İslâm'da milliyetçilik

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
haklısın, kusura bakma... Aslında dolaylı olarak değindiğin husus cok önemli.. F .gülen konusunda da dediğine ben de katılıyorum.. Müslüman o'cu bu'cu olmaz.. Haa F. gülen ii insandır.. Cennette belki en üst seviyelerde yeri vardır (Allah bilir tabii).. Benim kimseye karşı bir önyargım yok.. Ama müslüman sadece ve sadece Allah'ın ve kelime-i şehadette belirttiği üzere Peygamberimizin yolundan giden kişidir.. Haa müslüman herkesi dinler, herkesin görüşüne bakar..Özellikle din alanında ileri olduğu kabul görmüş insanların ne dediğine de bakar.. Ama bu bir risktir.. ya da başka bir deyişle kolaya kaçmaktır bana göre.. ya onlar yanılırsa? bu o müslümanı kurtarmaz .. Allah yoksa sadece belli kimselere kalp ve akıl verir , gerisini sadece X kişinin yolundan gidin derdi.. Ama Allah her insana akıl, kalp vermiş ve her insanı da sorumlu tutmuştur.. O nedenle İslam'ın özünde papazlar gibi bir din sınıfı yoktur.. Herkes kendi kendinin hocası olmak zorundadır.. O nedenle herkes Kuran'a kendi yönelmeli ve mümkün olduğunca Kuran'ı anlamaya ve yaşamaya çalışmalıdır.. Aslında teorik olarak önceki arkadaşları eleştirdiğim gibi haa ataların ,ha X kişinin yolundan gitmişsin.. Allah'ın SANA verdiği, yüklediği sorumluluk senin bireysel olarak Kuran'a ve Sünnete yönelmen..Bu konudaki bir yazıyı aşağıya kopyalıyorum:

Ateşe Çağıran Bir Gelenek: Ataların Dinine Bağlılık

Bazı insanların din ahlakını benimsemelerini engelleyen, hayatları boyu içinde bulundukları ortamdan, aile yapısından, arkadaşlıklardan etkilenerek geliştirdikleri ve atalarının dinini temel alan düşünce yapılarıdır. Bu düşünce yapıları, tamamen materyalist bir temele dayanabileceği gibi, din adına ortaya çıkan ancak hak din ahlakıyla ilgisi olmayan fikirlerden de oluşabilmektedir. Nitekim Kuran'da din ahlakını tebliğ eden resullere ve müminlere, atalarının dinine bağlı olan kişiler tarafından verilen cevaplar bildirilmiş ve bu kişilerin genel özellikleri haber verilmiştir. Bilimden eğitime, ekonomik düzenden adalet sistemine kadar her konuda, geçmişte uygulanan kuralların devamından yana olan bu kişiler, din ahlakının getirdiği akılcı ve adaletli düzene karşı çıkmışlardır. Ancak karşı çıkarken savundukları fikirler genellikle akla ve vicdana dayanan fikirler olmamış, ölçü olarak çıkarlar, alışkanlıklar, gelenek ve görenekler alınmıştır. Bu tutucu ve karanlık zihniyetle, Allah'ın vahyini insanlara bildirmekle görevlendirilen elçiler de karşılaşmışlardır. Hz. Muhammed (sav)'in, Hz. İsa'nın, Hz. Şuayb'ın, Hz. Musa'nın, Hz. İbrahim'in, Hz. Nuh'un, Hz. Hud'un ve daha pek çok elçinin tebliğinden yüz çeviren bu çevreler, Kuran'da bildirildiğine göre batıl dinlerinden ve batıl inanışlarından vazgeçmeyeceklerini söylemişlerdir.

Rabbimiz'in "ataların dinine bağlılık" olarak bildirdiği bu çarpık zihniyet, günümüzde de devam etmektedir. Bazı kişiler, halen atalarından kalan hayat görüşünü, yanlış ahlak anlayışlarını sorgulamadan kabul ederek yüzyıllardır süregelen bu yanılgıyı devam ettirmektedirler.

Ataların Dinine Bağlı Kalmak Erdem Değil Kayıptır

Kuran'da elçilerin tebliğleri ve kavimlerinin onlara verdikleri cevaplarla ilgili çok detaylı bilgiler verilmektedir. Elçilerin Allah'a iman etmek için yaptıkları davete bu kişiler, Kuran'da bildirildiğine göre "... Gerçekten Biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu Biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz." (Zuhruf Suresi, 23) şeklinde karşılık vermişlerdir.

Gerçekten de iman etmeyen kişilerin takip ettikleri yol atalarının yolu, okudukları ise atalarının eserleridir. O yolun dışında bir yol izlemezler ve atalarının en doğru yolda olduklarına inanırlar. Onların hayat şekillerini kendilerine örnek alır, söyledikleri her sözün kendilerine hayat verdiğini düşünürler. Bu bağlılık o kadar güçlüdür ki, bu yolun yanlış olduğunu ve atalarının pek çok hata ve eksiklikleri olduğunu onlara göstermeye çalışan kişileri de kendilerine düşman kabul ederler. Allah Kuran'da bu durumu şu ayetle bildirmiştir:

"...Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz..." (Yunus Suresi, 78)

Ataların Dinine Bağlılık Şuuru Kapatır

Atalarının dinine tabi olan insanlar doğruluğunu araştırmadan, vicdanlarıyla değerlendirmeden, sadece yıllardan beri o şekilde gördükleri için atalarının dinini izlemekte, gerçeklere karşı var güçleriyle direnmektedirler.

Allah inkar edenlerin bu tavrını "... (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?" (Bakara Suresi, 170) ayetiyle bizlere bildirmektedir. Ancak onlar dinlerine olan bağlılıkları nedeniyle atalarının büyük bir yanılgıda olabileceğine ihtimal vermez, hiçbir doğruyu işitmek istemez, elçinin çağrılarından yüz çevirirler. Ancak bu tavırlarına karşılık öne sürebilecekleri, geçerli hiçbir açıklamaları yoktur. Çünkü elçinin onları davet ettiği, Allah'ın sözü olan Kuran'dır. Rabbimiz bu gerçeği, Kuran'da şu şekilde bildirir:

"(O peygamberlerden her biri de şöyle) demiştir: "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki: "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız." (Zuhruf Suresi, 24)

İşte insanlar atalarının dinine olan bu körü körüne bağlılıkları nedeniyle Kuran ayetlerindeki hükümleri görmezden gelir ve Allah'ın vahyini göz ardı ederler. Dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu, birkaç on yıl sonra ölüp kefene sarılarak toprağın altına gömüleceklerini ve Allah Katında tüm yapıp ettikleriyle hesaba çekileceklerini akıllarına dahi getirmezler.

Allah Kuran'da, "Evet, Biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi..." (Enbiya Suresi, 44) ayetiyle iman etmeyenlerin bu büyük yanılgılarını bildirmektedir. Ölümden kaçan bu insanlar, Allah'ın elçilerine uymadıkları için çok büyük bir yıkıma uğrayacaklarını düşünmeyerek büyük bir gaflet içinde yaşamaktadırlar.

