif etiler. Bunun üzerine İngilizler ve Fransızlar, boğazları Ruslara vermeyi vaat ettiler. Bundan sonraki büyük taarruzun, Marmara Denizi'ne geçmek amacıyla, Fransız ve İngiliz savaş gemileri tarafından, 18 Mart 1915'te yapılması planlandı. Orta savunma tabyaları, sürekli olarak bombardıman edildi. Dış hatlara komandolar çıkarıldı. Boğazdaki mayın tarama ve temizleme işi başarıyla yürütüldü. Fakat 7-8 Mart gecesi, Yüzbaşı Hakkı Bey kumandasındaki Nusret mayın gemisi, karanlık limana, sezdirmeden tekrar mayın döşedi. İtilâf kuvvetlerinin 16 harp gemisi, 18 Mart 1915'te boğaza girerek, tabyaları ateşe tuttular. Gerek mayınlar ve gerekse bataryaların atışları ile İtilâf kuvvetleri birçok gemi kaybederek geri çekildi.

18 Mart hücumu, Çanakkale'nin, karadan yardım görmedikçe geçilemeyeceğini gösterdi. Bunun üzerine, İngiliz, Fransız ve Anzaklardan (Avustralya, Yeni Zelanda ordusu) kurulan 70 000 kişilik kuvvet, 25 Nisan 1915'te Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinde karaya çıkarıldı. Düşman kuvvetleri, 109 harp ve 308 nakliye gemisi ve özel çıkarma araçlarıyla denizden desteklenmekteydi. Bu çıkarmaya karşı savunma görevi, 5. Orduya verildi.

İlk çıkarmalar Seddülbahir, Arıburnu ve Kumkale'ye yapıldı. Bazı yerlerde başarı kazanan düşman, kesin sonuca gidemedi. Seddülbahir ve Arıburnu'nu almayı başaramadı. Binbaşı Mahmud Bey idaresindeki Türk kuvvetleri, düşmanın içi bölgelere sızmasını engelledi. İlk çıkarma günü, 19. Tümen kumandanı Mustafa Kemal Bey (Atatürk), 17. Piyade Alayını, Conkbayırı'na vaktinde yetiştirerek, Kocaçimen tepesinin düşman eline geçmesini önledi. Düşman, 25 Nisan 1915 harekâtında, büyük kayba karşılık küçük bir köprübaşı elde edebildi, orada tutundu. Türk kuvvetleri, gecenin karanlığından faydalanarak düşmanı denize dökmek istediyse de, bu harekâtta yer alan Arap askerlerinin başarısızlığı ve çıkarttıkları gürültü, buna imkân vermedi. Öte yandan, 15 000 kişilik Anzak kuvveti de karaya çıkarılmıştı. Aynı günlerde düşman Saros Körfezi'ne, Beşike Limanı'na gösteriş çıkarmaları yaptı. Sonraki günlerde de Alçıtepe ve Arıburnu'nda Kocaçimen tepesini elde etmek için harekete geçti. Fakat, 5. Ordu kuvvetleri, büyük kayıplara rağmen, düşmanı püskürttü. Bu arada yapılan Seddülbahir, Arıburnu ve deniz savaşları çok kanlı geçti. Düşman, Seddülbahir'e 26 Nisan günü, top ateşiyle hücuma başlamıştı. 1 Mayıs gecesi ve daha sonraki günlerde, 17 000 kişilik Türk kuvveti karşı saldırıya geçti. Fakat, bunda başarı kazanılamadı ve Türkler, 16 000 kayıp verdiler. İngilizlerin kaybı, 14 000 kişiydi.

Düşmanın ikinci hücumu, 6-8 Mayıs arasında, Alçıtepe'yi ele geçirmek oldu. Birkaç kere siperlere giren Fransızlar püskürtüldü. Sadece birinci hat siperleri, düşman elinde kaldı. 26 Nisan'da ve daha sonraki günlerde denizde savaşlar oldu. Türklerin Nurulbahir adlı gemisi battı. Gülcemal vapuru yara aldı. Buna karşılık, İtilâf kuvvetlerinin Goliath zırhlısı batırıldı.

