Çalışanların sırtından saltanat süren sendika sülükleri ve Taksim
1 Mayıs yeryüzünde tam 165 ülkede emekçiler tarafından 'birlik ve dayanışma' günü olarak kutlanıyor.
Türkiye'de ise aynı gün, 'emperyalizmin' hedefleri uyum içerisinde Türk devletinin altını oymayı 'solculuk' zanneden ve 'gerilim' üzerinden çıkış yapmaya çalışan bazı işbirlikçiler tarafından, 'korku' ve 'dehşet' bayramı haline dönüştürülmek isteniyor.
Koskoca memlekette sanki başka bir alan kalmamış gibi her yıl durmadan 'Taksim' üzerinde ısrar etmeleri de işte bu yüzden.
Çünkü Taksim, 1977 tarihinde 37 kişinin ölümü ve 134 kişinin yaralanması ile sonuçlanan 'büyük' provokasyonun gerçekleştiği bir mekan.
Yani Taksim bir sembol.
'Türk devletine' meydan okumanın sembolü.
DİSK ve KESK içerisinde yuvalanan işbirlikçilerin, kaybettikleri prestiji yeniden kazanabilmek için Taksim üzerinde ısrar etmeleri normal.
Çünkü onlar, 'dışarıdaki' ağababalarının, kendilerine biçtikleri 'rolün 'gereğini yerine getiriyorlar?
Peki, ya onların kuyruğuna takılıp, “Taksim'den aşağısı kurtarmaz, ya Taksim, ya ölüm” diye tepinen şu Sendika ağalarına ne oluyor?
Sendika ağalarının Taksim'e yürüyüp gövde gösterisi yapmaları ile 'çalışanların bütün meseleleri' çözüme mi kavuşacak?
Yoksa, 'her dönemin' iktidarları ile uyum içerisinde çalışan Sendika ağaları, 'kapalı kapılar' arkasında başka bir dolap mı çeviriyorlar?
* * *
Kimse çıkıp da Sendika ağalarına sormuyor?
Ey çalışanların sırtından 'saltanat' süren sülükler!
Çalışanlar, IMF politikaları doğrultusunda, 'açlık sınırının' altında bir 'asgari' ücret ile yaşamaya mahkum edilirken nerelerdeydiniz?
TÜSİAD içerisinde yuvalanan tekelci sermaye patronları, daha fazla kâr elde edebilmek için her yıl çalışanların 'sosyal haklarında' budamaya giderken, 'taşeronlar' aracılığı ile çalışanları 'sendikasızlaştırmaya' zorlarken nerelerdeydiniz?
'Bankaların' içini boşaltanların, 'hazineyi' dolandıranların, 'vergi' kaçıranların, 'yolsuzluk' ve 'suiistimal' yapanların verdikleri zararlar, 'çalışanların sırtına' yüklenirken nerelerdeydiniz?
'Sosyal güvenlik reformu' adı altında, çalışanların ellerinde kalan 'son haklar' da gaspedilirken, 'emeklilik' yaşı neredeyse 'mezarlık' sınırına çekilirken nerelerdeydiniz?
2 bin KOBİ işletmesine '150 milyon YTL' krediyi çok görenler, bir holdingin kasasına tek başına '750 milyon dolar' indirirken nerelerdeydiniz?
İşletmeler, 'yabancılara' satılırken nerelerdeydiniz?
* * *
Dünya küreselleştikçe 'sınıf farklılığı' derinleşiyor.
Türkiye'de 'çocuk okutmak' bile neredeyse 'lüks' hale geldi, her taraf özel okullar ve kolejlerle doldu.
Çalışanların çocuklarına 'okuma' deniyor.
Neden?
Çünkü, 'küresel sermaye acentalarına', 'yeni türedi lordlara', 'mısırcılara', 'yumurtacılara' ucuza çalışabilecek işçiler lazım.
'Yerli' sermaye, 'ucuz işgücü' imkanı sağlayan ülkelere kayıyor.
Üretime dayalı sektörler 'iflas bayrağı' çekiyor.
Tekstil sektörü bile, Çin ile rekabet edemiyor, Türkiye'de kesilen kumaşlar, 'ucuz işçilik' avantajı sağlayan uzakdoğu ülkelerinde diktiriliyor.
Büyük kentlerde artık 'kaçak yabancılar' çalışıyor.
Peki, bu durumdan en çok kim zarar görüyor?
Tabii ki Türk işçisi.
Sendika ağaları, 'cep doldurma pazarlıklarından' vakip bulup bu meselelere çözüm bulmak için kafa patlatıyorlar mı hiç?
Hükümet ile bu meseleleri konuşuyorlar mı hiç?
Türk işçilerine 'hangi hakları' sağladılar da şimdi Taksim'de gösteri yapmaya kalkışıyorlar?
* * *
Sendika ağaları, 'çalışanları' artık temsil etmiyor.
Türkiye 'havuzlu villa', '12 daire', '7 yazlık', 'Miami'de ev', 'cip' ve '2 trilyon' nakit paraya sahip olup da 'ezilenlerin haklarını' savunmaktan bahseden 'profesyonel' sendikacılar ile kaynıyor.
Ey Türk işçileri!..
Ey Türk kamu emekçileri!..
'Sülükleri' sırtınızdan atmak için birleşin.