Ataların Dini ile Mücadeleye Kuran’dan Örnek…

Kuran'da din ahlakından yüz çevirerek atalarının dinine uyanlara verilen örneklerden biri Hz. İbrahim'in kavmidir. Bu inkarcı topluluk, atalarının yolunu izleyip putlara tapıyorlardı. Bu batıl dine olan bağlılıkları nedeniyle de, Hz. İbrahim'in hak din ahlakına davetini reddediyorlardı. Allah Kuran'da, Hz İbrahim'in inkar edenlerle birlik olan babasına ve kavmine "... Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?" (Enbiya Suresi, 52) diye seslendiğini bildirir. Bundan sonra aralarında geçen konuşmalar, Kuran'da şu şekilde bildirilir:

"Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler.
Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz." "Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?" "Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim." (Enbiya Suresi, 53-56)

Ayetlerin devamında söz konusu kavmin, Hz. İbrahim'in Allah'a iman etmeleri için yaptığı her davete inkar ile karşılık verdikleri bildirilmektedir. Aralarında geçen bu konuşmadan sonra Hz. İbrahim putlarına bir tuzak kuracağını söylemiş, onlar gittikten sonra da önünde eğildikleri tüm putlarını -büyük olan hariç- kırmıştır. Daha sonra inkar eden kavmi ile Hz. İbrahim arasında geçen konuşmalar, Kuran'da şu şekilde bildirilir:

"Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler. "Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler. Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki, ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar. "Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?" "Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin." (Enbiya Suresi, 59-63)

Hz. İbrahim'in bu daveti ve akılcı yöntemi karşısında kavmi ilk önce tereddüt etmiş ve "vicdanlarına başvurup" zalimlik yaptıklarını bir an için kabul etmişlerdir. (Enbiya Suresi, 64) Ancak daha sonra hemen bu gerçekten geri dönüp, yeniden yüz çevirmişlerdir. Allah onların bu inkarını ayetlerde şu şekilde bildirmektedir:

"… Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin." Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?" (Enbiya Suresi, 65-67)

Bu konuşmaların ardından imandan yüz çeviren kavim Hz. İbrahim'i öldürmeye, ateşe atmaya çalışmış, ancak Rabbimiz onların bu tuzaklarını geçersiz kılmıştır. (Enbiya Suresi, 68-70)

Ataların Dini Vicdanı Köreltir

Hz. İbrahim kıssasında da görüldüğü gibi iman etmeyen bir topluluk için atalarının doğru yolda olması, yaptıkları şeyin akılcı ve mantıklı olması önemli değildir. Çünkü onlar doğrunun peşinde de değildirler. Genel olarak tek yaptıkları, doğru veya yanlış da olsa atalarının yolunu izlemektir. Bu zihniyet ise, vicdanın körelmesi ve iradesizliğin bir sonucudur. Söz konusu kişiler vicdanlarına başvurup doğru olanı görebilecekleri ve irade göstererek doğruları uygulayabilecekleri halde, bundan kaçınıp, çoğunluğu taklit etmekle yetinirler.

Ancak bu kadar değer verip, herşeyin üzerinde tuttukları atalarını kıyamet gününde yanlarında göremeyeceklerdir. Dünyada kendilerini Allah'ın yolundan uzaklaştıran, şeytanın yoluna çağıran insanların tümü hesap günü onları yapayalnız bırakacaktır. Kuran'da bazı insanların o gün duyacakları pişmanlık, şu şekilde bildirilir:

"Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular." "Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et." (Ahzab Suresi, 66-68)

Atalarının Dinine Uyanlar Kavrama Yeteneklerini Yitirmişlerdir

Ataların dinine uyan insanların çoğuna saplandıkları fikirlerin yanlışlığı sözlü ve yazılı, türlü şekillerde anlatılsa da bu inançlarından vazgeçmezler. Çünkü onlar atalarının dinine körü körüne bağlanmış, bu nedenle de akıl, kavrama ve muhakeme yeteneklerini yitirmişlerdir. Böylece çok küçük bir çocuğun bile kolaylıkla görebildiği gerçekleri göremez hale gelmişlerdir. Allah inkarcıların görme ve kavrama yeteneklerini kaybettiklerini Kuran'da şöyle haber vermiştir:

"Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır." (Araf Suresi, 179)

"Onlara; "Allah’ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)?" (Lokman Suresi, 21)

"Onlara; "Allah’ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) Ya ataları bir şey blimiyor ve hidayete ermiyor idilerse?" (Maide Suresi, 104)

Sonuç

Bir insan hayatı boyunca "atalarının dinine" göre yaşamış, hatta din ahlakına her zaman karşı olmuş olabilir. Ancak eğer bu insan, samimi olarak düşünür ve vicdanının sesini dinlerse, Kuran'ın hükümlerinin ne kadar doğru, açık ve kolay olduğunu görecektir. En önemlisi de tevbe ettiği takdirde Allah'ın tüm geçmiş günahlarını bağışlamasını umabilecektir. Unutmamak gerekir ki, insanın hiçbir atası kendisine şefaat edemez; hiç kimse Allah'ın huzurunda bir başkasına fayda sağlayamaz. İnsanların tek velisi, tek dostu ve koruyucusu alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Yüce Allah ayetlerde bu açık gerçeği kavramış kişilerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum. "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar." (Mümin Suresi, 42-43)

Tarih boyunca yapılan tebliğlerde tüm elçilerin karşılaştıkları en büyük engellerden biri, insanların Allah rızasına ve korkusuna dayalı din ahlakını yaşamak yerine din ahlakıyla uyuşmayan fikirlere ve alışkanlıklara körü körüne bir bağlılık duymaları olmuştur. Kuran'da iman etmeyenlerin şiddetle savundukları, kendilerine anlatılan din ahlakını hiçbir şekilde kabul etmemelerine neden olan bu geleneksel din, “ataların dini” olarak nitelendirilmektedir.

Şeytanın oyunu sonucu, hak din ahlakına değil atalarının dinine bağlanan bu kişilerin en büyük yanılgıları ise, atalarından kalan bu mirasa sıkı sıkıya bağlı kalmanınbüyük bir erdem olduğunu zannetmeleridir.
 
Hoca şimdi diyonuz ki müslümanlıkta milliyetçilik yoktur. Müslüman olan Türk, Arap, Alman, Japon falan kardeştir diyonuz. Peki müslüman olmayanlar kardeş değilmi? Onlar 2.sınıf varlıkmı? Eğer öyleyse o zaman müslümanlık zaten başlı başına birnevi milliyetçiliktir.
 
"Hoca şimdi diyonuz ki müslümanlıkta milliyetçilik yoktur. Müslüman olan Türk, Arap, Alman, Japon falan kardeştir diyonuz. Peki müslüman olmayanlar kardeş değilmi? Onlar 2.sınıf varlıkmı? Eğer öyleyse o zaman müslümanlık zaten başlı başına birnevi milliyetçiliktir. " demissin

cevap:


Milliyetçilik değil de biz inanan bu gruba : ümmet diyoruz.. Kuran'a göre insanlar 3 e ayrılır :

müminler : Allah'a inananalar, teslim olanlar (müslüman "teslim olan "demek)
münafıklar : Allah'a inandık deyip aslında inanmayanlar (hem beşiktaşlıyım hem de takım tutmuyom diyenler;) ya da hem ...çüyüm hem müslümanım diyenler....ya da hem hayatımı xxxxx görüşüne göre düzenlemeyi mantıklı buluyorum ama soran olursa müslümanım diyenler)
Kafirler : Allah'a inanmayanlar

Allah'a inananlar (teslim olanlar =müslümanlar) ise ikiye ayrılıyor

Kuran ehli olanlar : La ilahe illallah ve Muhammeden resulullah diyenler (İlah yoktur Allahtan başka ve Hz. Muhammed'de onun kulu ve elçisidir) diyenler

Kitap ehli olanlar (ehl-i kitap): Yahudiler , hristiyanlar (Yani Allah'ın kitablarından olan incil, zebur ..vb kendilerine emir verilmiş olanlar)

ŞİMDİ Kuran insanları bu şekilde ayırır ve kafirlere, münafıklara, ehl-i kitap olanlara bir müminin nasıl davranması gerektiğini ayet ayet Kuran'da açıklar..
 
Tamam işte yine bir ayırma kayırma var. İnsanları üçe bölmek, insanları 150 ye bölmekle aynıdır sonuçta. Mümin, münafık, kafir diye ayırıyorsun. Türk, Arap, Alman diye ayırmakla aynı şey değilmi bu?
 
yaw ben ayırmıyorum..Kuran(Allah) ayırıyor..
Aynı şey değil; neden dersen insanın seçimidir kafir, mümin, münafık olmak ama ırkı (anası babası) insanın seçimi değildir..
haa başdan söliim bir kez daha ayıracak: cennetlikler cehennemlikler diye... "cennete biraz bronzluk iyidir diyenler" anlıcak neyin ne olduğunu.. Neyse "islamda milliyetçilik" konusunda yazılacak şeyler yazıldı artık sanırım..
 