14 Mayıs'ta İngiliz harp komitesi, savaşa devam kararı aldı ve İngiliz kabinesinde bazı vekiller değiştirildi. 18 Mayıs'a kadar nemli çarpışma olmadı. Haziran ayında, kanlı siper muharebeleri yapıldı. 4 Haziran'da 50 000 kişilik İngiliz ve Fransız ordusu, 25 000 kişilik Türk ordusu üzerine, top ateşi desteğinde taarruza geçti. Taarruzda zırhlı araçlar da kullanıldı. Bu hücum, Çanakkale'deki en kanlı muharebe oldu. Düşman, bazı Türk siperlerine girdi. 9 Temmuz'da Seddülbahir kumandanlığına Vehip Paşa getirildi. Biraz sonra Kerevizdere savaşları başladı. Çıkarmanın başlamasından 70. güne kadar Türk ordusu, 100 000 kayıp verdi. Her şeye rağmen düşman ilerlemeyi başaramadı, yeni bir çıkarma yapmaya karar verdi. Amaç, Anafartalar platosunu ve Kocaçimen'i ele geçirmekti. Taze kuvvetler, Ağustos başında Suvla kıyılarına, baskın halinde çıkarma yaptılar. Bunun üzerine Mustafa Kemal'in emriyle 28. ve 41. alaylar, 10 Ağustos'ta hücuma hazırlandı. Kumandanın kısa bir konuşmasından sonra, süngü hücumu başladı. Düşman, siperlerinde bastırıldı. Türkler, Şahinsırt'a kadar ilerledi. Savaş sırasında, Mustafa Kemal'in göğsüne bir şarapnel parçası çarptı. Düşman, Mustafa Kemal'in yönettiği bu harekâtla, ağır kayıplar vererek püskürtüldü.

1915 yılının sonbahar ayları, kanlı fakat sonuç alınamayan çarpışmalarla geçti. Türk başkumandanlığı, 1. Orduyu Gelibolu'ya yolladı. Böylece Türk ordusu, 21 tümene çıktı. Başlangıçta üç gün içinde Çanakkale Boğazını geçeceklerini sanarak giriştikleri savaşı bir an önce sonuçlandırmak isteyen İtilâf Devletleri, yeni kuvvetler sağlamağa çalıştılarsa da sonuç alamadılar. General Charles Monroe, Çanakkale'nin boşaltılması gereğini belirten bir rapor verdi. Bunun üzerine, 5 Aralık tarihinde iki İngiliz tümeni, Selânik'e gönderildi. Kasım ayında başlayan yağmur ve kar fırtınası, siperlerde birçok askerin boğulmasına sebep oldu. Bu felâkette düşmanın kaybı da çoktu.

Limanda birçok küçük gemi battı. Neticede çıkarma sahaları, düşman tarafından boşaltıldı. Gizlice yapılan boşaltma harekâtı sonucu, Ocak 1916'da Gelibolu yarımadası tamamen bırakılmış oldu. Bu arada bazı çarpışmalar da oldu. Anafartalar ve Arıburnu çekilmesi sırasında dikkati dağıtmak için, düşman, 19 Aralık günü Seddülbahir bölgesine saldırdı. Buraya döşenmiş olan mayınlar, Türklerin düşmanı takibine imkân vermedi.

Çanakkale, I. Dünya Savaşında Türkiye'nin çarpıştığı on cepheden biriydi. Türk kara ordusu, savaş araç ve gereçleri bakımından çok zayıftı. Burada görev alan Türk deniz kuvvetleri, 1911-1912 İtalyan ve 1912-1913 Balkan savaşlarında yıpranmış durumdaydı. Savaş sırasında Türkiye, müttefiklerinden beklediği yardımı göremedi. Sadece Alman subayları, Türk subayları yanında görev aldılar. Avusturya'nın yardımı, iki bataryadan ibaret kaldı. Beklenen silah ve malzeme yardımı sağlansaydı, sonuç çok daha farklı olabilirdi.