Hoca zaten milliyetçilikten kastım ayrımcılıktı, ırklar değildi. Müslüman olanlar ve olmayanlar olarak ayrım yapılıyor. Ki müslümanlığı tanımadan doğup ölen bir kişi bilmediği şeyin seçimini yapamaz. Ama müslümanlık diğer dinlerden üstün tutulur. Her müslümanın ne günah işlerse işlesin cennete gireceği söylenir. Ama kafirlerin(yahudi ve hıristiyanlarda dahil) asla cennete giremeyeceği söylenir. Buda ayrımcılıktır. Birnevi milliyetçiliktir. Hatta milliyetçilikten ziyade ırkçılıktır. Ama soy sop yönünden ırkçılık değil. Müslüman olanlar ve olmayanlar şeklinde. Müslümanlar cennete olmayanlar cehenneme. Müslüman olanlar 1. sınıf insan olmayanlar 2. sınıf insan. Nazi Almanyasındaki gibi; "Almanlar üstün ırk, Alman olmayanlar gaz odalarına, fırınlara..."
 
Ama kafirlerin(yahudi ve hıristiyanlarda dahil) asla cennete giremeyeceği söylenir. Buda ayrımcılıktır. demişsin..

tekrar hatırlatayım, ilk ayet : oku!!

1.) Müslüman ne günah işlerse işlesin cennete girmez.. Örneğin Allah'a şirk koşmak vb..
2.) ehl-i kitap (yahudiler ve hristiyanlar) için Kuran'da yazan ayet:

“Kitâb ehlinden öyleleri var ki, Allâh’a inanırlar, size
indirilene ve kendilerine indirilene - Allâh’-tan korkarak
inanırlar; Allâh âyetlerini birkaç paraya satmazlar.
Onların mükâfatı da Rab’leri katındadır. Şüphesiz Allâh,
hesâbı çabuk görendir.” (Al-i İmrân 3:199)


“Fakat içlerinden ilimde ileri gitmiş olanlar ve müminler,
sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. O
namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allâha ve âhiret gününe
inananlar... İşte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.”
(Nisâ 4:162-163)

Kur’ân’a Göre Ehl-i Kitabın

“Hepsi Bir Değildir”
“Ama hepsi bir değildir. Kitab’lılar içinde, gece
saatlerinde ayakta durup Allâh’ın âyetlerini okuyarak
secdeye kapanan bir topluluk da vardır. Onlar, Allâh’a
ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emreder, kötülükten
men’ederler; hayır işlerine koşuşurlar.
İşte onlar iyilerdendir.” (Al-i İmrân 3:113-114)
 
Milletinin menfeatlerini savunmak milletin hatasını eksiğini görüp düzeltmeye çalışmak milletinin refahını yaşam kalitesini sosyal şartlarını iyileştirmeye çalışmak islama ters olamaz eğer bu islama ters olsaydı her elimizi salladığımız milletini azarlayan yobaza çarpardı.


Derdini anlatmaya çalışan vatandaşlarını azarlayan, ananı al git diyen yobazların tutundukları dal islam değil hurafelerdir....
 
Konu amacını aşmış gitmiş başka boyutlara. Irk tartışmalarına ve saçma ırk-milliyetçilik tartışmalarına artık son verseniz daha iyi olur. Ülkelerin dünya üzerindeki konumunu kan ve ırk belirlemiyor artık. Uyduruk bir geçmişe sahip olan koloni bozması ABD ve tüm dünyanın tarih içinde katlettiği ve dışladığı Yahudiler tüm dünyayı parmaklarında oynatıyor. Türkiye de malum kişilerin yüzünden buna kurban gidiyor...
 
milliyetçilik ve ırkçılık yapmıyoruz diyenler insanları müslümanlar ve diğerleri diye ikiye bölmekte sakınca duymuyorlar...yok ben ümmetçi değilimde ümmetim vs. bunlar masal...Türk'lüğünüz yerine başka bir şey koymuşsunuz o kadar. Ben Bir Türk ve Türkçü olarak ben ve ulusum ile iyi geçinen ve saygılı olan tüm uluslara karşı saygım vardır...Bizimle ortak yaşamı seçmiş hangi dinden olursa olsun tüm milletlere saygım vardır. yeterki hain olup dostluğumuza ihanet etmesinler, Kurucu unsur olan Türk ulusuna saygılı olsunlar....işte bu düşünce Türkçülüğü ırkçılıktan uzak tutar. Attilanın ordusunda başka milletlerden insanlar yokmuydu, ya Cengiz'in Timur'un ordusunda....Türkçüleri ırkçılıkla suçlayanlar iki kere düşünsünler....

"Haram aylar çıkınca müşrikleri Nerede bulursanız öldürün, yakalayın, kuşatın, hapsedin onları, gelip geçecekleri bütün yolları tutun. Fakat tövbe ederler, namaz kılarlar ve zekat verirlerse bırakın onları, şüphe yok ki Allah suçları örter, rahimdir."

(Tevbe suresi Abdülbaki Gölpınarlı çevrisi.)


ayetine kayıtsız şartsız inanan ümmetçiler insanları ırkçılık ile suçlarken iyice düşünsünler.
 
Sana Türkçü ve kafatasçı gözüyle bakıyorlar. Onlara sen İslama girdikten ve onlar eridikten sonraki Türk'ün Türkçüsü ve kafacısı olduğunu göstemek borcundasın! Bu iki!

Sana fikirsiz ve çilesiz bini bir paraya, pis zamklı pulları daha pis ağızlarında ıslatıp (faşist) damgasını vuranlar var!.. Böylelerine ruh ve fikir şerraresiyle patlayan gücün ne olduğunu bilip öyle haykırmak borcundasın: " Eğer sevgilisine kavuşmak için dağı delen ferhad faşist ise ben ondan da faşistim!.. Bu üç!


Necip Fazıl Kısakürek (MHP liye Hitap, isimli hitabeden)

--------------------------------------------------------------------------------

Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.

HUCURAT SURESİ 13. AYET
-------------------------------------------------------------------------------------

Vasile b. El-Eska’ anlatıyor: Hz. Peygamber(a.s.m)’e “kişinin kavmini sevmesi asabiyet/ırkçılık sayılır mı?” diye sordum. “Hayır, asabiyet/ ırkçılık, kişinin kavminin yaptığı zulmüne yardımcı olmasıdır” diye buyurdu.

Ahmed b. Hanbel, 4/107; Mecmau’z-zevaid, 6/244

-----------------------------------------------------------------------------

MİLLİYET / MİLLİYETÇİLİK

· İslâm inkılâbında milliyet görüşü, kendisini milliyetçiliklerin tersine zarf değil mazruf, kap değil muhteva, madde değil ruh, mekân değil zaman işi telâkki eder.

· İslâm inkılâbında milliyet görüşü, Türkü fırlak kemikler çekik gözler, dar alınlar ve kirpi saçlar kadrosunda, yani hor ve kaba madde plânında aramaz.

· İslâm inkılâbında milliyet görüşü, her şeyi ana ruh vahidine bağladıktan sonra, o ruh vahidini en iyi aksettiren yahut en iyi aksettirmeye memur olan zarf, kalıp ve madde ölçüsü olarak da (daima bu kayıt altında) kendi ırkını mecnuncasına sever.

· İşte Gaye - İnsan ve Ufuk - Peygamberin «Kişi kavmini sevdiği için suçlandırılmaz!» mealindeki muazzam Hadîsinde, dışarıdan ve ilk bakışta o kadar kolay sanılan namütenahi derin mânaya bir yol; ve hudut içinde hudutsuz milliyetçiliğe bir işaret!..

· İslâm inkılâbında milliyetçilik görüşü, Müslümanlıkta mahdut o sınırlı milliyetçiliktir ki, bu sınırın en küçük mikyasına kendisini hudutsuz ve başıboş bilen hiçbir milliyetçlik ulaşmaz, ve böyleleri bizimle uyuşamaz.

· Tıpkı Şeriate baş kesmekle, onun yasak etmediği sahalarda hudutsuz bir salâhiyet ve memuriyete kavuşan akıl gibi, İslâm inkılâbının milliyetçiliği de, topyekûn insanlık kadrosunda ruhun kaynağını Müslümanlık olarak kabul ettikten sonra, o ruhu taşımaya, renklendirmeye, mizaçlandırmaya karşı liyakat ifadesi bakımından bütün kavimler arası yarışmada üstünlük mefkûesinden ibarettir.

· Böylece İslâm inkılâbında milliyet mefkûesi, ırk, kavim ve soy ifadesiyle de Peygamberine lâyık olma cehd ve müsabakasının eseridir ki, her türlü ırk ve kavim sınırını kuşatan ve aşan Müslümanlığı incitmek yerine şadedecek; ve ana ölçüye bir kere bağlandıktan sonra en ileri haklara kadar kazanıcı izinli milliyetçiliğin tâ kendisi olacaktır.

· İslâm inkılâbında, Şeriatle hudutlu akıl, hakikatte nasıl hudutsuz aklın tâ kendisiyse, yine onunla hudutlu milliyetçilik de hakikatte hudutsuz milliyetçiliğin tâ kendisidir.

· Hudut içinde hudutsuzluğa çıkmanın girift sırrından nasip almış olanlar, mücerret ve münhasır milliyetçilik alevine gaz ve fitil ahengi verecek ve onu Şeriat şişesinin içinde en ileri ışığa kavuşturacak sistemin de, derin ve gerçek mü'min anlayışıyle İslâm inkılâbına bağlı milliyetçilik görüşünden olduğuna inansın!..

· Milliyetçiliğin, bu ölçü dışında bütün alevli tezahürleri, yalnız gövdeleri yakıp kül eden dar ve hasis bir nefsanîlik, ham ve yobaz bir putculuktan başka bir şey değildir.

· Allah ve Resûlünü en çok sevdiği, yahut en çok seveceği, yahut da en çok sevmeye memur edeceği için Türkü sevmek, onun şahsî ve kavmî ruh hazinesini bu aşk zemininin üzerine serpiştirmek ve bütün zaman ve mekân boyunca bu ruhu geliştirmek, kalıplaştırmak, billûrlaştırmak ve maddeye nakşetmekten ibaret olan üstün milliyetçilik, ruhî muhteva dışı ırk ve kavim sebebine değil, ruhî muhteva içi ırk ve kavim neticesine bağlı o mefkûredir ki, usul ve sistemini de her millete veren, böylece darlık ve hasislik çemberini kıran, dünya çapında bir yenilik belirten ve hudut içinde hudutsuzluğa ulaşan büyük oluşun en gerçek yapıcısıdır.




Her tavus kuşu mutlaka mutlaka bir yumurtadan çıkar; ve tavus yumurtasından her çıkan, mutlaka tavus kuşudur; öyle amma, gaye, tavus yumurtasından çıkmış olmak değil, tavus kuşu olmaktır… İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde mânası!

Tavus kuşu, sebepte değil, neticede tavus kuşudur; bu bakımdan tavus kuşunun şahsiyeti, geriye doğru mânasız ve değersiz yumurta kırıklarında değil, ileriye doğru müstesna bir renk ve çizgi heyetindedir… İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde ruhu!..

İsterse karga veya devekuşu yumurtasından çıkmış olsun, neticede bütün şartlariyle tavus kuşu olabilen her varlık, tavus kuşunun bütün hakkına maliktir… İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde kıymet ölçüsü!…

Demek ki biz, gerçek milliyetçiliği, geriye doğru değil, ileriye doğru, menba istikâmetinde değil, mansap istikâmetinde, tohum üstünde değil, ağaç, üstünde karar kılıcı bir anlayış ve görüşe bağlıyoruz.

Bu demektir ki, biz, tarih plânında fışkırışımıza zemin teşkil eden ırk ve toprak şartlarını geride bırakmış; her türlü ırk ve toprak hakikatine ilgili, fakat her türlü ırk ve toprak yobazlığına düşman, ileri bir görüş ve anlayış içinde milliyetçiyiz.

Amma yumurta olmazsa tavus olmazmış; varsın olmasın, bu zaruret bize hiçbir şey kaybettirmez. Dairenin bulunduğu her yerde mutlaka bir merkez bulunacağı, fakat her merkez bulunan yerde mutlaka bir daire bulunmayacağı gibi tavus, yumurtayı ihata ve ihtiva eder de, yumurta tavusu ihata ve ihtiva edemez.

Bizim milliyetçiliğimiz, belli başlı bir topluluğa ait madde ve kemmiyet hakikatlerinin mâverâsında, sadece ruh ve keyfiyet vâkıalarına bağlı, cevherini posasından süzen ve yalnız cevhere nisbet kabul eden bir telâkkiden ibaret.

Türk, bizim nazarımızda, belli başlı bir inanış, bağlanış, düşünüş, seziş, hatırlayış, duyuş, davranış ve bildiriş hususiyetleri içinde, belli başlı bir iman, mukaddesat, tefekkür, tahassüs, hayal, hatıra, meşrep, eda ve lisan birliğinin ördüğü, tek nüshalı ve şahsiyetli bir ruh nescinden ibarettir; mutlak ve müstakil bir vâhit temsil eden bu ruh nescinin zarfı da Anadoludur.

Ya şu boyuna Türk ruhu, Türk ruhu dediğimiz şey nedir ki?.. Türk ruhu dediğimz şey, iki vâhidin mecmuundan ibarettir: biri, onu kendi dışında olduran, öbürü de bu olan şeyi kendi içinde renklendiren, şekillendiren, seslendiren, kokulandıran, iklimlendiren iki vâhit…

Vâhitlerden ilki, Türkün duygu ve düşünce mihrakında pırıldayıcı mutlak ve müstakil iman ışığı, ikincisi de bu ışık etrafında, hususî ve mahallî, bütün bir tahassüs ve tefekkür seciyesidir.

Vâhitlerden ilki, ırk ve kavim seviyesinin üstünde, bütün insanlar çapında ve hâkim; öbürü de yalnız ırk ve kavim kadrosunda ve tâbidir.

Demek ki, zaten aslında ve lûgatta bir kavmin ruhunu dayadığı iman kaynağı mânasına gelen ve son zamanlarda gerçek delâletinden kaydırılıp kavmiyet mânasına kullanılmaya başlayan milliyetçilikten anladığımız, bir zarf işi olmaktan ziyade bir mazruf işi; ve mazruftaki dünya görüşüne, insan, cemiyet ve kâinat telâkkisine bağlı bütün bir tahassüs, tefekkür, eda ve ifade kadrosu işçiliğidir.

Bu ruhî ve kadronun ırkî plânda kendi maddesine karşı sevgisi, ancak belli başlı bir vâhidin doğurduğu böyle bir ruha yataklık etmekten ibaret ve yalnız bu kayd ve şartla sınırlıdır.

İşte bizim milliyetçiliğimiz; İslâma bağlı Türk ruhunun, bu mutlak kadro içinde Türk duygu ve düşünce hususiyetlerinin milliyetçiliği!.. Ve işte cihan ölçüsün
de milliyetçilik!..

Necip Fazıl Kısakürek
İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, 16. baskı / s.234-235-236; 398-399-400-401

-------------------------------------------------------------------------------

Vaktim olmadığı için sadece alıntılarla ifade etmek hissiyatı hissettim. Milliyetçiliği fransız ihtilali veya ingiliz oyunu olarak dar kapsamda değerlendiren hümanist arkadaşlar, İslamda milliyetçilik yoktur diyerek mevzuyu kestirip atanlar sakın bir yere ayrılmayın...
 