Çanakkale savaşları, 8,5 ay sürdü. Türk ordusunun karşı koymasıyla, Çanakkale, Irak, Filistin cephelerinde bir milyona yakın İngiliz ve Fransız askeri, batıdaki ana cephelerinden uzak tutulmuş oldu. Savaşlar, iki taraf için de büyük kayıplara sebep oldu. İtilâf devletleri, Çanakkale'ye önce 70 000 kişi göndermişlerdi. Sonradan bu kuvvet 500 bin kişiye çıkarıldı. Bunun 400 000'i İngiliz, 79 000'i Fransız ordusundandı. İngilizlerin kaybı, 115 000'i ölü, yaralı, esir ve memleketine gönderilen, 90 000'i hasta olmak üzere 205 000 idi. Fransızların kaybı 47 000'di. Türklerde ise şehid, yaralı ve hasta sayısı, 252 300'ü buldu.

Çanakkale Savaşı’nın



inanç analizi



Osmanlı İmparatorluğu zamanında Müslümanlık gittikçe yayılarak Avrupa merkezine kadar gelerek, hıristiyanlığa büyük üstünlükler sağlamıştı. Birçok defa Avrupa Birleşik Güçleri Papa’nın emrinde birleşerek Haç savaşları yapılmış ama bunların yaklaşık olarak hemen hemen hepsi başarısız kalmıştır.



Çanakkale Savaşı’nın derinliklerinde, Türk ve İslam inançlarının durdurulması, Avrupa’dan dışa atılması ve Orta Asya’ya kadar takibi yatmaktadır. Bu savaşlar bu dini inanç ve ideolojisi üzerine inşa edilmiştir.



Bu savaşın kökeninde de keza, ekonomik petrol zenginlikleri ve doğal gaz enerji kaynaklarının kendi ellerine geçmesi de vardır.



Savaşa katılanların kimin ölüp gideceği, kimin yaralanıp sakat kalacağı kesinlikle bilinmemektedir.



Birçok yeni asker, hatta korunmasını sadece tabii zekasıyla yapan nice askerler savaşı bitirerek evlerine dönmüş, çok bilgili iyi korunan ve çok tecrübeliler ise savaş alanında kalmışlardır. Bu durum tamamen; Takdiri ilahidir. Bunun başka türlü yorumlanması ise mümkün değildir.



Savaş teknikleri inanç ve



ruhi dengeler



Türk askerleri ayrıca savaş tekniğinin en basit olanlarını gayet iyi bildiklerini burada da ispat etmişlerdir. Mevzilenme ve siper savunması bunların en başında gelmektedir.



Çanakkale savaşlarında, düşmanlarda en modern teknik ve silahlar, en geniş imkanlara sahip askerler vardı. Onlara karşı Türkler ise cesaret, inanç, vatanperverlik, disiplin ve askeri bilgilerle karşı koyarak muvaffak olmuşlardır.



Çanakkale savaşları ölümle hayatta kalmanın kavşak noktası olmuştur.



Genel ilke ise şudur: “Milletimizin yaşaması, bizim ölümü tercih etmemize bağlı olmaktadır. Biz burada ölümü göze alamazsak bu millet yer yüzünden tamamen yok olabilir.”



Cesaret ve inançın değeri, müttefiklerin güçlü donanmasındanki en büyük gemilerin batırılmasında açıkça görülmüştür.



Mesela; müttefiklerin Goliath muhteşem zıhlısı, basit ve küçük bir hümcumbotun torpilleri ile batırılmıştır.
 

HTML

Üst