Trende bir kompartmanda oturduğunuzu düşünün, tren hareket ediyor.. diyelim ki sağa doğru 100 km/saat hızla hareket ediyor.. kompartmanda cam yok.. tren öle bir yalıtılmış ki hiç ses yok duruyor mu gidiyor mu belli değil.. şimdi gözlerini kompartmanda açmış bir adama trenin hızını sorun, sağına soluna bakar.. bir kompartmanda oturuyor.. cam yok hızı sıfır der.. diyelim tren yolu bir tepenin yanından geçiyor.. tepeden trene bakan bir adama sorun.. tren sağa doğru 100 le gidiyor der.. diyelimki tren yoluna paralel bir otoyol olsun bu yolda da bir şöför araba kullanıyor olsun.. araba trenle aynı yönde 50 km hızla gidiyor diyelim.. o şöföre sorun şöför tren sağa doğru (100-50=50) 50 ile gidiyor der.. aynı şöför trenin zıt yönüne 50 ile gidiyor olsun.. yanında geçen trenin hızını (100+50=150) 150 der.. şimdi SORULAN KİŞİNİN mevkiine göre bu cevapların hepsi O KİŞİLER için doğrudur.. Bu yazı einstein ın bilimde görecelik yazısından özetlenmiştir.. bütün bu cevaplar nispi olarak doğru ama mutlak doğru ne? dünya doğudan batıya 1600 km/saat hızla dönüyor.. güneş sistemi xxx hızla dönüyor.. samanyolu yyy hızla dönüyor.. bilip bilmediğimiz uzayın dönüşü .... vb. topla çıkar .. eee trenin "mutlak hızı ne"? trenin en doğru mutlak hızını söyleyebilecek kişi tüm bu hızları bilen, yani sonsuzluğu bilen bir insan olmalıdır..

şimdi bunları niye anlattım..Doğrular ve yanlışlar bir referansa göre doğrudur ve yanlışdır.. bu doğrular da nispi, kişiye göre doğrulardır.. burda herkes kendi referansına göre doğrudur.. Kişiler referansını bulunduğu topluma, ailesine, aldığı eğitime, arkadaşlarına vb bunların hepsinin kafasında oluşturduğu fikirlere göre oluşturur.. ve tabidir ki hani farklı farklı kayalardan geçmiş akarsuların nasıl ki içindeki mineraller farklı oluyorsa.. farklı kültürlerde yetişmiş insanların da yaşadıkları toplum,aile vs vs farklı olduğundan farklı referanslara sahip olur.. referanslar farklı olduğundan herkesin doğru cevabı da farklıdır.. İNANAN insanın referansı Kuran'dır.. İnanan insan herşeyi bilen Allah kavramının bize gönderdiği değerlendirmelerin(ayetler) bizim değerlendirmelerimizden (trende, arabada, tepede..vb.) çok yukarda olduğuna inanır.. Kendine (trende oturan adam.vb.) ters gelse de taa yukarılarda bir yerlerde doğruyu bilen O'na inanır.. Zaten arapça bir kelime olan müslüman kelimesinin türkçe karşılığı "teslim olandır". Hepimiz kendi bildiğimizle, gurumuzla ..vb Allah'a meydan okumaya çalışışırız.. Bu gurur yüzünden cennetten atılmış şeytanın bize soktuğu fitnedir bu.. haa firavun olmuşssun kafa tutmuşsun ha bilmem ne.. hepsi teslim olamaz.. bırakamaz kendini.. ama Olayları değerlendirirken referansını Kuran'a göre belirleyen kişi ile arabadaki, trendeki..vb konumuna göre belirleyen insanların cevapları tabi ki farklı olacaktır.. Ama şu da varki.. çağı anlamış, bu çağdaki insan ilişkilerini anlamış ve mantığını kullanabilen insanlar da Kuran'daki gerçeklere ulaşmaları mümkündür.. sadece biraz daha ekmek yemek lazımdır..

insan anasını babasını dolayısıyla ırkını seçemez, ten rengini , vs seçemez.. seçemedikleri şeylere göre insanları ayırmanın evrensel anlayışa ulaşmış her mantıklı insana ters geldiği üzere bizim anlayışımızdan çook öte anlayış ile tüm çağlara hitap eden Kuran'a göre tabi ki yanlış olarak değerlendirilecektir..

bunları niye anlattım.. İslam şükürler olsun ki.. 24 eylül 2010 tarihinde internet ortamında yapılan bir tartışmada da aklımla , mantığımla objektif olarak bulunabilecek bir sonucu binlerce sene öncesinden işaret etmiştir.. Kimi hayatta ailesinden, okulundan, ortamından aldığı görüşle trendeki adam; kimi tepedeki adam olmuşken .. Allah yolunda safça teslim olan kişi (Teslim olan=müslüman) uzayda dönüp gerçekleri görebilen kişidir...
 
şu soruyu kendinize sorunca çelişkiyi anlarsınız içinizdeki:

DİYELİM Kİ müslüman bir yunanlı var..bir de diyelim ki ateist bir türk.. bunların bir ortamda tartıştığını düşünelim.. tartışma konusu da müslümanlık olsun ve müslüman yunanlının canla başla samimi bir şekilde müslümanlığı savunduğu sırada DİYELİM Kİ ateist türk çekti vurup öldürdü bu yunanlıyı.. hangisi ŞEHİT olur?

bizdeki kafa karışıklığı şurdan kaynaklanmaktadır.. bizler tarih boyunca İslam'ın uc ülkesi olmuşuz yani bizim sınırımız aynı zaman da dinler arası bir sınır da olmuştur.. O nedenle bizim yaptığımız savaşlar aynı zamanda islam sınırının da korunmasına yönelik bir savaştı..O nedenle ölenler hep şehittir.. Zaten şehitlik kavramının kaynağı da islamdır.. ne konuşuyorsak.. Ama eskiden ülkeler daha homojen iken şimdi işler birbirine girmiştir.. yani aynı ülke içinde iki müslüman kavim (kürtler türkler) birbirine "ben türküm doğruyum" "ben kürdüm daha doğruyum" vs vs sözleriyle düşürülmüştür.. bunların da siyasi olarak batıda mhb partisi sözcülüğünü doğuda ise bdb partisi yapmıştır...Oysa cok değil 90 sene önce bunların hepsi Allah Allah diye omuz omuza cephede düşmana karşı elde süngü koşturuyordu..

"şehit" cenazelerinde müslümanın müslümanla yaptığı savaşı durdurubilmek yerine bağıran, ateşlendirenlere ahh ahh 1.) müslüman bir kavim ile diğer müslüman bir kavim arasındaki savaş.. ve şehitlik... Ahhh ahh bu kavramları bilince insan, neyin ne olduğunu bu cümlede bu kelimeleri bile yanyana bile getiremez yaa neyse... uzun uzadıya yazmayalım éanlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna azmış" veya ayet varya "hiç bilenle bilmeyen bir olur mu" ama herşey ilk ayetle başlıyor: oku!
 
milliyet fikrini birey bazına indiripte yok müslüman yunanlı yok ateist Türk bağlamında çorbaya çevirme becerine hayran kaldım..Saçmalığın sınırı yoktur diyenler doğru demiş..

biz burada insanın iyisini, kötüsünü tartışmıyoruz milliyetçiliği kültürel milliyetçiliği tartışıyoruz...senin saçma sorularına karşılık sana mantıklı bir soru sorayım. Aynı kültürü paylaştığın, aynı ananelere sahip aynı törelere bağlı vede aynı dili konuşan hıristiyan bir türk topluluğu ile aynı köyde yaşamayımı seçersin yada bellerinde cembiye adı verilen kama taşıyan ve devamlı uyuşturucu bir ot çiğneyen yemenli araplarle aynı köydemi yaşarsın yada ne bileyim afganistanda olsan talibana asker yetiştiren bir peştun köyündemi yaşarsın yada laik insanların oturduğu bir özbek köyünde bulunmakmı seni mutlu eder...moldovada özbe öz Türkçe konuşan hıristiyan gökoğuz Türklerinin özerk cumhuriyeti gagavuzya damı bulunmak ve ordaki komrad üniversitesindemi okumak istersin yoksa mısırda herhangi bir üniversitedemi?

sizler güneydoğuda vatanının bölünmez bütünlüğü için savaşmış ve ölmüş vatan evlatları ile yabancı tahrikçilerin kışkırtmaları ile ihanet ederek aynı toprakları paylaştıkları aynı kaptan yemek yedikleri insanların çocuklarını öldürmüş terörist leri sırf hepsi müslüman diyerek bir tutarak, ülkesi için ölen vatan evlatlarının şehit olamayacağını bile iddia etme aymazlığına bulaşmış tarikat yetiştirmelerisiniz. size ne demeli bilemiyorum..
 
1.) dediklerinin bazılarına katılıyorum.. ama aynı mantık hatasına yine düşüyorsun.. bak tüm araplar..tüm türkler..tüm kürtler müslüman bilincine erişmiş insanlar olmayabilir.. yani senin de dediğin gibi

"yada bellerinde cembiye adı verilen kama taşıyan ve devamlı uyuşturucu bir ot çiğneyen yemenli araplarle aynı köydemi yaşarsın "

böle bir kişinin arap olması eşit değildir hak yolunda olması..

"kaptan yemek yedikleri insanların çocuklarını öldürmüş terörist leri "

böyle bir insanın kürt olması eşit değildir hak yolunda olması..

veya Türkiyedeki her türk hak yolunda mı?

yani senin de çok güzel örnekler verdiğin ve daha binlercesi de verilebileceği üzere bir kimsenin milliyetiyle (türk, kürt,arap vs vs) müslümanlığı arasında hiçbir bağ yoktur.. Yani müslümanlık ve Kurandaki ayetlere tabii değilse arap olmuş, türk olmuş kürt olmuş farketmez.. sen sanki öle bir yazı yazmışssın ki sanki ben arap milliyetçiliğini, kürt milliyetçiliğini savunuyormuşum gibi algılayıp ona anti tez yazmışsın.. hala daha milliyetçilik eksenli düşünmenden kaynaklanıyor bu.. Müslüman arap da olsa milliyetçiliğe karşı olmalıdır...Bu da senin hala daha benim yazdıklarımı ırksal düzeyde anladığını ispatlıyor.. ben eğer İNANIYORSAM kürt olsam da aynı şeyi, arap olsam da aynı şeyi derdim..

Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Ademin çocuklarısınız. Adem ise, topraktandır. Allah yanında en kıymetliniz, takvası çok olanınızdır. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak takva iledir. Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştir...'

Hz Muhammed (s.a.v)

2.) Allah yolunda savaşırken ölenler şehit olur..

“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. Allah’ın lütfundan kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler.” (Ali İmran, 3/169-170)

* “... Şüphesiz hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda kendilerine eziyet edilenlerin, çarpışanların ve öldürülenlerin kötülüklerini örtecek ve kendilerini altından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Bu Allah katından bir karşılıktır. Karşılığın en güzel olanı Allah katındadır.” (Ali İmran, 3/195)

* “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Aksine onlar diridirler ancak siz fark edemiyorsunuz.” (Bakara, 2/154)

* “Allah, kendi yolunda çarpışıp öldüren ve öldürülen mü’minlerden, karşılığı cennet olmak üzere, mallarını ve canlarını satın almıştır. Bu O’nun üzerine, Tevrat, İncil ve Kur’an’da vadedilmiş olan bir haktır. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterebilen kim vardır? Şu halde yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe, 9/111)

3.) yanlı yazmışsın şöle düşün "ot çeken bir arap yerine" veya "çocuk öldüren terörist yerine" veya "insan haklarına saygı duymayan bir ingiliz yerine" hak yolunda yürüyen bir kürt, arap, türkle niye birlikte yaşamayalım? haa dersen ki bu da bana ters.. o zaman yukarıdaki hadisi bir daha oku..haa ona da karşıysan o zaman bir önceki referanslar ilgili yazıyı bir daha oku.. eğer müslümanın diyosan kime inanıyosun Allah'a ve elçisi peygambere eee kime karşı görüş sunuyosun (yukarıdaki hadise göre)? o zaman adını koy..ben buyum dee.. haa inanmayabilirsin, saygım var.. ama konu islam da milliyetçilik olduğuna göre sen de islami değerlere (emirlere, hadislere) saygı duy.. ben demiyorum sonuçda binlerce ayet, hadis yazıyoz daha ne diim sana...

4.) kelimelerin ne manaya geldiğini bilen insan ben hem oyum hem buyum diyemez.. müslümanlık, kuran ı okuyorsan hem milliyetçi hem muhammed ümmetindenim diyemezsin ..haa derinlere inmeyip yüzeysel ben hem buyum hem oyum diyenler gibiysen o başka.. aynı şekilde bir insan ben hem beşiktaşlıyım hem de takım tutmuyorum diyebilir mi? hem maviyim hem de renksizim diyebilir mi? bir insan hem müslümanım hem de laikim de diyemez.. herşey bir kelime ile başlar hayatında: oku!!

5.) Kültürel ırkçılık demişsin.. bizim kültürümüzde güzel olan örflerimiz de var.. kötü olan örflerimizde.. örnek başlık parası, kan davası.. yani türk'üz ve kültürümüzde bunlar var diye bunları mı savunacağız.. aynı cahiliye dönemindeki insanlar gibi Allah'ın ayetlerine karşı bizim örf adetlerimiz böyle, kültürümüz böyle ..böyle gelmiş böyle gider mi diyeceğiz? bir de ne güzel örfdür ne kötü? burda da daha önce yazdığım referans olayı işin içine giriyor.. Müslüman için bir davranış ki Kurana ve hadise uygun..buna güzel davranış (amel) denir .. islam sınırı olan vatanımızın savunmasında ölmek ve şehitlik gibi kavramlar bile bizim (ya şehit ol ya gazi) kültürümüze İslam sayesinde girmiştir.. Biz ABD askerleri gibi parayala değil de , ölürsek şehit oluyoruz inancıyla askere gideriz.. Ama çanakkalede o "tesis-i ilahi istihkamı (mehmet akif ersoyun "çanakkale şehidlerine" şiirini okumanı tavsiye ederim) yıkamamış gavurlar bizim içimize nifak toğumu attı.. Çanakkale şehidiliğine git bağdattan bile şehit var.. ırkı ne olursa olsun islam için savaşan dedelerimizin kanı üstünden bugün "o istihkamı bozacak" türklük veya kürtlük naraları atılıyor..
 
Paradigm islamda milliyetçilik yoktur düşüncen senin kuranı kendi yorumlamanla vardığın sonuçtuır. Sende trene bir nevi farklı açıdan bakanlardansın. Fikirlerinizi Türk Milliyetçiliğini, Türk-İslam Ülküsü çerçevesinde değerlendiren bir kişi olarak kendi bakış açımla cevaplandıracağım. Vereceğim cevaplar ulusalcı diye tabir ettiğimiz gruba ters gelebilir. Onlar adına yazmıyorum. Türk-İslam Ülkücüleri adına haddim olmayarak yazmaya gayret ediyorum anti parantez belirteyim.

1. İslam herkesin aynı ana babadan türediğini bildirse de, Cenab-ı Hak insanları kabilelere ayırmıştır.(HUCURAT SURESİ 13. AYET) Kavimler Allahın bir ayetidir. Ve kişi kavmini sevmekle kınanamaz. Ancak kavmine olan sevgisi onun zulümlerinede ortak olmasını gerektirmez. Bizim milliyetçiliğini yaptığımız Türk, İslama hizmetle memur, ilay-ı kelimetullah la vazifelidir. İslamı kabul ettiği günden bu yana yaklaşık 300 senedir sekteye uğrasada, bu sancağın kalkacağı coğrafya Anadolu coğrafyası olacaktır.

2. Türküm demişsin, neye göre? dedenin dedesi veya onunda dedesi Türkmüydü? Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Yüzyıllardır ırk ve soy davası güdülmemiş bir coğrafyada her ırktan insanların kız alıp verdiği bir atmosferde hiç kimse safkanlık iddası güdemez. Hiç bir Türk Milliyetçisinin böyle bir iddası yoktur. Kendin seçemeyeceğin Cenab-ı Hakkın takdiri olan bir tercihi gurur meselesi yapmak ahmaklıktır. Türk Milliyetçisinin gururu soyundan değil, soyunun bayraklaştırdığı mücadelenin muhteviyatından ileri gelir. Keza doğuda kendini Türk hissetmeyen Kürtlerin üç kuşak dedelerinin ismi Atilla, Alparslan, İlhan v.s orta asya Türk isimleri, incelendiğinden görülmektedirki o aile yıllar boyu asimile olmuş bir Türk boyudur. Bugün anadili kürtçe olmuştur. Velhasıl mesele bir soy, kan, ırk meselesi değildir.

4. "Ne mutlu Türküm diyene" sözü her ne olursan ol, kendini ne hissedersen hisset, Türküm diyen herkes türktür tezini ortaya koyar. Biyolojik ve sosyolojik açıdan güdük bir tanımlama olsada siyasi açıdan yeni kurulan ulus devletin sorunu bu şekilde çözme biçimidir. Buradaki Türk tanımı bir ırkın ismi değil bir devletin vatandaşlarının ortak ismidir. Dış politika gereği ifade ettiği anlam, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak bağlamından çok daha güçlü bir ifadeyi içinde barındırır. Milli birlik ve bütünlüğümüz gereği Türk adı altında tek millet görüntüsü, dış siyasette gücümüzdür ve düşman zaten sürekli bunu aşındırmaya çabalamıştır. Bu meseleyi tartışmak düşmanın ekmeğine yağ sürmektir. Güneydoğuda çarpışan askerlerin şahadetini tartışmaya açmışsın, neymiş iki müslüman kavim çarpışırsa şehit olurmuymuş... PKK ne zaman müslüman oldu hele bir izah ediver ve ne zaman kürt kavminin temsilcisi veya yasal bir ordusu konumuna geçtide iki kavmin çarpışmasında taraf oldu? Bu tip bir tanımlama ülkenin karpuz gibi bölünmesine zemin hazırlamaktır. Ulus devletin doğuda yaptığı bazı yanlışların faturasını müslüman bir milletin askerine kesmek hangi hakkaniyet ölçüsüne sığar? Marksist atesit Allahsız köpekleri müslüman ilan eden bir anlayışın milliyetçiliği öcü gibi görmesine şaşırmıyoruz. Hani müslüman Kuran'a teslim olandı?

5. Ateist Türk meselesine gelince. Türk müslümansa Türktür. Irki anlamda elbette başka dinlere mensup veya ateist olanlar vardır ancak Türklüğü bir ırk kavramına sokmadığımız için bizi enteres etmez. Müslüman olmayan Türkü, savunduğumuz ve milliyetçiliğini yapmak gereği duyduğumuz Türkten saymıyoruz. O sebepten ateis türkmümü, müslüman arabımı kayırırsın v.s gibi çelişkileri es geçiyorum.

6. İslamda millet kavramı bir yönüyle ümmete işaret eder, Küfür tek millet inananlar bir millettir. Bu durumda Türk Milliyetçisi aynı zamanda Ümmetçidir. Ümmetçi olmakda ümmetin içerisinde Türkü yok saymamızı, inkar etmemizi değer vermememizi gerektirmez. Bu bir hayırda yarıştır. İslam sancağı daha önce araptaydı, sonra türklere geçti yarın kim olacağı bilinmez. Ancak taşıdıkları misyon evrenseldir ve ümmetin tamamının birlik ve desteği aranır. Türk bu manada vazifesini ırçılık bulaştırmadan yapmıştır. Ancak türklerden halife olmaz diyerek, Yavuz Sultan Selime ve ondan sonraki Türk Hakanlarına biat etmeyen Araplar malesef ırkçılık yapmıştır. Bizim milliyetçiliğimiz İslam sancağının tekrar Anadoludan kalkacağına inanan ve bu uğurda çabalayan bir milliyetçiliktir. Bu sebeple siyasi bir güç kalkanı oluşturması bakımından bu coğrafyada yaşayan milletin adı ana dili ne olursa olsun Türktür. Türk Bin yıldır bu topraklarda Haça Çarpan Hilalin Adıdır. Devlet laik olsada güçlü olması için çabalamak, milleti bir ve beraber tutmak gereği neyse yapılmalıdır. Bir gün mutlaka herşey aslına rücu edecek nizam-ı alem kaldığı yerden devam edecektir. Bu durumu Seyyid Ahmed Arvasiden alıntı yaparak açıklayalım:

Ben Afrika''nın ortasında dünyaya gelmiş ve bu akla da sahip olsaydım Tereddütsüz Türk Milliyetçisi olurdum. Çünkü ben Türk Milletinin de , İslam Alemin de mazlum milletlerinin de kurtuluşunun Türk milliyetçilerinde , Türk - İslam Ülkücülerinde olduğuna "Amentüye iman ettiğim" gibi inanıyorum"
Seyyid Ahmed Arvasi(R.A)


Peygamberimizin soyundan bir arap olan Arvasi Hocanın Türkü ayakta tutmanın İslama hizmet olacağını izah etmeye çalışmasını iyi anlamak gerekiyor.

· Allah ve Resûlünü en çok sevdiği, yahut en çok seveceği, yahut da en çok sevmeye memur edeceği için Türkü sevmek, onun şahsî ve kavmî ruh hazinesini bu aşk zemininin üzerine serpiştirmek ve bütün zaman ve mekân boyunca bu ruhu geliştirmek, kalıplaştırmak, billûrlaştırmak ve maddeye nakşetmekten ibaret olan üstün milliyetçilik, ruhî muhteva dışı ırk ve kavim sebebine değil, ruhî muhteva içi ırk ve kavim neticesine bağlı o mefkûredir ki, usul ve sistemini de her millete veren, böylece darlık ve hasislik çemberini kıran, dünya çapında bir yenilik belirten ve hudut içinde hudutsuzluğa ulaşan büyük oluşun en gerçek yapıcısıdır.
Necip Fazıl


Üstadın gene çerçeveyi çizen bir açıklamsınıda iyi idrak etmek gerekiyor.

Siyasi bir düşünce ve hareket olarak Türk Milliyetçiliği ve onun nezdinde ülkücülük, yıkılan bir imparatorlukta tekrar ayağa kalkma hamlesi olarak yanlışlarıd a olsa ittahat ve terakki olarak ortaya çıkar ve kurtuluş savaşının nüvelerini hazırlar. Bu tutum bize yurdu düşmandan kovdurur. İnönü mezalimine ilk karşı çıkanlar ve karşılığında bedel ödeyenler gene milliyetçilerdir. (bkn:1944) Komünizm tektidine karşı karşı duran ve savaşan gene milliyetçilerdir. Anap ve AKP iktidarlarının liberal kokuşmuşluğuna karşı duranlar gene milliyetçilerdir. Bölücü terör örgütüne, asalaya pkk ya karşı duran gene milliyetçilerdir. Bosnada, çeçenistanda, azerbaycanda bizzat savaşan gene milliyetçilerdir. Ve Allahın izniyle tüm dünyada mazlumların umudu olacak bir Türkiyeyi kuracak olanlar gene milliyetçiler olacaktır.

7. Türk Milliyetçisi Türk töresini, tarihini, kültürünü, dilini, dinini, örfünü savunur ve sahip çıkar. Bu tavrıylada bir nevi İslami bir tavır almış olur. Müslüman bir milletin davasını savunmak İslamı savunaktır. Yozlaşmasına müsade etmek ise İslama zarar vermektir. Bizim milliyetçiliğimiz bir kültür ve medeniyet savaşı vermektir. Fransız ihtilalinin armağanı olan milliyetçilikle bizim savunduğumuz milliyetçilik siyahla beyaz gibidir. Milliyetçilik kavramı Türklerde Oğuz Kağandan bu yana vardır. Belki ismi farklı telaffuz edilmiştir. Bu coğrafyada Türk Milliyetçiliği Türkün öz davasını Türkü Türk yapan biricik mefhumu İslamiyeti savunmaktır. Türkün davası İslamın davası ve ülküsüdür. Türk tanımlamasını İslamın kılıcı olarak gören bir anlayışın Türk Milliyetçiliği yapmasından rahatsızlık hissetmek neyle izah edilebilir?

Türk -İslam kültürüne, Türk - İslam Medeniyetine, Türk - İslam Ülküsüne bağlı Türklük şuur ve vakarına, İslam aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip Türklüğü bedeni , İslamiyet''i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yoktur"
Seyyid Ahmed Arvasi

8. Kuran-ı anlamak ve onunla amel etmek noktasında hayatını tavizsiz pazarlıksız bir müslüman gibi yaşayan Türk Milliyetçilerinin neden Milliyetçiliği inkar etmedikleri de ayrı bir soru bu ülkede:

Necip Fazıl Kısakürek
Seyyid Ahmed Arvasi
Erol Güngör
Nurettin Topçu
Peyami Safa
Ahmet Kabaklı
Osman Yüksel Serdengeçti
Muhsin Yazıcıoğlu

Gibi şahsiyetlerin İslamı bilmediğini veya Kurana muhalif olabileceğini idda edebilirmisiniz? Bu isimler cumhuriyet döneminin en büyük mücahidleridir aynı zamanda. Herbiri İslamın kılıcıdır. İslam davasının sadık bir neferleridir. Ey paradigm sen trene uzaydan baktın, bu isimler kompartımandaydı öylemi?
 
Yanlış bilmiyorsam Bediüzzaman birgün Ziya Gökalp ile karşılaşır Ziya Gökalp te Kızıl Elma yani Türkçülük akımının lideri denilebilirdi şiirlerine yazılarına bakarsanız ve Türkçülük vardır hep övünme övme ırkçılık kokar.Neyse Bediüzzaman'ın ağnızını arar e tabi karşısındaki Bediüzzaman elbet cevabı olacaktır nitekim cevabıda cuk diye verir.



Bir kelle soğanı bin kızıl elmaya değişmem, bize islam kafii.


Bediüzzaman Said Nursi
 
Kızıl Elma; Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresidir Gemar... Ne alakası var ziya gökalple?

Osmanlının en büyük idealidir. Ve milletlerin varlığı, ideallerinin var olmasıyla mümkündür. Türk Milleti olarak dünde Kızıl Elmanın takipçişiydik, bugünde takipçisiyiz. Soğan sizin olsun cücüğüde bonus olsun. Adnan Hocana sor evvela ne diyecek kızıl elma için. Ondan sonra muhalefet edersin.
 
Yani kısaca MÜSLÜMAN TÜRK AYNI ZAMANDA MUHAMMED ÜMMETİNİN DE BİR PARÇASI OLARAK islama hizmet ettiğinden ümmete de faydası dokunan bir ırk olduğu ve bununla da gururlanmamızın bir mahsuru olmadığını ifade etmişssin sanırım..Bu bakımdan Türk Ocağı dediklerine tamamen katılıyorum, ancak senin dediklerin geçiş dönemi için doğrudur..Yani bu dediklerinin hepsi BU COĞRAFYADA ve belli bir tarih diliminde yaşanmıştır..yani dünya bir zamanlar "FİKİR-DÜŞÜNCE SINIRLARINI" bölgelere ve bu bölgelerde yaşayan insanlara göre çiziyordu.. Örneğin rus sınırı komunist sınır iken türk sınırı islam sınırı idi..vb.. O nedenle Türk ırkının yaptığı savaşlar aynı zamanda İSLAM FİKİR SINIRINI DA koruduğundan yapışan savaşlar da şehit felsefesi de oluşmuştur.. Ama ulaştığımız bu bilgi çağında ve küresel dünyada artık insanlar birbiri içine girmiştir.. bir tıkla abd deki herhangi bir forum sayfasındaki bir tartışmaya katılabiliyorsun bir uçakla dünyanın herhangi bir yerine birkaç saatte ulaşabiliyorsun.. artık bu nedenle geçiş dönemi olan süreçteki ve insanların BÖLGELERE ve BU BÖLGELERDE YAŞAYAN İNSANLARA GÖRE ayrıştığı dönemler bitmiştir.. İslam SADECE belli bölgelere ve o bölgede yaşayan insanlara (türk-kürt-arap..vb.) inmiş bir din değildir, İSLAM EVRENSEL BİR DİNDİR..ve eğer bu evrensel din konusunda bir mücadele verilecek ise bu bilgi çağında ve küresel dünyada bu dünya çapında olmalıdır.. yani artık hattı müdafa yoktur (türk sınırı vb.) sathı müdafa vardır ve o dünya çapındadır.. Japonyada da İslam fikirlerini, etiyopyada da islam fikirlerini tartışan anlatan insanlar vardır.. ve bu insanlar ırk olarak Türk değildir.. kimi afrikalı kimi japon kimi ingiliz kimi rus veya kimi türk.. Yani islamın hedefi ile ırk olarak türk ün hedefi farklı olabilir..şöyleki türk ırkı olarak ülkemizi çağdaş milletler seviyesine çıkarmak bir ülkü olabilirken insanın müslüman kimliği ve de islamın evrenselleiğine inanmış bir müslüman türk'ün hedefi bu anlamda farklıdır.. ikinci türk müslüman ise aynı hedefe yürüdüğü müslüman bir ingiliz, müslüman bir japon ile kendini kardeş ilan ederken ilk türk onları ayrı ulustan olduğunu düşünüp arasına sanal bir duvar koyar bu da evrensel muhammed ümmedi arasına girebilecek sanal bir ayrılıktır ki gerek de yoktur.. Bak islamda cami vardır ..caminin kelime anlamı toplanma yeridir.. mahalledeki bakkal, kasap,doktor vs vs burada toplanır, lokal bir birliktelik sağlanır iken islam haccı da emretmiştir.. niye? dünya çapındaki tüm ırktan kim olursa olsun inanan insanların bir araya gelip GLOBAL birlikteliği göstermesi için... yani inanan kürt-türk-japon-ingiliz kabenin etrafında elektronlar gibi uyum içinde dönebilecekken bunun içine sen türksün, kürtsün vb gibi suni bir duvar örmek bana göre bu birlikteliğin içine atılmış bir nifak gibi geliyor.. yani islamda şu yoktur.. müslüman türk müslüman araptan daha müslüman.. bilemeyiz ama belki ne bileyim müslüman bir ingiliz belki Allah katında hepimizden üstündür.. bunu bilemeyiz..

Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Ademin çocuklarısınız. Adem ise, topraktandır. Allah yanında en kıymetliniz, takvası çok olanınızdır. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak takva iledir. Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştir...'

Hz Muhammed (s.a.v)
 
Müslüman olmayan Türk Türk değildir diyene diyecek kelime bulamıyorum (desem yine yasaklanacam).. ATALARIMIZ iSLAMDAN ÖNCEDE TÜRK'TÜ...bunu asla unutmayın...Ha ümmetçi ha Türk islam sentezcisi alalım birinizi vuralım diğerinize...kendiniz çalın kendiniz oynayın...hanginizin işine gelen kuran ayeti varsa onuda kullanın.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst